ZEYNEP YÜNCÜLER / [email protected]

Karşımda, 18 yaşında genç bir kadın var, sesi gür ve gülüyor. Ortak bir tanıdığımızın vasıtasıyla tanışıyoruz, arkadaşım bana ''Dinlemelisin onu'' diyor. Doğal olarak, ne dinleyeceğimi merak ediyorum. Konuşmaya, tanışmaya başlıyoruz. ''Ben Cizreliyim, Nur Mahallesi'nden, ama artık orada değilim'' diye başlayınca, tamam diyorum, acı bir hikâye dinleyeceğim, malum Cizre büyük bir abluka yaşadı; geride yitirilen canların ardında yıkık bir kent kaldı. Buradan nasıl bir hikâye çıkardı? Genç kadın yaşadıklarını soluksuzca anlatmaya başladı, ben hiç soru sormadan, soramadan. Çünkü dinledikçe anladım ki, asıl soru bu genç kadına değildi. Yanında bir çantayla, kim ona evini ardında bıraktırttı, kim onu sevdiklerinden ayırdı, kim onu yollarda yol aramak zorunda bıraktı...?

Genç kadın başlıyor:

"Mahallemize yasağın geleceği haberini aldık. Başımıza gelecekleri biliyordum, eskilerden çok hikâye dinledim, yıllar sonra yine zulüm yaşanacaktı, yaşandı da işte katliam oldu. Ben o yasak haberini alınca durmak istemedim, evden hiç çıkamayacaktım, okula gidemeyecektim, zaten sonradan öğrendim ki okullar karargah olmuş, öğretmenler gitmiş... Elim kolum bağlı, korkuyla evin içinde ne olacağını bilmeden duramazdım. Yasaktan bir gün önce elektrikler kesildi. Düşünmeye başladım, 'Gitmem lazım buradan' diye. Dayımlar Mersin'de, oraya gitmeye karar verdim. Bizimkilere söyledim babam bayağı tepki gösterdi. Ama ertesi gün çantamı hazırlayıp, tek başıma Mersin'e gittim, orada 27 gün kalabildim. Ciddi anlamda para sıkıntım vardı, bir kafede iş buldum, çalıştım, kendi ayaklarımın üzerinde durmaya çalıştım. Hatta Şırnak'ta eğitimini devam ettiren kardeşime bile destek çıktım. Bizimkilere söyledim burada çalıştığımı, üzüldüler, ama bir şey diyemediler. Dayım çok katı bir adam, çok sorun yaşadım onunla. Zaten çalıştığımı bilmiyordu. Bir gün beni kuzenlerimden biri, kafede çalışırken görmüş, gidip dayıma söylemiş. O gün iş dönüşü evde kıyamet koptu, ‘Sen burada kız başına çalışmazsın, kafana göre hareket edemezsin. Otur evde işte’ dedi. Ama erkek olsam ‘Git çalış oturma oğlum evde’ derdi.

Bir gece Roboski anması vardı, ona katıldım, eve döndüğümde dayım yine ‘Neredesin sen’ diye bağırdı, çağırdı… Başka birgün de Sur, Cizre ve Silopi için toplanmalara katıldım. Eve geldim, yine kıyamet… Bu sefer de bana ‘Sen ciddiye mi alındığını zannediyorsun, o yürüyüşlere katılarak’ diye bağırdı. Ben de dayıma ‘Sen, ben ses çıkarmazsak kim duyacak bizi’ dedim. Kavga arttı. Mersin'i ağlayarak terk ettim.

Annemin yasak başladıktan 15 gün sonra, Tatvan'a, ablamın yanına gittiğini öğrendim. Kalbi rahatsız annemin, ben Tatvan'a hiç gitmek istemiyordum. Babam hâlâ Cizre'de bu arada, terk etmez asla orayı. Ben yine yollara düştüm. Dayımın baskısından dolayı, Tatvan'a gittim. İki gün her şey yolundaydı, ta ki en yakın dostlarımın, kardeşlerim ölüm haberini alana dek. Onlar benim her şeyimdi, beraber büyüdük, okula gittik. Hayat durdu, ağlamaya başladım. Bir şeyler yapmam lazımdı, çok öfkeliydim.

İstanbul mücadele içindi

Van'a geçtim. Sağlıkçı arkadaşlar var onlarla iletişime geçtim, belki ambulansla Cizre'ye geçerim diye. Olmadı beceremedim. İstanbul'a gideyim dedim, belki orada sesimi duyururum, beni duyarlar, bir şeyler yaparım kendimce, doğduğum, büyüdüğüm yer için. İstanbul'a gitmemin anlamı bir mücadele içindi. Babamla, ablam tepki gösterdi. Ablam telefondan bir fotoğraf yolladı; ağlamaklı, annem de fenalaşmış. Ama öfkem ve üzüntüm o kadar büyüktü ki, dinlemedim onları. Ama babamın bir mesajı çok etkiledi beni, babam normalde bilmez mesaj atmayı, kullanmaz. Bana bulunduğu savaşın ortasında, İstanbul'a gitmeyi düşünmeme kızdıktan sonra 'Paran var mı' diye mesaj attı. Öyle bir durumda bana paran var mı demesi beni felaket etti, biliyorum aslında parası yok, durumlar belli. Sonra telefonlaştık, 'Kızım istersen Silopi'ye geç' dedi, 'Hayır. Tamam Tatvan'a geri dönüyorum' dedim, ama aklımda İstanbul'da mücadele planı var.

İstanbul planımı gerçekleştirmeden önce, annem beni Mardin'de bizim yasaklı mahallelerde olanlar için telafi eğitimin verildiği okula gönderdi, kafam dağılır, belki iyi olurum diye... Yurda yerleştim, okula boş gidip boş geliyorduk. Aklımız derslerde değil ki; nasıl olsun, arkadaşlarım öldürülmüş, evimde olamıyorum. Ben nasıl çalışayım. YGS sınavı var, yasaktan önce çalışırdım, şimdi hiç... Bu arada ben de gazeteci olmak istiyorum, ama olacağım. Telafi eğitimi yalan olduğu için, bıraktım dersleri. Burada bir kafeye girdim, İstanbul'a gitmek için para biriktirdim. Aileme bu sefer hiç haber vermedim.Bir şekilde biraz biriktirdiğim parayla İstanbul'a geldim, orada da çalışırım dedim. 2 arkadaş da var, İstanbul'da. Cuma akşam İstanbul'daydım. Sabah hemen, Cumartesi Anneleri'ne gittim, ondan önce F Tipi tutsakları için eylem vardı, katıldım. Anneler bizim oralar için eylemdeydi, o gün. Ben de vicdanımı rahatlatmaya çalışıyordum, ne yapsam ne etsem diye.

Korkudan 'evet' dedim

Akşam arkadışıma gitmeye çalışırken, takside sözlü tacize uğradım. Telefonda arkadaşımla konuşuyordum, Kürtçe konuşuyorduk. Telefonu kapadıktan sonra, taksici nereli olduğumu sordu. ‘Cizreliyim’ dedim. Adam başladı konuşmaya… Sövdü, sövüştürdü Kürtlere, bize. Ben hep sustum, zaten ruh halimde el vermiyordu, ona cevap vermeye. Hem de korkmuştum. Arkadaşlarıma yolda hep konum attım, belki başıma bir şey gelir diye. Taksinin plakasını almamıştım nereden bileyim, böyle olacağını.

Düşünsene memleketin bir savaş içinde ve birisi senin karşında memleketine, anana, babana sövüyor, içten içe ağlıyorsun ve tartışma çıkmasın diye sessiz kalmak zorunda kalıyorsun, ben adama konuşsam ne olacaktı? Sadece korkudan bir kere ‘Evet evet’ dedim. İstanbul'da kalmam uzun sürmedi, burada da olmadı...

Sur Cizre olmasın diye

Sonra tekrar Mardin'e döndüm. Yurt sıkıntısı, okul sıkıntısı devam etti. Okulda saldırıya da uğradım. İki kız tarafından dayak yedim. Lavobada biz 4 Cizreli arkadaş duruyorduk, arkamızda da iki kız vardı. Biz kendi aramızda konuşuyorduk. Arkadaşlarımın 3'ü dershaneye gidiyor, ben gidemiyordum maddi durumdan dolayı. Galiba okulda bir deneme olacaktı, bunlar ‘Biz denemeye girmiyoruz’ dedi. Ama benim girmeme gibi bir lüksüm yok, mecburi girecektim. Hocaların dediğine göre okulun ortalaması galiba düşükmüş biraz, bunu konuşuyorduk, sonra arkamızdaki kızlar seslendi ‘Siz Cizre'den gelen öğrenciler misiniz?’ diye ‘Evet’ dedik. Geldiğiniz yere s*ktirolup gidin okulumuzu küçümsemeyin, biz de sizi küçümseriz’ dediler. Laf atmaya başladılar, arkadaşlar da müdürü çağırmaya gitti, çünkü kavga çıkmasın diye, o ara ben tek kaldım ve bana saldırdılar müdür gelene kadar ben başıma darbe alıp bayılmıştım. Zaten bir daha korkudan okula gidemedim.

Bu olaydan sonra ertesi gün Diyarbakır'a gittim, Sur için yürüyüşe katıldım. Sur'un da sonu, Cizre olmasın diye... Döndüm Mardin'e, Cizre'de kısmen yasağın kalktığı haberini aldım. Gittim bizim oralara, yerle bir, anlatmayayım, görmüşündür. Ben yasaktan önce ayrılmadan demiştim ya, burada katliam olacak diye, olmuş işte öyle bir manzara vardı, etrafta. Bizim evin hepsi yıkılmamış, benim odayı yıkmışlar, duvar yazılarım ve kitaplarım nedeniyle. Şimdi nereden devam edeceğim bilmiyorum."


Kaynak: Birgun.net