Her yeni bombalı saldırının ardından istatistikler güncelleniyor. Eklenen her rakam yakınlardan, sevenlerden oluşan kesif bir acı bulutu.

İddianamesi yeni hazırlanan 10 Ekim 2015’teki Ankara Garı patlaması, kaybın yüksekliği, ihmalin ve zafiyetin aleniyeti dışında sonrasında yarattığı dayanışma ağıyla da ayrı bir yerde duruyor. 10 Ekim Dayanışma Ağı, olay yerinden başlayarak bugüne uzanan, bireylerden ve kurumlardan müteşekkil sivil bir girişim. Biriktirdikleri tecrübeyle katliam sonrası sosyal medya hesaplarından (@10Ekim15) yaptıkları yerinde öneriler, aslında resmi kurumların tabii görev listesi gibi. Kriz yönetimine dair İçişleri Bakanlığı’na, Sağlık Bakanlığı’na, AFAD’a, ağırlıklı olarak psikolojik destekle ilgili somut soruları da var.

10 Ekim Barış ve Dayanışma Derneği ise yakınlarını kaybeden aileler ve yaralıların bir araya geldiği, hukuki süreci de takip eden bir yapı. Onlar her bombalı saldırı haberiyle yaşadıklarını başka türlü hatırlıyor, herkesten derin etkileniyor. Fotoğraflardan ve videolardan özellikle kaçındıklarını söylüyorlar. Gözden kaçan bir noktayı da anımsatıyorlar: “10 Ekim’den sonraki haberlerin hemen tümünde kullanılan bir görsel var mesela, yerde insanlar yatıyor, üzerleri örtülü. Bunu her gördüğümüzde hangisi bizim yakınımız diye soruyoruz kendimize. Şiddetin boyutlarını şiddet yüklü bir dille ya da görselle yapmak o şiddeti çoğaltıyor”.

Bu, haberlerde kullanılan dil için de geçerli bir uyarı.

Sonrasında yapılan kampanyaların da, doğrudan etkilenenleri mağdurlaştırıcı değil, güçlendirici bir dille yapılması gerektiğinden bahsediyorlar. Bazen kaş derken, göz çıkabiliyor çünkü.

Kanıksama endişesi...

“Ölümleri kanıksamak” önemli bir eşik, birçok kişinin kendinde bulmaktan korktuğu his. Yakınını kaybetmenin kanıksanacak yanı yok, ama bu saldırıları tanıdığı, sevdiği üzerinden tecrübe etmemiş olanların kanıksama endişesinin onlardaki karşılığı ne?

“Sıradan bir gün, sevdiğiniz biriyle yaptığınız telefon konuşmasının son konuşmanız olması, onu bir daha göremeyecek olmak çok zor. Ölümlerin kanıksanmaması için istatistik olmaktan çıkarılmaları, yakınları üzerindeki etkisinin anlaşılması önemli. Çoğu saldırıda ölenlerin sayısından bile emin olamıyoruz. Oysa o bir-iki kişilik fark, yakınlarının bütün yaşamını etkileyecek.”

Herkesin her an kurban olabileceği günlerde, 10 Ekim aileleri hukuki, psikolojik ve sosyal destek süreçlerinin takipçisi olmanın, dayanışma mekanizmaları yaratmanın önemi anlatıyor. “Ölümleri birbirinden ayırmadan her hayatın kendi içinde değerli olduğunu bilerek yaklaşmak gerekli. 10 Ekim sonrasında bizi en çok inciten, stadyumlardan kayıpların yuhalanmasıydı. Kurbanları ikinci kez kurbanlaştıran bu tavır sonrasında on kadar bombalı saldırı yaşandı. Çünkü katliamları düzenleyenler meşruiyetlerini bu tür davranışlardan alıyor.”

HIZLA NORMALLEŞMEK  

10 Ekim Dayanışması’nda Gölcük Depremi sırasında yaratılan dayanışmanın nüveleri var aslında. İlkyardım, hastanelere ulaşım, tedavi süresince hasta ve yakınlarının desteklenmesi, acil ihtiyaçların karşılanması gibi tüm süreçlerdeki resmi kurumların zafiyetiyle Gar saldırısını ayırıyor, “10 Ekim inanılmaz bir ayakta kalma ve dayanışma hikâyesi” diyorlar.

10 Ekim Dayanışması’nın gördüğü en temel eksiklik müdahalenin “insan odaklı” olmayışı. Evet, böyle bir felaket anında her şey “devlet” odaklı ilerleyebiliyor. Doğru bilgi akışının sağlanamaması, kriz masasının, bilgi merkezinin oluşmaması da bu yüzden. Havaalanı saldırısında dikkat çektikleri bir nokta da tahliye kısmı; havaalanını boşaltıp gerisine karışmamak. Fırsatçı taksiciler ne kadar mide bulandırıyorsa, İstanbul Kent Savunması gibi mağdurların ulaşımı ve o geceki barınması ile gönüllü ilgilenenler o kadar umut veriyor.

Bir mesele de acele bir temizlikle, altı saat içinde “normale” benzetilen hayata dönülmesi.

“13 Mart sonrası Kızılay’da bir gün sonra otobüs durağı sanki orada kimse ölmemiş gibi işler haldeydi. Bu, yası tamamlamaya izin vermeyen, hafızayı silen, acıya saygıyı tanımayan bir yaklaşım. İnsanlarda etkisi yokmuşçasına her şeyin hızla normale dönmesinin örtük etkiler bırakması, anksiyete, agorofobi benzeri sonuçları olması muhtemel.”

Kaynak: Cumhuriyet.com.tr