JAMES TRACY

1 Ocak 1994’te, çoğunluğu Meksika’nın güney eyaleti Chiapas’tan yerli köylüler tarafından kurulan Zapatista Ulusal Kurtuluş Ordusu (EZLN), Meksika hükümetine savaş ilan etti. Bu, Kuzey Amerika Serbest Ticaret Anlaşması’nın (NAFTA) imzalanmasıyla aynı gündü. Komünist Blok’un bitmesinin üç yıl ardından gelen çıkışlarıyla Zapatistalar, yerli perspektiflerini, hem anarşist hem de sosyalist siyasi gelenekleri yansıtan “bağlılık üzerinden liderlik” adı verilen bir örgütlenme modeli ile birleştiren, benzeri görülmemiş bir siyasi perspektif sundular. Küreselleşme karşıtı/küresel adalet hareketinin ana katalizörlerinden biri haline geldiler ve Zapatistacı görüşler hem vadesi geçmiş, ortodoks solcu parti yapısına hem de genişleyen küresel neoliberal projeye bir alternatif sundu. İnternet çağının şafağında ayaklanma sanatında hızla ustalaşan Zapatistalar, birçoğu Kuzey Amerika ve Avrupa’dan doğrudan Zapatistalarla birlikte çalışmaya giden genç eylemciler için ana ilham kaynaklarından biri oldular.

Hilary Klein bu genç eylemcilerden biriydi. 90’ların büyük kısmını Zapatista topluluklarında çalışarak geçirdi. Döndükten sonra Make the Road New York’u örgütledi ve şu an Center For Popular Democracy’de çalışıyor. Klein’in yeni kitabı Compañeras: Zapatista Women’s Stories, Zapatistalardaki yerli kadın rolünün anlatıldığı ilk İngilizce çalışma.

Neden Zapatista üs topluluklarında yaşamaya gittin?

Meksika’ya Zapatista topluluklarında yaşamak niyetiyle gitmedim. 1997’de Chiapas’a gittiğimde planım sadece altı hafta kadar kalmaktı. Meksika Silahlı Kuvvetleri’nin sürekli saldırısıyla karşı karşıya kalan Zapatistalardan gelen bir çağrıya cevaben insan hakları gözlemcisi olarak gittim. Yabancıların varlığı genellikle saldırıları engelliyordu ama saldırılar gerçekleştiğinde de gözlemciler olarak en azından bunları belgeleyebilmeli ve bilgisini yayabilmeliydik.

Bir kez oraya gidince Zapatista hareketinin cesaretine, haysiyetine, risk alma ve yeni bir şey inşa etme adanmışlığına hayran kaldım. Bilhassa kadınların hareketteki rolü beni çok etkiledi. Birçok olağanüstü kadın lider vardı ve Zapatista kadınları cinsiyet rollerinde oldukça dikkate değer bazı dönüşümleri çoktan başarmışlardı. Ayrıca bu dönüşümler gelişmeye de devam ediyordu. Gözlerimin önünde bir tarihin yazıldığını hissettim. Nasıl ayrılabilirdim ki?

Böylece kalmaya ve Zapatista topluluklarındaki kadınların ekonomik kooperatiflerinde çalışmaya karar verdim. Nihayet ayrılma zamanım geldiğinde altı hafta yerine altı yıl olmuştu.

Zapatistaların, Kuzey Amerika ve başka yerlerdeki radikallerin hayal gücünü ve dikkatini celp etmesini nasıl yorumluyorsun?

Tarihsel bağlamı hatırlamak mühim. Zapatistalar, 1994’te Soğuk Savaş’ın ertesinde ayaklandılar. 1989’da Berlin Duvarı’nın yıkılışının ardından, kapitalistler zafer ve “tarihin sonunun geldiği” iddiasında bulunuyorlardı. Dünya genelindeki eylemciler ve örgütçüler durumun bu olmadığını biliyorlardı ama benim kuşağım için herkesin kafasında kurtuluş hareketlerinin yeni dalgasının nasıl olabileceğine dair ortak bir soru vardı sanki. Zapatista hareketi tam o anda dünya sahnesine adımını attı ve özellikle bu soruya ilham veren bir cevap oldu.

Sembolik olarak, yüzü olmayanların yüzü ve sesi olmayanın sesi haline gelen siyah kar maskeli ya da kırmızı bandanalı yüzleriyle Meksika hükümetine karşı savaş ilan eden tahta tüfekli yerli köylülerin, yani Zapatistaların görüntüleri her zaman çarpıcı olmuştur. Güney Meksika’daki köylülerin toprak ve yerli hakları için çağrıda bulunan, bir yandan bu denli evrenselken diğer yandan da kendi bağlamında bu derece özgün bir hareket herkesi etkiledi. Zapatistalar, dünyanın her yerindeki insanları kapsayan 11 talep (iş, toprak, konut, gıda, sağlık, eğitim, bağımsızlık, özgürlük, demokrasi, adalet ve barış) sundu ve işçi, öğrenci, ev kadını, genç veya yaşlı olmak; kentte veya kırsalda yaşamak fark etmeksizin küresel kapitalizmi ortak düşman olarak belirledi.

Zapatistaların oluşum hikâyesini düşünüyorum da popüler anlatı bir grup üniversite eğitimli devrimcinin ülkenin kentsel alanlarından Chiapas’a yerli halkı örgütlemeye gittiği fakat Chiapas halkının onları dönüştürdüğü ve tamamen farklı bir yolla örgütlediğiydi. Zapatistaları desteklemeye gelen enternasyonalistlerde de benzer bir dinamik işledi mi?

Oluşum hikâyesinin birçok gerçeği var. Bu, elbette ki aşırı basitleştirilmiş. Fakat Zapatista hareketinin farklı devrimci yapılar oluşturma, farklı siyasal ve kültürel gelenekleri bağdaştırma kabiliyeti bu denli çetin bir toplumsal hareket olmasına ve senelerdir böylesine dirençli kalmasına katkıda bulunmuştur. Enternasyonalistler açısından bunu genellemek daha zor zira pek çok ülkeden birçok insan Chiapas’ta zaman geçirdi. Yine de zamanla gelişen bu ilişkiyi görmek büyüleyiciydi.

Ayaklanmadan hemen sonra, Zapatistalar dayanışmanın her türlüsünü kucakladı. Kaynaklara ihtiyaçları vardı; enternasyonalistlerin yanı sıra Meksika Silahlı Kuvvetleri’ne karşı savunma olarak Meksika’nın diğer bölgelerinden destekçilere, yani yabancıların varlığına ihtiyaçları vardı. Zapatista yerli özerklik projesi gitgide oturmuş hale geldi (Zapatistalar işbirliği ve dayanışmaya dayalı kendi yerel ve bölgesel hükümetini, sağlık ve eğitim altyapısını ve ekonomik yapılarını geliştirdi.) EZLN, dayanışma projelerinin Zapatista topluluklarının belirlediği ihtiyaçlara cevap vermek ve onların liderliğine saygı duymak zorunda olduğunu gittikçe netleştirdi.

90’ların sonunda birçok grup Zapatista köylerinde çalışmayı tamamen bıraktı zira bir grup yerli köylünün kendilerine ne yapacaklarını söylemesine pek istekli değildiler. Fakat diğerleri kalmaya devam etti, ve bence karşılıklı güven ve saygıya dayalı çok daha sağlıklı bir ilişki geliştirdiler.

Kitabın yayınlanmadan önce Zapatista hareketinde kadınların rolüne dair çok fazla fikir yoktu. Neden birçok insanın Zapatismo anlayışı Subcomandante Marcos’la sınırlı kaldı?

Subcomandante Marcos, EZLN’nin seçtiği bir sözcüydü ve Zapatistalar kendileri hakkında hangi bilgileri paylaştıkları konusunda oldukça dikkatlidir. Yani bazı yönlerden, en yabancılar Zapatista hareketini Marcos’un sesi aracılığıyla duyduklarında bu kendi seçimleri oldu. Marcos şairane ve kolay anlaşılan, parlak bir yazardı; geniş kitlelere ulaşmada başarılıydı. Ama onun etrafında gelişmiş bir kişi kültünün özellikle bir faydası yoktu. Subcomandante Marcos geri çekildi, ve yeri gelmişken, yeni Subcomandante de Moisés adında yerli bir adam oldu.

Görmek isteyen gözler için Zapatista kadınları hakkında bilgi vardı ama önce Marcos’la ilgili tüm o geçmişin ötesine geçmek zorundaydınız. Ve yalnızca bilgi açısından değil, Zapatista kadınlarının sesleri açısından da gerçek bir boşluk olduğunu düşündüm. Zaten kitabımın Zapatista kadınlarının kendi hikâyelerini anlatması için bir araç olmasını istememin bir sebebi bu.

Toplumsal hareketlerdeki kadınlara dönük anlayışın bu kitabı yazmanın sonucu olarak değişti mi?

Anlayışımın pek de “değiştiğini” söyleyemem; derinleşti ve gelişti. Zapatista hareketindeki kadın liderliğinin zamanla güçlendirilmesine şahit olmak ve kadınların artan siyasal katılımı ile aile, sağlık hizmetleri, eğitim gibi hayatın pek çok başka alanındaki değişimler arasındaki paralel ilişkiyi görmek gibi olağanüstü bir fırsata sahiptim. Bende iz bırakan şeylerden biri de, Zapatista hareketindeki kadın katılımı ile bu ülkedeki ve dünya genelindeki diğer toplumsal hareketler arasındaki paralellik oldu. Şüphesiz oldukça farklı bağlamlar; farklı zorluklar ve imkânlar fakat tekrar tekrar birçok ortak temayla karşılaşıyorsunuz.

ABD’de feminizm; kampüs şiddeti, online mizojini ve hatta Hillary Clinton’ın başkanlığa adaylığını koymasından kaynaklanan yoğun tartışmaların ardından yeniden gündemde. İnsanların bu tartışmayı derinleştirmek için kitabından çıkarabileceği dersler var mı?

Kesinlikle. Bu ülkede, kadın sorunları genellikle çok bireysel sorunlarmış gibi görülüyor ve gösteriliyor. Bana kalırsa Zapatista kadınlarından alınacak en güçlü derslerden biri, kadın hakları ve kolektif bir halkın haklarının birbirinden ayrı olmadığı. Zapatista kadınları, kadınlar olarak hakları için mücadele ederken aynı zamanda yerli halk olarak da hakları için mücadele ettiler. Kampüs şiddeti konusunda örneğin, cinsel saldırı vakaları uzun süredir münferit olaylarmış gibi görülüyordu. Zapatista topraklarında kadınlar çalışmalarında aile içi şiddet sorununu kurumsallaşmış şiddet kültürünü değiştirmenin bir parçası olarak ele aldılar. Kadınların Devrimci Hukukuna kadının şiddetsiz yaşam hakkını dahil ettiler, Zapatista topluluklarında alkol yasağı için mücadele ettiler; süregiden bir siyasal eğitim ve kadına yönelik şiddet konusunda bilinçlendirme faaliyeti yürüttüler. Üniversite kampüslerindeki şiddet kültürünü değiştirmek amacıyla mücadele eden kadınlar için burada bazı ilgi çekici dersler olabilir.

Hillary Clinton’ın başkanlık kampanyası çerçevesindeki gündemle bağlantılı olarak, ana dersin, Zapatista kadınlarının, kapitalizme içkin geleneksel maskülin liderliği veya sömürücü iktidar dinamiklerini anıştırmaksızın kadın liderliğinin nasıl olabileceğine dair bir örnek sağlaması olduğunu düşünüyorum.

Zapatistalar bugün halen önemini koruyor mu?

Kesinlikle. Zapatistalar 15 veya 20 yıl öncesinde olduğu kadar uluslararası ilginin konusu olmasalar da, halen canlı ve iyi durumdalar. Ki Meksika hükümetinin 20 yıldan uzun bir süredir yürüttüğü ayaklanma bastırma harekatı düşünülürse bu son derece etkileyici.

Zapatistaların yerli özerkliği projesi, küresel kapitalizme yerel ve bölgesel alternatifler için model olmayı sürdürüyor. Zapatistalar diğer toplumsal hareketleri destekleme ve ilham verme konusunda halen önemli bir rol oynuyorlar.

Örneğin Meksika’da Ayotzinapa’daki köy öğretmen okulundan 43 öğrenci 2014 Eylülünde kaçırılıp öldürüldüğünde, hükümetin uyuşturucu savaşındaki yozlaşmış ve şiddet yayan rolüne karşı bir protesto hareketi patlak verdi. EZLN birçoğu Zapatista hareketinin kendileri açısından önemli bir referans noktası olduğunu ifade eden 43 kayıp öğrencinin ve Ayotzinapa’dan diğer öğrencilerin aileleri ile birlikte halka açık bir dizi etkinlik düzenledi. Ve Zapatista kadınları – cesaret ve onur hikâyeleri ile birlikte – bize devrimci mücadelelerin tüm insanlar için kolektif kurtuluşa patriyarka meselesini ele almadan ulaşamayacağını, kadınların özgürlüğünün de radikal, ekonomik ve toplumsal adaletten ayrı ele alınamayacağını hatırlatıyor.

dunyadanceviri.wordpress.com için çeviren: Eda Ağca ve Serap Güneş
​Kaynak: http://bit.ly/1miPClM

Kaynak: Birgun.net