Siz Küba’nın harita üzerinde timsaha benzeyen küçük bir ada gibi görünmesine bakmayın! Gerçekte yeryüzünün en büyük 13. adasıdır. Ayrıca 1232 km genişliğindeki toprakları ve 12 milyona yaklaşan nüfusuyla Karayipler’in en büyük, en kalabalık ülkesidir. ABD’ye uzaklığı ise yalnızca 150 km’dir.

Bağımsızlık savaşından devrime giden yol
Kristof Kolomb, uzun bir deniz yolculuğundan sonra 28 Ekim 1492'de Küba adasına çıkar ve burayı “İspanyol toprağı” ilan eder. Küba halkı, İspanyol sömürgeciliğine karşı 1808-1895 yılları arasında uzun ve kanlı bir bağımsızlık savaşı yürütür. Bağımsızlık önderleri José Martí ve Antonio Maceo, bu mücadele sürecinde öldürülür. 1898'de biten İspanya-Amerika Savaşı’na dek İspanya toprağı olarak kalan Küba’yı daha sonra ABD birlikleri işgal eder. Küba, 1902 yılında Birleşik Devletler'den sözde bağımsızlık kazansa da 1959 yılındaki Devrim’e değin bu ülkenin uydusu olarak kalır. Fidel Castro önderliğinde gerilla savaşı yürüten Kübalı devrimciler, 1 Ocak 1959'da Havana'yı ele geçirerek ABD kuklası diktatör Batista yönetimine ve sömürü düzenine son verirler.

Havana’nın görkemli mimarisi
2,5 milyonluk nüfusuyla hem Küba’nın hem Karayipler’in en büyük kenti olan Başkent Havana, 16. yüzyılın başlarında kurulmuş. Bugün Uluslararası José Martí Havaalanı ve doğal limanıyla ülkenin en önemli ulaşım merkezi durumunda. Küba’ya her yıl yaklaşık iki milyon turist gidiyor. Türkiye’den gidenlerin sayısı ise yirmi bin dolayında. Zaten Küba ekonomisi büyük ölçüde turizm gelirlerine dayanıyor. ABD ile buzların erimesi ve Obama’nın Mart ayında ülkeyi ziyaretiyle 60 yıllık ambargonun resmen sona ermesi, Küba’nın turizm potansiyelini daha da artırmış bulunuyor.

Eski Havana, İspanyol mimarisinin görkemli yapılarıyla bir açık hava müzesini andırıyor. Kübalılar kolonyal dönemden kalma 500 yıllık mimariyi olduğu gibi korumuşlar. Vieja Meydanı’ndaki barok ve neoklasik anıtlar, saray yavrusu konaklar, ince işçilikleri ve değişik süslemeleriyle göz kamaştırıyor. Kuşkusuz, her birinde yerli halkın ve Afrika’dan getirilen kölelerin alın teri var! Sömürgeciliğin tarihsel çelişkisi bu! Bir yanda yoğun emek sömürüsü, bir yanda görkemli sanat yapıtları… Ama bugün o şatolarda soylular değil, Küba halkı oturuyor!

Eski Havana’daki yapılar, 1982 yılında UNESCO'nun “Dünya Kültür Mirası” listesine alınmış. Şimdi yoğun bir onarım çalışması var bu bölgede. Yapılar belli bir plan çerçevesinde ve uzman gözetiminde restore ediliyor.

Ülkede doğaya, tarihe saygı üst düzeyde. Rant amacıyla tarihsel yapıları yıkıp yerine AVM ve plaza dikmek söz konusu değil! TOKİ’nin çirkin apartmanlarını da göremezsiniz Küba’da. Konut olarak kullanılan evler eski ama çok renkli...

Küba’daki turistik otellerin çoğunu İspanyollar işletiyor. Eski sömürgesi Küba’ya biraz da “yavru vatan” gözüyle bakıyor İspanya. “Sol” oteller zincirini kurmuşlar orada. “Sol” derken yanlış anlaşılmasın; İspanyolcada “güneş ışığı”, “güneşli taraf” anlamına geliyor bu sözcük…

Küba’da seyahat özgürlüğü var. Ülkeden gitmek isteyenlere engel olunmuyor. Kübalı yöneticiler, zorlayıcı yöntemlerin bu konuda olumlu sonuç vermeyeceğini düşünüyor.

Küba’nın antika otomobilleri
Küba’da ulaşım sorunu tümüyle çözülebilmiş değil. Son yıllara dek, doğru dürüst otobüs bile yokmuş ülkede. Kamyon kasasından bozma otobüsler kullanılıyormuş. Şimdilerde Çin’den satın alınan modern otobüsler turistlere hizmet veriyor.

Küba’daki otomobiller, devrim öncesinden kalma. Amerikalıların ve işbirlikçi Kübalıların ülkeden kaçarken geride bıraktıkları antika arabalar bunlar. 40’lı, 50'li yılların Ford'ları, Chevrolet'leri... Üstü açık rengârenk otomobiller… Taksiler de çeşit çeşit: Sarı ve mavi plakalı taksiler; bisikletten ve motosikletten bozma bici taksiler, coco taksiler, fayton taksiler… Bu arada ekleyelim: Taksilerin çoğu devlete ait.

Arabalar eski olduğu için aşırı gaz çıkarıyor. Her yerde ağır bir egzoz kokusu. Sürekli bozulan taşıtlar yüzünden sürücüler tamir işinde uzmanlaşmış. O yüzden, yolda kalma tehlikesi yok! Şoförler hemen onarıyorlar bozulan arabaları. Bize söylendiğine göre, özel taşıt sahipleri, yolda bekleyen insanları arabalarına almak zorundaymış. Ama biz böyle bir duruma hiç tanık olmadık.

Güvenli bir ülke
Küba, dünyanın en güvenli ülkelerinden biri. Kentlerde ve köylerde “güvenlik sorunu” yaşanmıyor. Evlerin kapıları ve pencereleri her yerde sabaha dek açık! Türkiye’de her gün bombalar patlar, cankırımları yaşanır, kadın cinayetleri ve çocuk tecavüzleri gündemden düşmezken, Küba gerçekten bir erinç ve dirlik adası! Irkçılık yok, ayırımcılık yok, kavga gürültü yok!

Küba bir tüketim toplumu değil. Caddelerde, binaların duvarlarında reklam panosu göremezsiniz. Görebileceğiniz afişler, ya siyasal içeriklidir ya da “kamu spotu” niteliğindeki bilgilendirme duyurularıdır.

Devlet, yurttaşların istedikleri dine inanma hakkını güvence altına almış. Böyleyken, tapınaklara gidip ibadet edenlerin oranı ülke genelinde yüzde 10’u geçmiyor. Kiliseler çoğu zaman boş…

Küba’nın her yeri yemyeşil. Palmiyeden hindistancevizine çeşit çeşit ağaçlar, şekerkamışı tarlaları ve tropikal meyveler, uzayıp giden yollar boyunca size eşlik ediyor.
Siesta yapmayı seviyorsanız, evlerin verandasında sallanan sandalyeler sizi bekliyor!

Özetle söylemek gerekirse, dingin bir yaşamı özleyenler için ideal bir ülke Küba!

Sokağa çıkarken bahşişinizi hazırlayın
Küba’da bahşiş vermek neredeyse zorunlu! Adeta bir bahşiş sektörü oluşmuş. Kafede, lokantada, barda, otelde, hatta parkta, yani gün boyu girip çıktığınız her yerde durum aynı. Tuvaletlerin kapılarında bekleyen kadınlara bile bahşiş vermeden geçemezsiniz! Müzisyenler de lokantada iki şarkı patlatıp hemen şapkayı uzatıyorlar! Yadırgıyorsunuz. Türkiyeli çevirmenimiz ise gruptaki arkadaşların bu konudaki yakınmalarını anlamsız buluyor. “Dünyanın her yerinde var, buradakini neden yadırgıyorsunuz” diye çıkışıyor! Oysa yeri geldiğinde, Küba’nın “başka bir dünya” olduğu dillendiriliyor...

Havana’nın turistik bölgelerinde, rengârenk yerel giysileriyle dolaşan yaşlı kadınlar görüyoruz. Ağızlarında purolarıyla turistlere poz veriyorlar. Hemen belirtelim: Onlarla fotoğraf çektirmek ücrete tabi! Çünkü günümüz Küba’sında kendi adlarına çalışan ve devlete vergi ödeyen “özel girişimci” yurttaşlarmış bunlar…

Che turizmi
Küba’da yaşayan önderlerin anıtları dikilmiyor, posterleri asılmıyor. Fidel Castro’nun tek anıtı yok ülkede. Devlet Başkanı Raul Castro’nun da öyle. Ancak Küba halkının büyük kahramanları Che Guevara ile Camilo Cienfuegos’un anıtlarını, büstlerini, fotoğraflarını her yerde görebilirsiniz.

Tüm dünyada devrimci gençliğin idolü sayılan Che’nin anıtları, yontuları, posterleri her adımda karşınıza çıkıyor. Ayrıca turistlerin alışveriş ettiği küçük dükkânlarda, pazar yerlerindeki sıra sıra tezgâhlarda, “Che”li hediyelik eşyadan geçilmiyor. Tişörtler, şapkalar, bereler, kolyeler, fotoğraflar, albümler, tablolar, yani aklınıza ne gelirse, her nesnenin üzerine Che’nin motifleri işlenmiş. Diyebilirim ki “Che efsanesi”, Küba’da turizmin itici gücü olarak kullanılıyor.

DEVAM EDECEK...

Kaynak: Birgun.net