GÜLŞEN ÇANDAR

Ankara AGSANAT bugünlerde Hüsnü Dokak’ın ‘Ambulans’ aldı sergiye ev sahipliği yapıyor. 28 Şubat tarihine kadar gezilebilecek olan Dokak’ın ‘Ambulans’ sergisi; tuval üzerine yağlıboya, digital baskı ve dokuma gibi farklı malzeme ve tekniklerle yapılan otuz dokuz tablodan oluşuyor. Türkiye’de yaşanan son dönemdeki olayları ele alan ve bu konulara ilişkin ürettiği yapıtlarını sanatseverlere sunan sanatçı, yeni bir ‘düzen’, yeni bir ‘rejim’ yaratma adına yapay olarak yaratılan sorunların, toplumun her türden dinamiklerini zayıflattığını ve sarsıntısının yıllar boyu sürecek derin yaralara neden olacağını savunuyor. Düzeni sarsan bu önemli ‘terör’ sorununa acil müdahale edilmesi için de metaforik yaklaşımla sergisine ‘Ambulans’ başlığını seçtiğini söylüyor.

Sanatın toplumsal yapı ve olaylarla ilişkisini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Kesinlikle bir bağ kurması gerektiğine inananlardanım. Bu nedenle, hangi malzeme ve teknikle olursa olsun sanata bu pencereden bakmayı; dolayısıyla, hayata dair bildiklerimi anlatımcı ve düşsel bir biçim dili ile söylemeyi tercih ediyorum. Bu çerçevede ele aldığım konuyu mecazi anlamlarla desteklemenin yanı sıra, konu için seçilen görüntünün ve nesnelerin sahip olduğu işlevlerinin ötesi ile ilgilenmek sanatımda vazgeçemediğim bir yaklaşım biçimidir. Sessiz ama çok şey söylediği sonraları anlaşılan bir sanat karakterini beğendiğimi söyleyebilirim.

Türkiye’nin hallerini yapıtlarınızda nasıl yorumladınız, anlatır mısınız?

Son yıllarda Türkiye’de yaşanan çevre, iç ve dış politikalarda oluşan sorunlarını plastik sanatlara özgü biçim dili ile anlatmaya çalıştım. Örneğin; “10 Ekim Ankara Garı” bombalı eylemini Ankara tabelasını çoğaltma tekniği ile resim sanatına dönüştürdüm.

Doğu ve Güneydoğu’da yaşanan olayları anlatmak için metaforik anlamaları güçlü olan ambulans, askeri araç ve itfaiye araçlarının duvara şablon baskıları ile çoğaltılmış görüntülerini kullandım.

Cezaevlerinde boş yer kalmadığı gazetelerde yazılmaya başlandı. Yenilerine ihtiyaç varmış. Bu sorunu da içi kıpkırmızı demir parmaklıklarla örülü hapishane resimleri yaptım. Mahkûmların gün sayarken duvara çizdikleri çentikleri görselleştirdim.

Eserleriniz aracılığıyla sanatın yaşamla nasıl bir akrabalık kurduğunu görmek mümkün…

Mesela, savaş sever bir toplum görüntümüzü anlatmak için bilek güreşi, yağlı güreş ve horoz dövüşü imgelerini kullandım. Ekolojik dengeyi bozan çevre katliamlarına ve çarpık kentleşme sorununa ise; bulanık çamur suyu ve kara görünümlü yüksek binaların yanı sıra tuğla ve inşaat demiri nesnelerini birer fetiş nesnesine dönüştürdüm.

Kaynak: Birgun.net