Aslında sabırlı olmakla bilinen bir ulus değiliz. “Sabrın sonu selamettir”le büyüsek de selameti pek gördüğümüz söylenemez.

“Kimse sabrımızı test etmesin” çıkışını sık sık kullanan Cumhurbaşkanı Erdoğan da, New York’ta yaptığı açıklamada IŞİD’e yönelik Fırat Kalkanı operasyonunu “sabır” üzerinden gerekçelendirmiş:

“Gaziantep’e kadar sabrettik. Dedik artık bitti. Cerablus’a gireceğiz dedik ve girdik.”

•••

Evet, IŞİD’in 14 yaşında bir canlı bomba ile düğün salonunu kan gölüne çevirmesi Türkiye’nin karşılık vermesi için yeterince meşru bir gerekçeydi elbette.

Ama Gaziantep’e kadar sabrımızı yeterince test etmediler mi? Sabrımız biraz geç taşmamış mıydı bu kez?

- 2014’te Musul Başkonsolosluğumuz IŞİD tarafından basıldığında? Hani Başkonsolos dahil, diplomatlarımız ve aileleri aylarca rehin alındığında?

- Aynı yıl Kobani’ye yardım malzemesi göndermek için Suruç’ta buluşan 34 gencimiz IŞİD bombasıyla can verdiğinde taşmadı mı sabrımız?

- Ya Ankara’da? Barış mitingine katılan on binlerce insanımızın ortasında patlatılan canlı bomba da mı taşırmadı sabrı? 105 insanımızın kolları, bacakları koparak can verdiği bu saldırı da IŞİD’e karşı operasyon için yeterli gelmemişti herhalde.

- Sultanahmet’te Alman turistlere yönelik bomba? 11 yabancı misafirimizi öldüren bombacılara da mı sabrettik?

- Beyoğlu’nda 4 İsrailli turist öldürülürken?

- Türk turizminin belki de Türk ekonomisinin can damarı Atatürk Havalimanı birkaç ay önce, bombalar ve uzun namlulu silahlarla kan gölüne çevrilirken de “sabrımızı mı test ediyordu” birileri herhalde.

•••

Bütün bunlar olup biterken IŞİD’liler için “öfkeli gençler” tanımı yapan başbakanları, “IŞİD terör örgütü değildir” diyen hükümet yanlısı gazetecileri canlı canlı televizyonlardan “sabır”la izlemedik mi?

Sabır taşı olsa, çoktan çatlardı. Belli ki Ankara sabır taşından daha dayanıklıydı.

*****

OHAL’de Zeytinburnu aradan çıkarılsa?

Geçen haftanın gündeminin yoğunluğundan yazmaya fırsat bulamamıştık. Hemen hemen bütün gazetelerde yer almıştı bu haber: Diyarbakır’da 22 katlı iki kuleye F-16 tıraşı.

Savaş uçaklarının kalkışına engel oldukları gerekçesiyle 63 metrelik kulelerin neredeyse yarısı yıkılacak.

Hazır sadece Diyarbakır’da değil, bütün memleket OHAL’de varken hatırlatalım. Erdoğan’ın imam hatipten arkadaşının İstanbul siluetine hançer gibi saplanan kuleleri vardı ya... Tıraşlama kararı çıkmasına rağmen belediyenin “ödeneğimiz yok” bahanesine sığındığı... Onlara da bir el atsak?

Cumhurbaşkanı “Tıraşlayın dedim. 5 yıldır bir şey yapmadılar. O yüzden çok kırıldım” demişti anımsarsanız.

Kimbilir, belki okul arkadaşı olan müteahhit Mesut Toprak, Erdoğan’la birlikte mezun olduğu imam hatibi yıkıp yeniden yapmayı üstlenince kırgınlık ortadan kalkmıştır...

*****

Doblo abilerinin kayınçolarına operasyon?

Havuz medyasının başlıkları, beni benden almaya devam ediyor. “Operasyonu sulandır emri verilirse bu kadarı atılabilir” denecek başlıklar, malum medyanın sayfalarını ısrarla süslüyor. En son “Baklava imamı gözaltında” ile sınırları-sinirleri zorlamışlardı. Ama Akşam editörleri, kendilerini fazla özletmeden hemen yeni bir malzeme sunuyorlar. Dünkü sulandırma başlığı aynen şöyleydi:

“MİT TIR’larının abisinin eşi FETÖ’den tutuklandı.”

Çok yakında Doblo abilerinin kayınçolarına yönelik operasyon bekliyoruz.

*****

Tarık Akan’a büyük saygısızlık

Tüm inançlarda cenazeye saygı esastır. Hazzedilmeyen birinin vefatında bile, eleştirinin dozu düşer, öfkenin rengi solar. Söylenecek sözler, en azından cenaze kalkana kadar ertelenir.

Ama “yeni Türkiye’de” bunlara yer yok maalesef. Tarık Akan’ın ölümünden sonra kusulan öfke, gerçekten bu topraklarda varlığından uzun süre gurur duyduğumuz bu edep erkanın kalktığının göstergesiydi.

Müesses nizamın müeddep olmasını beklediğimiz isimleri de sosyal medyadaki trollerden farklı değildi. Erdoğan’ın eski başdanışmanı, iki dönem AKP milletvekilliği yapan Hüseyin Besli, Akşam’daki köşesinde Tarık Akan için düzenlenen töreni “ortaokul çocuklarının sahneye koyduğu” müsamereye benzetiyordu.

Ardından da okurlarına şunu salık veriyordu: “Muhsin Ertuğrul’da sahnelenen ‘Bir cenaze töreni miydi, yoksa bir eğlence mi?’ sorusu zihnimizin bir kenarında dursun.”

Cenazeyi eğlence ile eş tutmakla yetinmemişti Besli, yazısında bir de çooook önemli tespitte bulunuyordu: “Solcuların yeni dünyada, yeni Türkiye’de yeri yok artık....”

Literatüre en büyük ve tek katkısını “Tayyip Erdoğan: Bir Liderin Doğuşu” adlı kitabıyla yapan ünlü Türk düşünürü, sadece “yeni Türkiye’de” değil, yeni dünyada da solculara yer olmadığını iddia ediyor.

Tamam, yeni Türkiye’de “velev ki” solculara yer yok. Kimlere yer var biraz onlardan söz eder misiniz?

Bir de, eski Türkiye’den devraldığınız solcuları ne yapacaksınız? Söyleyin de, atandıkları kampa kendileri teslim olsun.

Kaynak: Birgun.net