Kocaeli Üniversitesi’nden uzaklaştırılan Barış Akademisyenleri, “alternatif üniversitedeki” ilk derste öğrencilerine kavuştu. Kocaeli Dayanışma Akademisi’nin açılış şöleni, coşkuyu, direnci ve umudu diri tutmak isteyen her kesimden insanı buluşturdu. Örenciler, veliler, hocalar, meslek örgütü temsilcileri, insan hakkı savunucuları, siyasi parti üyeleri dahil, barış istemekten vazgeçmeyen herkes oradaydı. Kocaeli Yüksek Öğrenim Derneği’nin lokali, tıklım tıklım doldu. Öğrenciler dersi ayakta dinledi. Açılış, aslında, daha büyük bir salonda yapılacaktı. Kültür ve Turizm Bakanlığı, Dayanışma Akademisi’nin Sabancı Kültür Merkezi’ni kullanmasına izin vermedi. Ancak, dünkü şölen, özgür üniversite düşü kuranların, hiçbir koşulda, pes etmeyeceklerinin de göstergesiydi.

Barış talebi bulaşıcı’

İlk dersin açılış konuşmasını, işsiz bırakılan araştırma görevlisi Adem Yeşilyurt ve Doç. Dr. Gül Köksal yaptı. İki akademisyenin sözleri yüreklere dokunurken, salonda alkış tufanları kopuyordu. Yeşilyurt, “19 barış akademisyeninin en genci ve en kırılganı görüldüğüm için ilk sözü bana verdiler” dedi. Yeşilyurt, “Bu suça ortak olmayacağız” bildirisine imza atmadan hemen önce, ODTÜ’de bisiklet yolu yapılması için başlatılan kampanyayı da imzalamış. ‘Bir imza neyi değiştirir ki’ diye düşünerek. Sonrasında, yaşadıklarından çok şey öğrenmiş: “Beşer dakika arayla iki imza attım. Gözaltına alındık, mobbinge maruz kaldık, ihraç edildik. Babam benimle altı ay konuşmadı. Annemin gözyaşları dinmedi. Ama şimdi annem ve babam da barış talebini dile getiriyor. Babam ‘bu dünya Sultan Süleyman’a kalmadı, onlara da kalmayacak’ diyor. Annemi, YÖK önünde yaptığımız eyleme gelmekten zor alıkoydum. Demek ki barış talebi bulaşıcı. Barışı talep etmekten korkmamamız gerekiyor.”

İlk ders İzzettin Hoca’dan

“1933 Almanyasında ve 2016 Türkiyesi’nde Üniversite” konulu ilk ders için mikrofonu eline alan Prof. Dr. İzzettin Önder, “Bu olaya da şanssız bir olay diye bakmıyorum. Ben de bir imzacıyım. Emekli olmasaydım ben de atılacaktım. Bu olayı bir semptom olarak değerlendirmek mecburiyetindeyiz. Neyin semptomu bu? AKP faşizmi. Evet. Türkiye’nin genel durumu. Evet. Biraz daha yukarı çıkalım. Küreselleşmenin dünya üzerindeki durumunun bir semptomu olarak görmemiz lazım” dedi. AKP’nin ve bazı kendine aydın diyen kişilerin, demokratikleşme diye kurumları tahrip ettiklerine dikkat çekti. Türkiye’yi içerden işgal edilmiş gibi gördüğünü söyledi. Önder, sözlerini şöyle tamamladı: “Bu girişimi kutluyorum. Belki böylece ünversiteyi dışarıya taşıyabiliriz. Bu coşkuyu, sabırla, ısrarla, bilinçli olarak sürdürmeliyiz. Hepimiz atılmaya mahkumuz, çünkü düşünen insanlarız. Coşkuyu sukünetle taşımamız lazım.”

Karşılaşınca gözlerimiz doluyor

 Kocaeli Üniversitesi’ndeki görevini sürdüren Doç. Dr. Aslı Kayhan da üniversitedeki genel durumu anlattı: “Üniversite açık hava hapishanesine dönüştürülmüş durumda. Kapılarda hocalar, öğrenciler güvenlik kontrolü kuyruğunda... Koridorlarda birbirimizle her karşılaşmamızda gözlerimiz doluyor. Çok utanıyoruz, çok ağır bir durum yaşıyoruz. Derslerde ruh yok. Ben öğrencilerime meslek hayatımın en ağır günlerini yaşadığımı söyledim. Akıllarımız ve yüreklerimiz bir. Onlar geri dönecekler, bizler o üniversiteleri laik, özerk demokratik ve barışı savunan üniversiteler haline getireceğiz. Geri dönecekler.”

Öğrenciler ayakta: Hocama dokunma

Öğrenciler, “Hocama dokunma” yazısı taşıyarak, ihraç edilen akademisyenlere destek olurken, sık sık, salondakilerle beraber, “Akademi susmadı, susmayacak”, “Üniversiteler bizimdir bizimle özgürleşecek”, “Kurtuluş yok tek başına ya hep beraber ya hiçbirimiz” sloganlarıyla salonu inlettiler. Öğrenciler adına, Siyaset Bilimi ikinci sınıf öğrencisi Esra Çaylak konuştu: “Biz, hocalarımızı neden uzaklaştırdıklarını biliyoruz. Hocalarımız, bomba ve silahlarını konuşturanların karşısında, kalemleriyle dimdik durdular. Bizim hocalarımız kenti terk etmeyenler, bizi bırakıp gitmeyenler...”

 

 

Kaynak: Cumhuriyet.com.tr