YAŞAR AYDIN [email protected] @yasaraydinnn

CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Selin Sayek Böke siyasette oluşan uzlaşı havasının artık ete kemiğe bürünmesini beklediklerini ifade ediyor. Önümüzdeki sürece dair görüşlerini “başkanlıkta ısrar, süreci kilitler” diye ifade eden Böke, “demokrasi tek hedef, inşa merkezi parlamento olmalı” sözleriyle Meclis’i adres gösteriyor.

Böke’nin, 15 Temmuz Darbe Girişiminin ardından yaşanan yeniden inşa sürecine yönelik BirGün’e yaptığı değerlendirme şöyle:

Türkiye’yi içinde bulunduğu durumdan çıkarmak için öncelikle ülkeyi bu duruma getiren faktörleri doğru tespit etmeli, teşhisi doğru yapmalıyız, Toplumsal uzlaşı kavramının dile getirilmesi bile yaşadığımız sürecin son bulması için önemli. Ama toplumsal uzlaşının sadece miting alanlarında el ele tutuşup sahneden selam vermekle olmayacağını biliyoruz. Gerçek bir uzlaşı birlikte iş yapma kültürünü, demokratik parlamenter sistemin en temel merkezi olan TBMM’de tarif emekle başlar. Şu andaki tartışma ortamının temel sıkıntısı teşhisi doğru yapmadan tedaviyi konuşur hale gelinmesidir.

AKP ve Cemaat’in bir siyasi ortaklığı vardı. Cemaat AKP’den daha uzun soluklu bir gerçek olmakla birlikte siyasette iktidar ortağı olacak güce AKP döneminde ulaştı. O siyasi ve ideolojik ortaklık Türkiye’de devletin çöküşüne, kurumların tamamen dağılmasına sebep oldu. Bu bir çıkar ortaklığı olmakla birlikte, AKP’nin devleti cemaatler ekseninde tekçi bir ideolojiyle devleti yeniden tenzim etmek istemesinden kaynaklı bir ideolojik tercihti. Bunu böyle tespit ettiğinizde sadece ortaklığın sona ermesinin yetmeyeceğini ideolojik olarak da bu yönelimden vazgeçildiğinin açıkça ortaya konulması gereği ortaya çıkıyor.

Türkiye yeniden kurulurken ne yapmalı? nasıl yapmalı?


İdeolojik zemin ortadan kalkmalı
Türkiye’de gerçek bir demokrasi ihtiyacı olduğu çok somut biçimde ortaya çıktı. Demokrasi mitingleri çok güzel ama esasen 15 Temmuz Darbe Girişimi Türkiye’de demokrasinin olmadığını da hatırlattı. Bu bağlamda sokağa çıkma sürecinin sadece darbeye karşı olma ile sınırlı kalması yarına dair endişelerimizi artırıyor. Türkiye’yi kurumlarını çökerterek, laiklik ve demokrasiden kopartarak içinde bulunduğumuz sürece getiren ideolojik ve siyasal ortaklığın temel vurgusu devleti ele geçirmek.

Tekçi bir toplum ortaya çıkarma hedefi için devlet aygıtı ve gücünü kullanıldı. Bugün itibariyle Cemaat’in bu ortaklıktan çıkması AKP’nin bu yaklaşımı değiştireceğinin garantisi değil. 15 Temmuz’da büyük bir travma yaşadık. Uçurumun kenarından döndük. Yeni bir uçurum olmamasını sağlamamız gerekiyor. Bunun için darbeye hayır demek elbette çok önemli ama esasen darbeye “hayır” derken, aynı zamanda gerçek bir demokrasiye “evet” diyebilmemiz gerekiyor. Türkiye’nin bugün itibariyle ihtiyacı, oluşan diyalog zeminini, AKP’nin Türkiye’yi bu hale getiren tekçi, dışlayıcı, otoriter siyasi projesini derinleştirmek için bir siyasi fırsata çevirmesine bir biçimde muhalefetin de ortak edilmesi değil, özgürlükçü demokrasi ve hukuk devleti zeminine Türkiye’nin taşınmasdır. Bunu da artık somut adımlarla görmeliyiz. OHAL ve KHK’ler aracılığıyla TBMM’nin devre dışı bırakılıyor oluşu endişelerimizin artmasına yol açıyor.

Türkiye yol ayrımında
15 Temmuz Darbe Girişiminde TBMM’yi açık tutan güç, muhalefetinde parlamentoda bulunmasıydı. Milletin tanklarının önün kendi hayatı pahası noktasında çıkmış olmasıydı. Yaşanan olağanüstü hâli çözenin bunlar olduğu unutulmamalı. Süreci KHK’lerla çözme yöntemi, ideolojilerinden vazgeçmeden, ideolojilerini dayatarak ilerleme tercihidir. Oysa Türkiye bir yol ayrımında. yaşananları bir Türkiye fırsatına çevirmek gerekiyor. Bunu AKP’nin siyasi fırsatına çevirmemesi gerekiyor.

Bunu yapabilmenin tek yolu da, toplumsal muhalefetin belli prensiplerle bir araya gelebildiğini ve bir paydaş olarak dinlenebildiği bir zeminin oluşması.. CHP’nin sokakta ve TBMM’de ifade ettiği kavramlar özgürlük, laiklik, kamuda cemaatlerin değil kuralların, kurumların ve liyakatin ön planda olduğu bir Türkiye yönetimi ve tam demokrasidir. Tüm toplumu demokrasi kavramı etrafında bir araya getirmeliyiz. Biz bu konuda üzerimize düşeni yapacağız. Ama gerçek yükümlülük iktidar yetkisini elinde tutanlardadır.

AKP karanlığına karşı gerçek demokrasi


Başkanlık değil parlamento
Devletin çöktüğü kabul ediliyorsa yeniden inşa edilmesi gerçeğinin farkındayız demektir. Yeniden inşa edilecek devlet bir partinin değil de hepimizin devleti ise KHK’lerin arkasına sığınmak, demokrasinin arkasından dolaşmak, TBMM’yi by-pas etmek doğru değil. Erdoğan ve hükümet KHK’lerle devleti yeniden inşa edecek çok kalıcı düzenlemeler yapıyor. “Devleti sıfırdan inşa ediyoruz” diyorlar. O inşa süreci toplumu, çoğulculuğu dışlayarak yapılamaz. Parlamenter demokrasinin izin verdiği araçlar kullanarak yapılabilir. TBMM çalışır hale getirilerek olabilir. Süreç parlamentodan geçer ve o yolculuk bugün başlamak zorunda. Ana çerçevenin demokrasi olduğunda uzlaşmamız lazım. Demokrasinin uygulanacağı yer de parlamento olmalı. Başkanlığa dair sinyaller olmaması gerekir. Parlamenter sistemin ihtiyaç olduğu net bir şekilde vurgulanmalı.

Bir daha olmaması için
Darbe gerçeğini nasıl kabul ediyorsak yeniden inşa sürecinde darbeye imkân veren zeminlerin ne olduğunu doğru tespit ederek onun devamlılığının olmamasını sağlayalım. Darbe kendine nasıl zemin buldu? Bu zeminin bir yanında siyasi ortaklık varken diğer yanında kutuplaşmış Türkiye vardı. Bir ay önce bir anket yayımlandı. Her dört vatandaştan üçü kendi partisine oy vermeyen biri ile komşu olmak, iş ortağı olmak istemiyor. Hatta çocukların evlilik yapmasını, oyun oynamasını ve aynı okula gitmesini de istemiyor. Yani mahalleler gettolaşmış, iş dünyası ayrışmış, toplumun geleceğini inşa edecek çocukların erken yaşta farklılıklarla tanışmasına imkan verecek zemin ortadan kalkmış. Oy verdiğimiz parti üzerinden ayrıştık. Parçalanmanın kaynağı siyaset. O zaman çözüm de siyasetten geçiyor.

Ne darbe ne dikta
Ne darbe ne dikta sadece bir slogan değil. Bu darbeye imkân sağlayan o diktatöryal faşist yaklaşımın değişmesinin gerektiğinin altını çizen bir talep aynı zamanda. Ne darbe ne dikta derken darbe karşıtlığının ortaya çıkardığı toplumsal uzlaşı açlığını tek tipçilikle tarif eden yaklaşımdan ayrılıyoruz. Türkiye’de siyaset kutuplaştırılırken aynı zamanda şahsileşti. Şahsileştirilmiş yaklaşım Türkiye’yi içeride kutuplara iterken dışarıda da itibar kaybetmesine yol açtı. Gerçek demokrasi kişiler üzerinden değil, kişilerin birlikte iş yapma kültürü ile ölçülür. Oysa Cumhurbaşkanı’nın dayatmış olduğu Erdoğancı siyaset bizi bu noktaya getirdi. Bunu kırarak parlamento üzerinden tarif etmeliyiz. Her düzeyde muhatap parlamento olmalı.

***

Somut adımlar atılmalı

Uzlaşı ile yeniden inşa süreci tek başına söylemsel değil aynı zamanda eylemsel olmak zorunda. Somut, gözle görülür adımlara ihtiyaç var. Gerçekten toplumsal uzlaşı sağlanacak mı? Bu toplumsal uzlaşı gerçekten demokrasi inşa etmek için mi? Bu sorular hep kafamızda. Biz bu süreçte ön açıcı olacak aynı zamanda test niteliği de barındıran somut önerilerimize ekonomi alanından başladık.

Neler yapılmalı? Öncelikle bağımsız kurum ve kuruluşlara liyakat temelli atamalar yapıldığını gösterin. İkinci olarak Anayasa’nın 166. Maddesi Ekonomi ve Sosyal Konsey'in düzenli olarak toplanmasını söyler. Bu konsey sosyal uzlaşı ve diyalog imkanı olarak tanımlanır. O masanın etrafından tüm siyasi aktörler ve STK’ler, sendikalar yan yana gelsin. 2017 yılı bütçesi yakın zamanda TBMM gelecek. Türkiye ekonomisi için orta vadeli program ortaya konacak. Bu hedeflere yönelik makro tahminler olacak. O sürecin katılımcı bir tarzda organize edilmesi gerekiyor. Denetleme raporları yok. Kesin Hesap Komisyonu kurulsun. Başına muhalefet partisi getirilsin. Harcama yetkisi iktidarda olsun ama muhalefet denetleyebilsin. AKP’nin kendi ideolojik yapısı ile oluşturduğu ekonomik yapı değişecekse kendi ideolojisinin dışındakileri dinlediğini ve dahil ettiğini göstermesi gerekir. Yani özetle katılımcı bir devlet inşa etmemiz gerekiyor. Bu katılımcı devleti çok somut tarif etmek mümkün. Bunlar sadece ekonomik alana dair önerilerimiz. Ekonomik Sosyal Konsey toplansın, katılımcı bir bütçe süreci yaşayalım, liyakate dayalı bir örgütlenme ve şeffaf bir mali disiplin süreci. Bunun yanı sıra; laik eğitim, kurumların yeniden cemaat ağlarından bağımsız olarak yeniden yapılandırılması, yargının gerçekten bağımsız kılınması, parlamenter demokrasinin güçlendirilmesi gibi yapılması gerekenler var. Bunları yaparsanız "evet başka bir noktaya gidiliyor" diyebiliriz. Yoksa Türkiye’yi bu hale getiren otoriter-tekçi yaklaşımı daha da derinleştirmek için adımlar atılırken, yeniden inşa ve uzlaşı kavramlarının hiçbir anlamı yok.

***

Yeniden inşa demokrasiyi hedeflemeli

KESK Eş Genel Başkanı Lami Özgen:
Türkiye 15 Temmuz Darbe Girişimi ile tüm kurumlarını kaybetti. Bir yeniden inşa gerekli. Hükümet de böyle düşünüyor sanırım. Ama bir farkla, onlar kendi ihtiyaçlarına doğru bir kurgu ile hareket ediyorlar.
Darbe ile birlikte 12 Eylül’den bu yana toplumun şekillendirilmesinde esas olan Türk-İslam sentezi, bu darbe girişimi ile iflas etti. Bence Türkçülük ve İslamcılık üzerinden “alnı secdeye değenlerin” devleti, kurumları ve toplumu getirdiği son nokta 15 Temmuz’dur. Cumhurbaşkanı bile yakınmaları ile bunu kabulleniyor.

Sorun, iflas eden Türk-İslam yöneliminin yerine ne konulacağıdır. Milli Birlik adıyla çağrılar var. Bu ittifak içinde AKP, MHP ve olup olmama konusunda tereddüt yaşayan CHP’yi görüyoruz. Bu hayata geçerse tekçi otoriter bir ittifakla baş başa kalırız.

Bir yandan Milli Birlik söylemi diğer yandan darbeden bu yana sokakta sürekli ve kalıcı hale getirilen faşizan gruplarla Türkiye faklı bir mecraya gidiyor. Darbe bahanesi ile ilan edilen OHAL’le tekçi otoriter diktatöryal eğilimler kalıcılaştırmak isteniyor. Sıkıyönetim uygulamaları ile karşı karşıyayız.

Ya bendensin ya düşmansın anlayışı
Kamunun yapılanması diye sunulan belirsiz ve muğlak bir tanımlama var. Benim anladığım asker, istihbarat ve bürokrasiyi kendine bağımlı ve bağlı kılmak için yasal düzenlemeler yapmak. Bu değişimlerin bir bölümü gerçek ihtiyaç önemli bölümü ise kendi ihtiyaçlarını karşılamaya dönük. Darbe ile mücadele adı altında kamu çalışanlarına, yargıya, üniversitelere dayatılan “ya bendensin ya düşmansın” anlayışını kurumsallaştırılıyor.
İşten el çektirilenlerin listesinde herkesi aynı torbaya koyup kendi ihtiyacına göre muhalif kesimleri bertaraf etmeyi görüyoruz.

Demokratik bir gelecek hedeflenmeli
Meclis bir saldırı ile karşı karşıya kaldı ve aynı zamanda temsil özelliği var. O nedenle bundan sonra bu ülkenin ihtiyacı olan tüm demokratik tutumlar, Meclis bünyesinde ve Meclis bileşenlerince tartışılarak alınmalı. Tüm demokratik kurum ve kuruluşların da komisyon süreçlerine dahil edilmesi gerekir Tamamen demokratik bir gelecek hedeflenmelidir. Aksi takdirde şimdi darbe sonrası durumu da darbe öncesi yasama sürecinde olduğu gibi torba yasalarla Meclis’teki çoğunlukçu tutumuyla, Meclis’teki muhalefet partilerini dinlememekle, emek meslek örgütleri ve demokrasi güçlerinin taleplerini oraya yansıtmamakla bir süreç işletirse, eski sürecin tekrarını yaşar. Hükümetten böylesi bir dönüşümü görmüş değilim. Hükümet her şeyden önce eksik ve yanlışlarını değerlendirerek, dönüşüm sürecini bir daha o hataları yapmama üzerine hedeflemelidir yoksa geçmişte yaptığı gibi hataları olur. Yalçın Akdoğan’ın “diğer tüm cemaatler rahat olsun onlara bir zarar gelmeyecek” şeklinde açıklamaları olmuştu. Bu dünden bugüne AKP’nin cemaatlerle ortak bir iktidar geliştirdiğinin somut itirafıdır.
7 Haziran’dan sonra bu ülkenin bir yıllık zaman içerisinde yaşadıkları, önümüzdeki dönemde yaşayacaklarının birçok ipucunu taşıyor. Ya demokratik tutum ve esaslara yönelme olacak ve ona göre Türkiye muhaliflerle, ezilenlerle ortak bir zemin yakalayacak ya da eski tekçi otoriter yaklaşımla farklı bir noktaya gidilecek.

KESK üstüne düşeni yapacak
Darbe sonrasında, CHP ve HDP ile görüştük, dikkatlerini bazı uygulamalara çektik. OHAL uygulamaları sırasında yaşanan baskılarla ilgili raporlar sunduk. Meclis gündemine getirilen ama bizim karşı çıkışımızdan dolayı kısmen geri çekilen iş güvencesinin OHAL ve KHK’lerle tek taraflı hayata geçirilme durumu var.
Birçok bakanlıkta on binlerce insan hiçbir soruşturma yapılmaksızın darbeyle ilişkilendirilerek açığa alındı. Oluşan açığı kapatmak için alınacak öğretmenlerin sözlüye tabi tutulacağını anlıyoruz. Kamu çalışanlarına yönelik hayata geçirmek istedikleri uygulamayı darbe bahanesiyle yasallaştırdılar.

Yarın: ÖDP Başkanlar Kurulu Üyesi Alper Taş - EMEP Genel Başkanı Selma Gürkan

Kaynak: Birgun.net