2016-2017 eğitim öğretim yılı bugün dağıtılacak karnelerin ardından sona eriyor. Yaklaşık 18 milyon öğrencinin karne alacağı bu günde uzmanlar, çocuklara iyi veya kötü karne üzerinden suçlayıcı yaklaşılmaması gerektiğini belirterek, bu durumun çocuklarda ruhsal bozukluklara yol açabileceğini kaydetti. Karne döneminde velilerin çocuklara nasıl yaklaşması konusunda muhabirine açıklamalarda bulunan Dicle Üniversitesi’nde görevli Çocuk ve Ergen Psikiyatristi Yrd. Doç. Dr. Serhat Nasıroğlu, tüm sezonun veya geçmiş sezonun çocuğun aldığı karneye bağdaştırılarak sorumluluğun tamamının öğrenciye ait gibi bir izlenim oluşturulduğunu söyledi. Karne alındığında ve karnenin kötü olması durumunda ailenin suçlayıcı tavırlar içine girebildiğine dikkat çeken Yrd. Doç. Dr. Nasıroğlu, “Çocuk eve geldiğinde ailenin genel tepkisi eğer karne kötüyse bu karnenin hali ne oluyor. Biz sana bu kadar emek verdik, bu kadar para harcadık, özel okullara gönderdik, elimizden gelen her şeyi sağladık ama senin karnen çok kötü. Burada çocuğun birkaç seçeneği var, ya hiç umursamaz ya da bazı çocuklarda gördüğümüz gibi performans kaygısı çok yüksek bir ailenin de çocuğu ise eğer kendine zarar verebilecek bir davranışın içine girebilir. Bunu zaten görüyoruz, birçok karne döneminde çocukların kendine zarar verdiğini evden kaçtığını, karneyi değiştirmeye çalıştığı, eve gelmediğini ya da intihar ettiğini görebiliyoruz. Biz gerçekten bu çocuğun kaygısını neden bu kadar arttırdık da çocuk gelip bize ders çalışamadığından veya farklı bir sebepten notların kötü olduğunu anlatamadı ve bizden kaçınarak intihar etme yolunu seçti” dedi.

Çocuğun karnesi kötüyse bunun birkaç nedeni olabilir
Bir çocuğun karnesine baktıklarında karnenin kötü olması durumunda bunun nedenlerini araştırmaları gerektiğini ifade eden Yrd. Doç. Dr. Nasıroğlu, konuşmasına şöyle devam etti:
“Evet burada bir sonuç var sebebi ne? Burada öğretmenlere çok iş düşüyor. Birçok öğretmenin şunu yapmadığını çok net görebiliyoruz, karnesi kötü gelebilecek çocukların uzman hekimlere ya da uzman kişilere gönderilmediğini görebiliyoruz. Bir çocuk sene başından beri dersleri kötü ve genelde algı şöyle oluyor, çocuk istemediği için ders çalışmıyor isterse yapar, haylaz bir çocuk bu nedenle çalışmıyor. Evet belki gerçekten istemediği için çalışmıyordur ama belki de dikkat dağınıklığı vardır ya da zeka sorunu vardır veya organik bir sorun vardır ya da aile içi çatışma ortamı vardır. Ders başarısı düşük bir çocuktan bir öğretmenin sosyal izleme raporu izlemesi bir zeka testi için çocuğun uygun bir hekime yönlendirilmesi, ye da psikiyatrist değerlendirilmesinin istemesi gerekmektedir, ama bunların bazı durumlarda yapılmadığını görebiliyoruz. Bir çocuk ders çalışmıyor ve siz ders çalışın dediğiniz zaman da ders çalışmıyor yüz kez bin kez bunu tekrarlıyorsunuz ve çocuk yine çalışmıyor. Buradaki sorunu sadece ders çalışmayan bir çocuk damgalaması ile geçiştiremeyiz. Bu çocuğun ders çalışmamasının altındaki sebepleri ne? Yine bunlar için de uzman hekime yönlendirilmesinde fayda var.”

Aileler başarılı çocuklara da etki ediyor
Başarılı çocukların, ailelerinin suçlayıcı açıklamaları nedeni ile ruhsal sorunlar yaşayabileceğine dikkat çeken Yrd. Doç. Dr. Nasıroğlu, şöyle devam etti:
“Çocuğun derslerinin neredeyse tamamı 5, bir tane 4’ü var, okulda üçüncü dördüncü oluyor ailenin neden birinci olmadın, neden tüm derslerin 5 değil, neden şu anda bulunduğun ilde birinci değilsin gibi çocuğu suçlayıcı ifadeleri oluyor. Çocuklar aslında başarılı olmalarına rağmen toplumun veya ailenin beklentilerinin yüksek olmasından dolayı kendini başarısız gibi görebiliyorlar. Aslında başarılı olan bir çocuk kendini başarısız gibi görünce farklı bir takım ruhsal sorunlar yaşıyor. Örneğin kaygı bozuklukları ya da depresif bir sürecin içine girebiliyor bu çocuk. Bu anlamda çocukların gerçek kimliklerini kişiliklerini anlayıp uygun okullara yönlendirip gittikleri okullarda öğretmenlerin ve ailenin bu çocuğun en uygun bir şekilde eğitimine nasıl devam etmesi ile ilgili ortak kararlar alıp gerekirse bir hekim ya da bir ruh sağlığı çalışanının desteğini alıp bu çocuğu hayata hazırlamaları gerekmektedir.”

“Bu karne sadece çocuğun karnesi değil”
Karnenin iyi veya kötü olması durumunda önceliğin şiddeti ortadan kaldırmak olduğunu vurgulayan Yrd. Doç. Dr. Nasıroğlu, şu ifadeleri kullandı:
“Öncelikle şiddeti ortadan kaldırmamız gerekiyor. Birçok ailede bunu görebiliyoruz. Yani karne geliyor, ailenin bazı tepkileri şöyle oluyor, bu çocuğa şiddet uygulayarak tokat atılıyor ya da hakaret ediliyor. Sen zaten tembeldin, sen zaten bir şeyi beceremezsin hiçbir yeri kazanamazsın gibi bazı şeyler ya da şiddet uygulanıyor tokat atılıyor. Ya da cezalandırılıyor, sevdiği bir şeyden mahrum bırakılıyor. Evet karne kötü olabilir ama bu karne gerçekten sadece çocuğun karnesi değil. Bu karne ortak bir karne, kimlerin karnesi, ailenin, çocuğun, öğretmenin, okulun, milli eğitim sisteminin ve belki de gittikleri ruh sağlığı çalışanlarının karnesi. Bu ortak bir karne aslında, o yüzden bir sürecin bir toplumun içerisinde bir çocuğun sadece karnesindeki notu alıp tüm karnedeki kötü notu çocuğun davranışlarına ya da ruh sağlığına yüklemek de çocuğa yönelik büyük bir haksızlık olur. Bu nedenle çocukla konuşmak gerekiyor. Karne kötü geldi evet, neden kötü geldi, geçen yıl da kötü gelmişti ya da daha iyiydi, buradaki fark ne bunların konuşulması gerekiyor. Daha iyi bu karneyi nasıl düzeltebiliriz. Çocuğu karşımıza alıp bir şekilde bu sorunların çözümü için çocukla konuşmak gerekiyor. Şiddet uygulamak, çocuğa hakaret etmek, alay etmek bir işe yaramayacak, zaten yaramış olsa o karne o kadar kötü olmazdı.”

Kaynak: Cumhuriyet.com.tr