Sergide pek çok simanın portre fotoğrafı yer alıyor. Soldan Sağa: Cevat Şakir Kabaağaçlı, Münir Özkul, Cemal Reşit Rey.

- Bu serginiz bir nevi hesap dökümü. Kendinize bir ‘‘aferin’’ veriyor musunuz? Ayrıca niçin bunca beklediniz bir retrospektif sergi için?

55 yıl, yaşam çizgisi içinde bana göre az bir yıl. Ben daha çok fotoğraf çekmek ve öteki yıllara doğru yola devam etmek istiyorum. Bu serginin en önemli tarafı ‘‘teknik açıdan sergiye bakmak’’ olabilir. Çünkü sergi 1953’te başlayan serüvenimin 2015’e kadar nasıl sürdüğünü, teknolojinin nasıl değişerek yansıdığını gösteren bir fotoğraf ansiklopedisi. Fotoğrafa meraklı olanlar; fotoğraf tarihinin içindeki gelişmeyi, analog fotoğraftan dijital fotoğrafa geçişteki farklılıkları, hızlarını, renk ve renksizlik arasındaki farkı bu sergide görecekler. Bunu düşündüğüm için de yaşamı daha öteye götürmek istiyorum. Onun için bu sergi bana göre bir başlangıç diyebilirim.

- Dağlara odaklanmanız neden?

Dağlar aslında haydutların yaşadığı bir yerdir. Ben dağların içinde yaşadığım ve karakteristik yüzünü çekebildiğime inandığım için, dağları ayrı bir yere koydum. Dağlar; enerji, güç ve ışık kaynaklarının birleştiği bir bölümdür.

- Portre fotoğrafçılığında Ersin Alok yorumunu nasıl anlatırsınız.

Portre fotoğrafçılığı, yüzlere psikolojik olarak bakmaya başladığımda, o yüzlerin benim için ekstrem olduğu anda bastığım deklanşörün adıdır. Ben çeksem çeksem bin yüzden belki birini çektiğimi tahmin ediyorum. Portrelerde kişilerin karakteristik kimliğini ortaya koymak istedim. Bir bakışın altındaki gizli anlatımı ya da iki kişi arasındaki sevgi ve aşkı çekebildiysem, portre ve sevdiğim bütün bu insanlar için bir şey yapmış olabilirim. Zamanın içindeki tanıklığımı, onların adına zamanın ve tarihin içine sığdırmış olabilirim.

- Portresini çektiğiniz isimlerden sizi en çok şaşırtan, belki zorlayan kimdi?

Beni en çok zorlayan Aliye Berger oldu. O, son derece hırçın, sert. Ona şunu sormuştum: “Hayatınızda mutlaka birçok aşk olmuştur. Aşktan beklediğinizi buldunuz mu?” O anda saçlarını karıştırdı, gözlerini açtı ve bana cevabı verdi. Ben de fotoğrafı çektim. Çünkü portre çekmek karşınızdaki yüzle sizin aranızdaki psişik ilişkide bir kısa zaman aralığıdır.

MÜNİR ÖZKUL:

‘İnsanın gülen acılarını oynamak istiyorum ’

“Ben Münir Özkul’u çekmek üzere onunla konuşmaya başladım. Bana hep hayatta yapmak istediklerini anlattı. Ben de heyecanla dinliyordum. Aynen söylediği bir sözü hiç unutmuyorum. ‘‘Ben toplumdan gelen kişilerden biri olmak ve onu yansıtmak istiyorum. Ama onun gizli bir yüzünü. Bana bakarken onun gülen acılarını oynamak istiyorum’ deyince, tam o sırada deklanşöre bastım.

Sonra Münir yerinden kalktı. ‘‘Benim saçlarım düzgün, böyle her tarafa dağılıyor. Oysa aklım başka bir yerde. Saçlarım da oraya gitsin’’ diye saçlarını kendisi için ve kendi anlamı için düzeltti. Ben düğmeye bastım.” ‘Yüzünü göstermek istemedi’ “Cemal Bey’in evine gitmiştik. Gittiğimiz saatte Cemal Bey uyuyordu. Ben evin içinde fotoğraf çekilebilecek bir yer aradım. Birden Cemal Bey içeri girdi. Bunlar nedir diye bağırmaya başladı. ‘Sizin bir portrenizi çekecektik. Siz şuraya oturursanız çekimi yapacağız’ dedik. Cemal Bey de ‘Ben fotoğraf sevmem. Ben yüzümü göstermek istemiyorum’ diye uzun uzun bağırmaya başladı. Fakat bu arada bir suskunluk oldu ve ben çok merak ettiğim bir şeyi Cemal Bey’e sordum. ‘Hocam, siz kompozisyon yazan, müzik yazan ve müziği duyan birisiniz. Tabii ki hareketleri de onunla beraber duyuyorsunuz. Çok merak ettiğim bir konu. Müziği içinizde nasıl duyuyorsunuz?’ deyince, hafif gözlerini kapadı ve başını arkaya doğru attı. Ben inanıyorum ki sesli değildi bu konu ama bu duruşun içinde bir sesin kendi içinde nasıl yankılanarak ortaya çıktığını o da düşünmeye başladı. İşte o anda ben de deklanşöre bastım.”

CEMAL REŞİT REY:

‘Yüzünü göstermek istemedi’

“Cemal Bey’in evine gitmiştik. Gittiğimiz saatte Cemal Bey uyuyordu. Ben evin içinde fotoğraf çekilebilecek bir yer aradım. Birden Cemal Bey içeri girdi. Bunlar nedir diye bağırmaya başladı.

‘Sizin bir portrenizi çekecektik. Siz şuraya oturursanız çekimi yapacağız’ dedik. Cemal Bey de ‘Ben fotoğraf sevmem. Ben yüzümü göstermek istemiyorum’ diye uzun uzun bağırmaya başladı. Fakat bu arada bir suskunluk oldu ve ben çok merak ettiğim bir şeyi Cemal Bey’e sordum. ‘Hocam, siz kompozisyon yazan, müzik yazan ve müziği duyan birisiniz. Tabii ki hareketleri de onunla beraber duyuyorsunuz. Çok merak ettiğim bir konu. Müziği içinizde nasıl duyuyorsunuz?’ deyince, hafif gözlerini kapadı ve başını arkaya doğru attı. Ben inanıyorum ki sesli değildi bu konu ama bu duruşun içinde bir sesin kendi içinde nasıl yankılanarak ortaya çıktığını o da düşünmeye başladı. İşte o anda ben de deklanşöre bastım.”

CEVAT ŞAKİR KABĞAÇLI:

Yüzünde süngercinin dünyası’

“Halikarnas Balıkçısı benden bir amfitiyatr fotoğraf istemek için gelmişti. Oturduk ve kendisini hazırlamak için birkaç dakika istedim. Kendisine bir kahve ikram ettik. Kahve içerken anlatmaya başladı. ‘Nasıl oluyor da Ege’de ‘Burina Burinata’ denen balıkçılar denize açılıyor, bunlar süngerciler aslında’... Süngerin derin soluğu ve soğuğu içinde, suyun içinde nasıl yaşadıklarını anlatıyordu. Anlatırken ben de deklanşöre bastım. Anlatırken yüzünde bir süngercinin ayrı bir dünyası vardı. Onu ben görüyordum ve sonra makinem gördü.”

Kaynak: Cumhuriyet.com.tr