Geçtiğimiz yıl, 1 Kasım seçimlerinden önce “yüklü miktarda parayla kaçtı” dedikodularını “doktoramı tamamlamak üzere İtalya’dayım” diyerek cevaplamıştı Bilal Erdoğan. İtalyan basını konuya ilgi gösterdi. Ülkesinden kaçıp Bologna’ya yerleştiği söylentileri hızla yayılırken, hakkındaki yolsuzluk iddiaları da dillendirilmeye başlandı. Açıklamaları, gelişi üzerindeki gizem perdesini kaldırmaya yetmeyen B. Erdoğan hakkında, Hakan Uzan’ın şikayeti üzerine, ‘kara para aklama’ suçlamasıyla soruşturma başlatıldı. Şubat ayında Diken’de yer alan haber önceki gün mahkeme kararıyla sansürlendi. Konuyu aylar sonra yeniden gündeme getiren ise salı günü İtalyan kamu kanalı RAI’ye konuşan Cumhurbaşkanı Erdoğan oldu.
•••
Muhabirin İtalyan kamuoyunda “darbe girişimi sonrası Türkiye’de gazeteci ya da öğretim üyesiyseniz hapse girebilirsiniz” şeklinde bir algı oluştuğunu anımsatması üzerine Erdoğan konuyu oğlu B. Erdoğan ile ilgili yürütülen soruşturmaya getirdi. Pırlanta gibi oğluna kara para aklayıcısı damgası vurmaya çalışan İtalya’yı oğluyla değil, kendi mafyasıyla uğraşmaya çağırdı. Neden oğluyla ilgili dava açan yapı ya da kendisini diktatör ilan edenlere müdahale edilmiyordu. Kimse kusura bakmasındı, İtalyan hukukunun kendini bir defa check etmesi lazımdı. Böyle bir anlayış olamazdı. Bu, iki ülke arasındaki ilişkileri bile sıkıntıya sokardı. İtalyan Başbakanı Matteo Renzi, Erdoğan’ın aklına takılan soruları, kişisel Twitter hesabından 160 karakterle yanıtladı. “Bu ülkede yargıçlar, İtalyan yasalarına, Anayasası’na göre hareket eder, Türk Cumhurbaşkanına göre değil. Bu, hukukun üstünlüğüdür.”
•••
İtalyan kamuoyu Erdoğan’ın sözlerini “kabul edilemez” buldu. İnsan hakları, düşünce özgürlüğü ve adil yargılamayla ilgili kötü bir sicili olan Türkiye hükümetinden demokrasi dersi almayı reddetti. Soma’dan Roboski’ye, Ankara’dan Suruç’a, yolsuzluktan silah sevkiyatına hiçbir konuda siyasi ve hukuki sorumluluk almamış olan bir iktidar tarafından, eski Başbakanları vergi kaçakçılığı suçundan ceza almış bir ülkenin yurttaşları olarak, Erdoğan’la hukuk devleti nedir ne değildir üzerine tartışmayı manasız buldular. Hasılı halkın, muhalefet partilerinin, sol-sosyalist-demokrat-laik kesimin büyük desteğiyle 15 Temmuz Darbe Girişimi’ni püskürtmeyi başarmış bir ülkenin Cumhurbaşkanı olarak Erdoğan’ın, Türkiye’nin yaşadığı demokrasi bayramına mesafeli duran batılı ülkeleri eleştiren konuşması, empati oluşturmak yerine tepki çekti.

•••
Erdoğan, darbe girişimi sonrasında batının bekle-gör stratejisiyle yaptığı gecikmiş ve coşkusuz destek açıklamalarını yetersiz buluyor ve dahası, arkasına OHAL ve KHK’lerin rüzgarını alan iktidar tarafından gerçekleştirilen yeni düzenlemelerin hukuka ve insan haklarına uygunluğuyla ilgili yapılan şüpheli yorumları ikiyüzlülük olarak yorumluyor. Demokrasi mücadelesinin takdir edilmediğini düşünen Erdoğan’ın öfkesi, batı gündemini darbe girişiminden bizzat kendisine yönelten belki de en güçlü araç. İtalya ile hukuk tartışmasına girdikten hemen sonra Erdoğan, Gülen Cemaati’yle birlikte kurdukları 14 yıllık iktidarın özeleştirisini yaparken “Rabbim de milletim de bizi affetsin” dedi. Amin. Ancak ülkeyi böylesi bir felakete sürükleyen koşulların oluşmasında “ne istediler de vermedik” düzeyinde destek vererek katkı sağlamanın sorumluluğu ne siyasi ahlak gereği koltuğunda oturmaktır ne de hukuki meseleyi sandıktan çıkan oylarla çözmeye çalışmaktır.
•••
Dünyaya demokrasi bayramı kutladığını ilan eden bir ülkede hukuki süreç, “kandırıldık, Allah affetsin ya da cinlendim” tarzındaki üst düzey savunmalarla ilerlediğinde ve tutuklama/gözaltılar “evinde Gülen’in kitabı var, Cemaat gazetesinde yazıyor ya da okulunda çalışıyordu” gibi sebeplerle tiyatrocu, gazeteci ve akademisyenlere uzandığında hukukun üstünlüğü tartışmaları ve Batı’nın bu konudaki ikiyüzlülüğüne karşı bayrak açmadan önce biraz daha eğri oturup doğru düşünmek gerekiyor. Kazandığı seçimlerin yanında, Erdoğan’ı askeri vesayeti bitirecek, demokrat, özgürlükçü ve sivil bir Anayasa’nın mimarı olarak görmüş ve desteklemiş batının 180 derece değişen bu tavrını Erdoğan iç siyasette milliyetçi duyguları coşturmak için kullansa da, etkisi Türkiye gibi ekonomisi dışa bağımlı bir ülkede uzun ömürlü olmayacaktır.
•••
Yalnızlaşan Erdoğan her ne kadar yurt içindeki ‘ılımlı’ tavrıyla ‘milli birlik ve beraberlik’ çemberi oluşturmaya çalışıyor olsa da, iktidarının meşruiyeti için –ki öfkesi bunun kendisi için ne kadar önemli olduğunu gösteriyor- yüzde 50 oydan daha fazlasına ihtiyacı olduğunu biliyor. Darbe tehlikesini atlatmış bir liderin özgüveniyle esiyor ancak batıyla uzlaşma niyeti de ortada. İtalyan gazeteci soruyor: “Eğer ABD Gülen’i iade etmezse ne olur?” Erdoğan yanıtlıyor: “İlişkilerimiz yine devam eder ama bu olay tabii ki bizi yaralar.” Batının ikiyüzlü tavrını ortaya sermek için Erdoğan elinde demokrasi ve hukuk gibi ülke geleceği için hayati değerde iki fırsat taşıyor. İsteyene hem yaraların hem yalnızlığın ilacı onlar.

Kaynak: Birgun.net