Trabzon Sulh Ceza Hâkimliği, Emirhan’ın, psikiyatr tedavisi gördüğü bilindiği halde önlem almayan, intihara geç müdahale eden, güvenlik kameralarının takip edilip edilmediğini kontrol etmeyen cezaevi müdürlerini ve infaz koruma memurlarını kurtardı. Yargıç, soruşturmayı kapatan savcı gibi, suçu anneye attı. Annenin, kötü muamele iddiasını, oğlunun ölümünden sonra bildirmesini, dosyanın kapatılmasına gerekçe yaptı. Acılı anne Semra Omak ise “Bu çocuk ölürken siz neredeydiniz? Hepinizden şikâyetçiyim” diyor.

‘Çıkacak diye sustum’

Savcının, mahkeme kararına da dayanak olan yorumu şöyleydi: ‘Anne, kötü muamele iddialarını geç bildirdi, delil toplayamadık.’ Omak’ın susmasının ise bir nedeni vardı. Oğluyla bir kez yapabildiği açık görüşü şöyle anlattı: “‘Bana tuvalet temizletiyorlar, bulaşık, çamaşır yıkatıyorlar, dayanamıyorum ne olur beni çıkar’ diye yakındı. ‘Omuzlarımı kaldıramıyorum’ dedi. Pazartesi ya da salı günü dayak günüymüş. İri yarı bodyguard gibi biri gelip bütün çocukların omuzlarına vurup gidermiş. Çok zayıflamıştı, nedenini sordum. ‘Yemek az veriyorlar. Kantinden tost alıyorum, elimden alıyorlar. Vermeyince sert davranıyorlar. Bana para bırakma’ dedi. Ben de ‘Onlara da ver sen de ye, çıkacaksın’ dedim. Tutuklandığında, dayısına ‘Bir ay yatar çıkar’ demişlerdi. Ben de inandım. Emirhan’a ‘20 gün kaldı, dişimizi sıkalım’ dedim. Çıkacağını düşündüğüm için bir yere başvurmadım. Sonradan öğrendim, tek başına otururmuş, ağlarmış. Doktorları, gardiyanları, psikologları hiçbiri de ‘Senin ne derdin var’ dememiş.

'Niye haberim olmadı?’

Omak, oğlunu, hastanede son kez görme olanağının elinden alınmasına da tepkili. Emirhan, 10 Kasım akşamı saat 20.45’te hastaneye götürülmek üzere cezaevinden ambulansla çıkarılmıştı. 11 Kasım’da gece saat 02.00 sıralarında yaşamını yitirdi. Anneye ise sabah saat 09.30’da haber verildi. Omak, “Emirhan hiperaktifti. Evde ‘nefes alamıyorum’ derdi. Boğulurdu. Abim psikolojik tedavi gördüğünü cezaevine bildirmişti. Hepsi durumunu biliyordu. Benim, annemin, abimin numaralarını bırakmıştık. Bize ulaşabilirlerdi. Neden son anlarında yanında değildim? Sağlam aldılar çocuğumu, morgda otopside parçalanmış cesedini verdiler. Madem kameralara kimse bakmıyor, neden kamera koyuyorlar? Bir tane çocuk koğuşunda toplam 10 çocuğu takip etmiyorlar. Ne yapmıştı bu çocuklar? Adam mı öldürmüştü benim oğlum? Niye sahip çıkmadınız? O ipi hazırlarken neredeydiniz?” diye soruyor.

‘Çocuğuna neden sahip çıkmadın?’

Semra Omak, oğlunun ölümü aydınlatılsın diye savcılığa suç duyurusunda bulunmaya gittiğinde de korkunç şeyler yaşamış. Savcı, “Sen çocuğuna niye sahip çıkmadın?” diyerek üzerine yürümüş. “Senin çocuğunu ben mi gözleyecektim? Bir tane, iki tane değiller ki izleyelim. Sen orayı park mı zannettin? Orası eğlence yeri değil. Cezaevine girdiyse, cezasını çekecek” demiş. Omak’ın avukatı araya girmiş. Omak, “Ben vurdumduymaz bir anne değildim. Onu götürmediğim doktor kalmadı. Ne çileler çektim. Günde, iki, üç ilaç içiyorum' dedi.

 

‘Yaşamayı severdi’

Acılı anne, Emirhan’ın son isteğini yerine getirememenin üzüntüsünü de yaşıyor: “Yaşamayı severdi. İntihara biri mi yönlendirdi? Bilemiyorum. En son benden pantolon istemişti. Üç gün boyunca cezaevine gittim geldim. Kesinlikle içeri sokamadım. ‘Ne olur verin’ diye yalvardım. Pantolonları bol geldiği için gurur mu yaptı? Annem gelmedi diye mi düşündü? Bunlar bile kafamı kurcalıyor. Çocuktu, sonuçta...” Omak, başka çocuklar ölmesin diye oğlunun dosyası açılana kadar mücadele etmeye kararlı. Emirhan’ı cezaevindeki, dikkatsizliğin, görevi ihmalin, vurdumduymazlığın öldürdüğüne inanıyor. “O yaştaki çocuğun içeride ne işi var” diye soruyor.

 

Kaynak: Cumhuriyet.com.tr