İlk önce Günseli Özaltay ve Bülent Yener geldiler... Gazetenin Muhasebe Müdürlüğü’nde buluşma, kucaklaşmalar, buruk bir mutluluk. Dışarıda hafiften bir yağmur çiseliyor, Cumhuriyet emekçilerinin de gözleri ıslak...

Yazarlarımız, yöneticilerimiz ve Ağabeylerimiz 5. günün sonunda Vatan Caddesi’nden Çağlayan Adliyesi’ne gönderiliyor. Saat: 01.00... Yazıişlerinde arkadaşlarımızla Cumhuriyet’in manşetine “Tarih önünde utanacaksınız” başlığını attıktan sonra, artık biz gazetecilerin ikinci adresi olan Çağlayan Adliyesi’ne gidiyoruz. O heyecanla sarı basın kartımı almayı unutmuşum, adliyeye giremiyorum. Neyse ki cep telefonum cebimde. Hikmet Ağabey ve Aydın Ağabey’nin adli kontrol şartıyla serbest bırakılmasının ardından o ünlü Whatsapp mesajlaşmasıyla dakika dakika içerideki gelişmeleri takip ediyorum.

Erdal arabamızı Çağlayan Adliyesi’nin ana girişinin önüne park ediyor. Tam önümüzde bir araba, hareket etti edecek. Fotomuhabiri arkadaşım Can Erok’a “Aydın Engin bu arabada olmasın” diye mırıldanırken yağmurdan içerisi görünmediği için şöyle bir otomobilin camını tıklıyorum. O da ne? Cam aşağı inerken Aydın Ağabey gülen yüzüyle karşımızda. Aydın Ağabey o anı çeken Can Erok’a “Bu büyük foto muhabiri çocuk değil mi?” diye takılıyor. Aydın Ağabey’yi gazeteye uğurlarken biz Hikmet Ağabey’i bekliyoruz. O da bir saat sonra Demet’le birlikte çıkıp geliyor. 5 günün yorgunluğuna karşın Hikmet Ağabey gazeteye uğramak istiyor.

Ve gazetenin dördüncü katında yazıişlerinde Hikmet Ağabey, Aydın Ağabey ve Şükran Ablamız buluşuyor, yine birbirine sataşıyor. 70’lik delikanlılar yine bizi kıskandırıyorlar... Ama ne var ki herkesin aklı Çağlayan’da... Saatler süren haber sorgusu... Ve gazetecilik tutuklu... Bir polis minibüsü 9 abimizi Silivri’ye götürürken Cumhuriyet emekçileri “Son kale yıkılmayacak” diyor...

Kaynak: Cumhuriyet.com.tr