Bahse girmek tahlil yapmaktan kolaydır. Hani ‘şeriat’ deyince hep bahisler açılırdı: Türkiye İran mı olacak? Türkiye Malezya mı olacak? Bahislere şeriattan sonra Ortadoğu savaşı dâhil olunca, bu kez Irak mı olacak, Suriye mi olacak, diye de sorulmaya başlandı.

Aslında bu kıyaslamalara lüzum yok, çünkü Türkiye yoluna ‘Yeni’ Türkiye olarak zaten devam ediyor. Son içki yasağı icraatıyla OHAL Yozgat Valisi de hatırlattı nitekim: Türkiye Yozgatlaşıyor… Laiklik, seküler yaşam yasaklanıyor, yobazlık köpürtülüyor.

Türkiye’nin Yozgatlaşması: İçkiyi yasaklayıp afyonu serbest bırakmaktır… Halkın afyona ihtiyacı var!

Türkiye, Valinin hayalindeki Yozgat gibi olması için sürekli soyuluyor ve soyunduruluyor.

Yozgat Valisinin paraleli iktidar ise daha da çıplaklaşıyor. OHAL sayesinde her bir şeyi yapıyor, yaptığına da “yapıyorum işte var mı diyeceğin” deyip devam ediyor.

Hal böyle olunca…

Sorun tutarsız olmak değil. Sorun yalan söylemek değil. Sorun kandırıldık deyip kenara çekilmek değil. Çünkü…

Çözüm tutarsız olmak, başka çareleri yok. Çözüm yalan söylemek, doğru söyleyince işleri biter. Çözüm kandırıldık deyip, arındık deyip şalla mallak çırçıplak ortalıkta dolaşmak…

Tesettür, örtünme, kılıf… İyi de artık hiçbir şeyi kılıfına uydurma gibi dertleri bile yok, çünkü onlar da şu geçiş sürecinin nasıl süreceğini bilemiyorlar ki…

Lozan’a çakarken ABD şeyiyle Suriye’ye girmek tek çareleriyse, Moody’s kostaklanmaları da hikâyedir. Korkut Boratav hocamız pek güzel özetledi durumu: “[Moody’s raporundaki] ifadeler karışıktır; ama bence, meram açıktır. Daha ne söylesin? Moody’s’e göre siyasi iktidarın geleceği belirsizdir. Kamu personelinin tasfiyesi, devlet çarkını felce uğratabilecektir. Gülen’ci şirketlerin kayyumlara devri, kapitalizmin temel ilkesi olan mülkiyet haklarını tehdit etmektedir. Durumun iki-üç yıldan önce düzelme olasılığı uzak görünmektedir. Kredi puanının düşürülmesine, ekonomi değil, bu siyasi tablo yol açmıştır. … Emperyalizm AKP’yi defterden sildi mi? Moody’s öyle bir rol üstlenecek önemde, boyutta değildir. Ayrıca, AKP’nin Amerikan emperyalizminin ‘şahin’ kanadıyla başlattığı yeni işbirliği dikkate alınmadan bu soru yanıtlanamaz. Ocak sonrasında Clinton’ın başkanlığı altında, Suriye’de ABD’yi temsil eden bir işgal gücü rolünü TSK üstlenirse, Moody’s’in uyarılarını kim umursar?”

Biliriz ki, emperyalizm faşizmi ortadan kaldırmaz, kendi rotasına sokar sadece… TV-radyo kapatmak tek çareleriyken, bazı laik kesimlerin güvencesi Doğan Medya rezaleti ortadayken ve RedHack salvoları devam ederken, kim bilir şu ‘geçiş sürecinde’ daha nelere tanık olacağız.

OHAL ha bire uzatılacakmış, çünkü ancak böylece geçiş sürecinin ikinci aşamasına sıçrama umudundalar: Devleti imam hatipleştirmek, toplumu tamamen Yozgatlaştırmak. İkinci aşama kesinlikle böyle mi olacak?
Oysa Yozgat’ta vaha gibi bir Bahadın da var, ÖDP ilk belediye başkanlığını o kasabada kazanmıştı, ama başkan sonra CHP’ye geçti, onu da bilelim yani… Şimdiki belediye başkanının babası 1968’de TİP’ten seçilen ilk belediye başkanıymış… Bahadın, Yozgat ilinin Sorgun ilçesine bağlı bir belde. Kışın neredeyse bin, yazın ise üç bine kadar çıkan bir nüfusa sahip. Şahsımın da geçmiş yıllarda konuk olarak katıldığı ve her yıl yapılan kültür şenlikleri OHAL nedeniyle bu yıl yapılamamış. Kasabayla ilgili Vikipedi’de şöyle hazin bir bilgi de var: “Her geçen gün azalan nüfus ile Bahadın kasabası, köyleşmeye doğru yol almaktadır.”

Orada bir köy var uzakta!

Ama çok yakında, şu geçiş sürecinde (ABD başkanlık seçimleri sonucu, Ortadoğu savaşlarının gidişatı filan) muhtemelen beterin beteriyle karşılaşacağız. Geçiş süreci bitince, yani Sarayın istediği ikinci aşamaya geçince veya geçemeyince ne olabilir? Geçince beter-berbat olur, geçemeyince better [daha iyi] olur mu?

Yani… Artık öyle ki… “Ne olacaksa olsun!” noktasındayız sanırım.

Kaynak: Birgun.net