Başbakan Binali Yıldırım, TRT-TRT Radyo 1 ortak yayınında yaptığı açıklamada hükümetin gündeminde bedelli askerliğin bulunmadığını söyledi. Yıldırım, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun ByLock iddiasını da ispat etmesini istedi.

Yıldırım, ABD ile Türkiye arasında düzeltilmesi gereken üç sorun olduğunu söylerken, "Birincisi 15 Temmuz olayı ve FETÖ. Bununla ilgili Türkiye'ye daha yapıcı bir tutum içerisinde destek olmalarını bekliyoruz. İkinci konu Suriye'de DEAŞ'a karşı yapılan mücadele. ABD, terör örgütü olarak gördüğümüz YPG ve PYD gibi örgütlerle Rakka'da DEAŞ operasyonu yapmak istiyor veya yapmaya çalışıyor. Bunun doğru olmadığını düşünüyoruz. Türkiye-ABD dostluğuna, stratejik ortaklığına zarar verir. Böyle bir operasyon yapılacaksa Türkiye'nin Fırat Kalkanı'nda tecrübesi ortada. Üçüncü konumuz bütün 15 Temmuz darbe hareketiyle birlikte Türkiye kamuoyunda Amerika'ya karşı bir güven kaybı var. Bu güven kaybını tersine çevirecek bir adım atması lazım. Bir bankacımızın tutuklanması siyasi manevradır" ifadelerini kullandı.

Yıldırım’ın açıklamasından satırbaşları şöyle:

Rus halkının acılarını paylaşıyoruz. Terör nerden gelirse gelsin bütün ülkelerin teröre karşı birlirkte hareket etmesi, tek yürek olması lazım.

249 tane şehidimizin ruhunu incitmek demektir. Onların ailelerini perişan etmek demektir. 2196 gazimizin bir anlamda onların bütün dünyalarını yıkmak demektir. Şimdi Sayın Kılıçdaroğlu'na soruyorum. Eğer bunu bir bilgiye, belgeye dayanarak söylüyorsa bunu lütfen açıklasın. Bu çok önemli bir iddiadır. Bu iddia sadece hükümeti tenkit etmek, karalamakla izah edilemez. Bu koca bir milleti zan altında bırakır. Hangi ülkenin yöneticisi milletini göz göre göre ölüme gönderir. Şiddetle kınıyor ve reddediyorum. Kılıçdaroğlu'nu, iddiasını ispata davet ediyorum.

Şimdi iş yargının elinde. Yargı bu konuda gerekli çalışmaları yapıyor. Bizim görevimizde yargıya destek olmak. Ben 1-2 gün önce yine söyledim. Kılıçdaroğlu bunu sürekli tekrarlıyor. AK Parti içerisinde 120-180 milletvekilinde Bylock var diyor. Ben açıkça yok diyorum. Böyle bir bilgi yok. Ama bize vermediler, Kılıçdaroğlu'na gönderdilerse o zaman Kılıçdaroğlu'ndan kamuoyunun önünde diyorum ki bunları lütfen açıkla. Veya bize vermiyorsan ver savcılıklara. Böyle şey olur mu? Siyasetçi, bürokrat, yargı mensubu, asker, polis ne varsa gelen bilgilere göre gereğini yapıyoruz.

Ben yadırgamıyorum. İçerdeki FETÖ'cülerle dayanışma içerisinde olacağını söyleyen Kılıçdaroğlu idi. Her nedense FETÖ'cülere toz kondurmuyor, anlamak mümkün değil.

Eldeki imkanlarla yapılabileceklerin fazlasını yapıyoruz. Her gün yeni bir iddia çıkıyor, belge çıkıyor, bilgiler akıyor, buna göre işlemler yapıyor. Bu bir süreç meselesidir. Bugünden yarına bitecek bir iş değildir. Bu 40 yıllık bir birikimin sonucu. Titiz davranıp suçluyla suçsuzu birbirinden ayırmalıyız. Beyaz ile siyah gibi değil. Zaman zaman hatalar oluyor. Bazen bürokraside başka bir meseleden dolayı aralarında hüsumet olanlar birbirlerini şikayet ediyor. O yüzden bir itiraz mekanizması kurduk. 125 dava açıldı, olay büyük bir olay. İddianamelerle ilgili maalesef şu anda zaman ayırıp okuyacak vaktimiz yok. Ama arkadaşlara söyledim.

Bunu yayıyorlar, İçeride dışarıda sosyal medyadan dedikoduyla içerdekilerin motivasyonunu yüksek tutmak için bu dedikoduları yayıyorlar. Milletimiz rahat olsun, biz nöbetteyiz, görevimizin başındayız. Herhangi bir sıkıntı yok, millet rahat etsin. İnşallah olmaz. Bir çılgınlık yapmaya kalkarlarsa bu sefer bedelini daha ağır öderler.

ABD'nin dediği bu bir hukuki süreçtir. Bu süreç işliyor, sonra karar verilecektir. Bu işin peşini bırakacak değiliz. Trump yönetiminden eski yönetime göre daha ümitliyiz.

ABD ile düzeltilmesi gereken üç tane sorunumuz var. Birincisi 15 Temmuz olayı ve FETÖ. Bununla ilgili Türkiye'ye daha yapıcı bir tutum içerisinde destek olmalarını bekliyoruz. İkinci konu Suriye'de DEAŞ'a karşı yapılan mücadele. ABD, terör örgütü olarak gördüğümüz YPG ve PYD gibi örgütlerle Rakka'da DEAŞ operasyonu yapmak istiyor veya yapmaya çalışıyor. Bunun doğru olmadığını düşünüyoruz. Türkiye-ABD dostluğuna, stratejik ortaklığına zarar verir. Böyle bir operasyon yapılacaksa Türkiye'nin Fırat Kalkanı'nda tecrübesi ortada. Üçüncü konumuz bütün 15 Temmuz darbe hareketiyle birlikte Türkiye kamuoyunda Amerika'ya karşı bir güven kaybı var. Bu güven kaybını tersine çevirecek bir adım atması lazım. Bir bankacımızın tutuklanması siyasi manevradır.

Bundan sonra icap ederse, nasıl icap edecek, sınırlarımıza, can ve mal güvenliğimize bir tehdit olursa sınırlarımızın dışından, buna müdahale etme hakkımız saklıdır. Bunlar takip ediliyor, olabilir. Bir takım konular var, potansiyel gelişmeler olabilir.

Siz DEAŞ'la mücadele için silah gönderiyorsunuz. O silahların yarısı PKK'ya gidiyor. PKK da ülkemizde bizim güvenlik güçlerimize, vatandaşlarımıza o silahları doğrultuyor.

Terörle mücadelede son 1 yılda aldığımız karardır; savunma değil, taarruz yöntemi uygulanacak. Sadece yazın değil, kışın da mücadele edilecek. Yaz kış demeden peşlerindeyiz. Terör gruplarının üzerine acımasızca gidiyoruz. Şu anda bir panik hali var ve dağa adam çıkaramıyorlar. Bunu itiraf ediyorlar. Yüzde 87 oranında dağa çıkış azalmış. Çok zayiat verdiler. Onun için diyorlar ki bizden emir beklemeyin, küçük gruplarla fırsat bulduğunuzda eylem yapın.

FETÖ'nün PKK'yla birlikte hareket ettiği, bu terör örgütlerinin aynı kaynaktan yönetildiğini biliyoruz. 15 Temmuz gecesi telsizlerden bir anons geçti; askerlere saldırmayın, onlar ihtilal yapacak. 16'sında bunlar başarısız olunca atış serbest dediler. Ortak hedef Türkiye'yi yıkmak, demokrasiyi kesintiye uğratmak. FETÖ'cüler PKK'cılar Avrupa'nın ülkelerinde cirit atıyorlar, 'hayır' propagandası yapıyorlar, bölücübaşının posterlerini taşıyorlar, paçavralarını taşıyorlar. Her türlü faaliyet onlara serbest ama gurbetçilerimizle bakanlarımızın, milletvekillerimizin buluşması söz konusu olunca kapılar kapanıyor. Sudan bahanelerle gidişlerini engelliyorlar. Artık oy verme vakti geldi ve Allah'a şükür vatandaşlarımız olan bitenin farkında. Bu sene önceki seçime göre daha çok sandıklara gidiş var.

Almanya'nın olmasını biz de çok anlamlandıramıyoruz. Çünkü Almanya AB içinde en büyük ülke ve AB içinde Türkiye'nin ticaretinin yarısından fazlasını yaptığı bir ülke. Almanya ile yönetimi birbirinden ayırmak lazım. Avrupa'da yaşayan halkların Türkiye ile Türk halkıyla bir problemi yok. AB'nin genelinde de normal vatandaşların Türkiye'yle Türk halkıyla bir problemi, olumsuz düşünceleri yok. Olumsuzluğu oluşturan siyasetçiler ve AB yöneticileri. Avrupa'da ırkçı akımlar rağbet görmeye başladı. Avrupa'da durgunluk var, büyüme yok, yerinde sayıyor. Göçmenler var. Bu işi biraz daha kötüleştiriyor. Bu da yabancı düşmanlığını ve ırkçılığı körüklüyor ve bir siyaset alanı doğuyor. Biz Avrupa'dan gelin bu halk oylamasında bize destek verin demiyoruz. Hayır ve evet verenlere eşit mesafede durun, karışmayın.

Uzun süredir AB ile ilişkilerimiz geçtiğimiz sene Mart ayında göçmenlerle ilgili bir anlaşma yapıldı, vize muafiyeti ile ilgili ve göçmenlerle ilgili anlaşma yapıldı ama verilen sözler tutulmadı, ilişkilerimizde bir olumsuzluk gelişti. Oturup AB ile ilişkilerimizi daha gerçekçi bir zeminde konuşacağız. AB ile bizim ilişkilerimizi uzun vadede konuşmamız gerekiyor. Avrupa, kendi gelecek vizyonunu gözden geçirmeli. İngiltere çıkıyor.

'Evet' çıkacak, bir kuşkumuz yok. 'Hayır' grubunun başını çeken Kılıçdaroğlu gibi korku anlatmıyoruz, endişe, karamsarlık pompalamıyoruz. Açık bir şekilde dürüstçe diyoruz ki bu sistem bir hükümet sistemidir. Şu anda bir direksiyonda iki şoför var, sistem yürümüyor.

Bir kişinin elinde bütün yetkilerin toplanması nasıl olur? Darbeyle olur. Darbe 60'ta, 80'de oldu. Parlamento feshedildi. Kafalarına göre bir anayasa yaptılar. O anayasaya göre Kenan Evren cumhurbaşkanı oldu. Recep Tayyip Erdoğan darbeyle mi geldi? Bu insanlar zorla mı oy verdi Tayyip Erdoğan'a? Millet seçti millet. Milletin seçtiği, patron olduğu yerde seçilen diktatör olmaz, millete hizmetkar olur. Tek adam, padişahlıkta, monarşide olur, demokraside olmaz. Demokraside egemenlik kayıtsız şartsız milletindir. Nasıl tek adam oluyor? Beş yıllığına bir seçim yapıyorsunuz. Vatandaş yetki veriyor, iyi yaparsanız bir daha seçiyor. İkinci sene aday oldu, millet memnun kaldı, tekrar seçiyor. Üçüncü sene, bir daha seçilme yok. Dolayısıyla patronun millet olduğu yerde tek adamlık olmaz.

Türkiye'yi yönetecek her kimse 2019'da yapılacak seçimde Türkiye'nin her tarafından oy alması lazım, her renginden destek alması lazım. Bunun adını garantili hükümet sistemi veya millet hükümet sistemi. Millet sandıkta iki tane oy veriyor, birini cumhurbaşkanına birini de milletvekiline. Güvenoyunu millet veriyor.

Böyle birşey yok. Fesih ne zaman oluyor? 1960'da feshedildi, 1980 darbesinde feshedildi. bir de 15 Temmuzcular Meclis'i feshetmeyi yazmışlardı bildiride. Meclis'i seçime götürme var. Bu değişiklik Meclis'e ve cumhurbaşkanına seçim yenileme yetkisi veriyor. Bu sistem, bu karşılıklı seçim kozu, hakkı aslında uzlaşmayı, kriz çözmeyi, anlaşmayı getiriyor. Eminim ki, bu istikrarı, tek başına güçlü iktidarı 5 yıl boyunca koruyacak. Bu bir sigorta maddesidir.

Ömür boyu bunlar dokunulmaz olacak. Yok böyle birşey. Görev yaptığın dönemlere ait bir iddia ortaya atılırsa ordaki kurallar uygulanacak. Bu hukukun evrensel kuralıdır.

1960'lı yıllarda bizim 618 milletvekilimiz vardı. O yıllarda Türkiye'nin nüfusu 30 milyon civarı. Şimdi 80 milyon. Almanya'nın nüfusu 82 milyon, milletvekili sayısı 637. Nüfus arttıkça temsili ve adaleti sağlamak için getirilen bir usül. CHP 1995'te sayı 450'den 600'e çıkarma teklifi vermişler. Meclis'te demişler ki 150 birden artar mı, sonra komisyona çekip 600'ü 550'ye düşürmüşler. Bir iddiada bulunurken bunun bir altlığı olacak. CHP 95'te yaptığını unutup, bugün o yaptığına karşı çıkıyor.

51 ülkede milletvekili seçilme yaşı 18. Gelişen demokrasilerde bu bir kaçınılmazlıktır. Gel sen seç ama aday olma. Bu adil birşey mi? Seçme ehliyetin varsa seçilme ehliyetinin de olması lazım. Bu temel bir haktır. Burda da yine CHP'nin amansız bir çelişkisi var. 2011 seçim beyannamesinin 14. sayfasında ben seçilme yaşını 21'e indireceğim. Şimdi karşı çıkıyor. 2015 Şubat ayında CHP Milletvekili Mahmut Tanal Meclis'e kanun teklifi veriyor. Bu teklif CHP grubu tarafından onaylanıyor. Teklifde seçilme yaşını 18'e indirelim diyor. Kardeşim sizin birbirinizden haberiniz yok. 2 sene önce 18 olsun diyorsunuz, şimdi de toptan karşı çıkıyorsunuz. Bu millete bunu nasıl izah edeceksiniz. 9 milyondan fazla 18-25 yaş arasındaki bu seçmenlere ne diyeceksiniz? Sizin samimiyetinize, dürüstlüğünüze bu insanlar nasıl inanacak?

Şimdiki anayasada bakan sayısı yok. Ama Türkiye'de 65 hükümet kuruldu, bakanlar da, başbakan yardımcıları da var. Bu bir gelenektir, ülkenin ihtiyacı belirler. Benim düşüncem AK Parti Genel Başkanı olarak bakan sayısı daha da azaltılmalı. Amerika'daki bakan sayısı 14. Yeni sistem yeni seçimlerden sonra devreye girecek. Bu arada nasıl bir değişiklik yaparız, o ayrı bir konu. Bakanlar dışarıdan atanabilir. Eğer Meclis'ten atanırsa milletvekilliği düşüyor. Yürütmeyle yasamayı birbirinden ayırıyoruz.

Meclis daha da güçlenecek. Hükümete karşı daha diri olacak, denetim yapacak. Kanun yapma hakkı var. Cumhurbaşkanı kararname çıkararak bir gecede herşeyi kapatır, bunlar akla ziyan şeyler. Kişisel haklara yönelik Cumhurbaşkanı kararname çıkarılamıyor, temel haklara yönelik çıkarılamıyor. Çıkardığın kararname kanuna aykırıysa kanun geçerli olur.

Bedelli askerlik

Yıldırım, bedelli askerliğin hükümetin gündeminde olup olmadığı sorusuna “Böyle bir şey gündemimizde yok” yanıtını verdi.

Kaynak: Cumhuriyet.com.tr