ONUR EREM / @onurerem

AB-Türkiye göç zirvesinde uzlaşılan anlaşma henüz AB üyesi devletler tarafından onaylanmamışken Türkiye basınında “zafer” çığlıkları yer aldı. Yazılanlara bakılırsa Türkiye zirvede her istediğini almış, AB’ye haddini bildirmiş, Türkler çok yakında AB’ye dilediği girebilecekmiş. Oysa işin aslı, bu anlaşmanın onaylanacağı bile belli değil. AB üyesi ülkeler önümüzdeki hafta anlaşmayı görüşmek üzere tekrar bir araya gelecek. Anlaşmaya dair her ülkenin farklı çekinceleri var. İtalya, içinde Türkiye’deki basın özgürlüğünün durumuna atıfta bulunmayan herhangi bir metne imza atmayacağını söylerken Macaristan AB’nin Türkiye’den düzenli bir şekilde sığınmacı alması maddesine var gücüyle karşı çıkıyor. BM de anlaşmadaki sığınmacıların Türkiye’ye geri gönderilmesi maddesinin Cenevre Sözleşmesi’ne aykırı olduğunu söylüyor.

Direksiyonun başındaki Almanya BM’yi ve bu ülkeleri bir şekilde ikna etse bile, basında yer alanın aksine Türkiye’nin AB’ye vizesiz girmesi mümkün olmayacak. En azından bir kısmına. Zira AB ülkelerinin tamamı Schengen üyesi değil. Schengen anlaşmasına taraf olan 26 ülkenin arasında Romanya, Bulgaristan, Birleşik Krallık, İrlanda, Kıbrıs ve Hırvatistan yok. Diğer ülkelerin tavrını henüz bilmiyoruz ancak Birleşik Krallık, anlaşmanın hemen ertesinde “AB’nin bu anlaşması bizi bağlamıyor. Biz Türkiye vatandaşlarından vize istemeye devam edeceğiz” dedi. Öte yandan AB üyesi olmayan Norveç, İzlanda ve İsviçre bu anlaşmaya taraf.

Önümüzdeki hafta AB ülkeleri Türkiye ile imzaladıkları anlaşmayı onaylasa bile, Türkiye’nin Schengen ülkelerine vizesiz girebilmesi için uyması gereken 72 kriter var. Raporda Türkiye’nin bu kriterleri karşılayıp karşılamadığının “2016 sonbaharında” tekrardan gözden geçirileceği yazıyor. Kriterlerin tümü, burada yer vermek için çok uzun. Bu yüzden burada aralarında en dikkat çekici ve Türkiye’yi en çok zorlayacak maddelere yer vereceğiz. Tamamını incelemek isteyenlerin Al Jazeera Türkçe’nin hazırladığı şu sayfaya bakmasını öneririm: bit.ly/1QOWbFQ

GKRY değil Kıbrıs

Türkiye’yi en çok zorlayacak madde, muhtemelen vizelerle ilgili olanı. Yol haritasına göre Türkiye’nin vize rejimini AB’nin vize rejimiyle uyumlu hale getirmesi gerekiyor. Bunun ilk adımı Türkiye’nin Avusturya, Belçika, Kıbrıs, Hırvatistan, İrlanda, Hollanda, Polonya, İspanya ve Birleşik Krallık’a uygulanan vizenin kaldırılması. Bu ülkelerin vatandaşları şu anda sınırda vize alarak Türkiye’ye kolayca girebilse de Kıbrıs vatandaşlarının Türkiye’ye girmesi için internetten e-vize alması gerekiyor. E-vize bölümünde Kıbrıs Cumhuriyeti yerine “Güney Kıbrıs Rum Yönetimi” ifadesi yer alıyor. AB, Türkiye’nin bu isimlendirmeye son verip, tanımadığı Kıbrıs Cumhuriyeti’ne adıyla hitap etmesini talep ediyor. Hükümetin bunu nasıl gerçekleştirebileceği ise meçhul.

Vize rejimi

Bir diğer adım ise üçüncü ülkelere uygulanan vize rejiminin değiştirilmesi. Türkiye şu anda AB’nin vize istediği 20 ülkeden vize istemiyor. AB, Türkiye’nin bu ülkelere vize uygulamasını talep ediyor. “Türkiye 89 ülkeye vize uygulamak zorunda kalacak” haberlerinin basında yer almasının ardından Dışişleri Bakanlığı, konuyla ilgili bir açıklama yaparak “vize politikasının AB ile tam uyumlu hale getirilmesi AB'ye tam üye olduktan sonra yerine getirmemiz gereken bir yükümlülüktür” demişti. Bakanlığın açıklaması kısmen doğru. Çünkü yol haritasına göre Türkiye’nin bu ülkelerle vize serbestisini devam ettirmek için bir yolu var: Vize serbestisine devam edilecek ülkelerle geri kabul anlaşmaları imzalayarak bu ülkelerin yurttaşlarını kolaylıkla sınırdışı edebilme hakkı kazanmak. Fakat bu tür anlaşmaları imzalayabilmek için karşı tarafı da ikna etmek gerekiyor. Türkiye bu ülkelerin içinde geri kabul anlaşmasına ikna edemediklerine vize uygulaması getirmek zorunda. Bu yıl yabancı turist gelmemesi nedeniyle büyük bir krize giren turizm sektöründen “Yurtdışına çıkmak isteyen Türklerden 100 dolar alınsın, böylece yurtdışına çıkmaktan vazgeçerler” gibi çılgın talepleri olan turizm sektöründen ise bu adımın atılmaması yönünde açıklamalar ve baskılar geliyor.

Türkiye’nin eleştirildiği bir diğer konu ise e-vize uygulaması. Türkiye’nin vize istediği bazı ülkelere uygulanan e-vizede insanlar kendi bilgilerini sisteme girerek hızlı bir şekilde vizelerini oluşturabiliyorlar. AB, bu uygulamanın güvenlik açısından doğru olmadığını, vizeye başvuran kişilerin elçilikler tarafından kapsamlı bir araştırmaya tabi tutulması gerektiğini söyleyerek kaldırılmasını istiyor ve ekliyor: “Eğer e-vize uygulaması devam edecekse, gümrük polisleri ülkeye giriş sırasında detalı bir araştırma yapmalı”. Bu da, özellikle Atatürk gibi yoğun havaalanlarında gerçekleştirmesi imkansız bir talep.

Terörle Mücadele Kanunu

AB’nin bir diğer talebi de Türk hükümetinin muhalefete ve özellikle de Kürtlere karşı kullandığı Terörle Mücadele Kanunu’nun AB standartlarına göre değiştirilmesi. Türk hükümetinin, hele ki Kürtlere karşı savaş yürüttüğü ve gazetecileri bile ‘terör’den tutukladığı bir noktada, böyle bir değişiklik yapması hayalden öte değil. İnsanların etnik kökenleri ve ırkları nedeniyle ayrımcılığa uğramasına karşı bir yasa ve Romanların durumunun iyileştirilmesi için bir ulusal eylem planının hayata geçirilmesini talep ediyor. Bırakın ulusal eylem planını, AKP daha iki ay önce CHP’nin Roman milletvekili Özcan Purçu’nun Romanların sorunlarının araştırılması amacıyla Meclis Genel Kurulu'nun gündemine getirdiği araştırma önergesini reddetmişti. Araştırma önergesini bile reddeden bir iktidar eylem planı mı hazırlayacak?

Kişisel verileri koruma

Bir diğer talep de Türkiye’nin kişisel verilerin korunmasına yönelik Avrupa Konseyi standartlarında bir yasa çıkarması. Hükümetin bu konudaki girişimi o kadar başarısız oldu ki, hazırladıkları yasa tasarısı amacının aksine “fişleme yasası” adıyla anılmaya başlandı. CHP Ankara Milletvekili Murat Emir, BirGün için yazdığı makalede yasa hakkında şunları söyledi: “Yasa tasarısında kişisel verilerin ilgili kişinin açık rızası olmaksızın işlenebileceği istisnalar o kadar geniş tutulmuştur ki kişisel verilerin korunması bir yana, her türlü kötü kullanım yolu açık hale getirilmiştir”. Akademisyenlerden hukukçulara kadar geniş bir kesim, bu tasarının yaslaşmaması için bastırdı ve AKP de eşine az rastlanır bir şekilde “hatasını anlayarak” tasarıyı geri çekti. Bu tasarının ne kadar değiştirilerek tekrar gündeme alınacağı, yasalaşması durumunda AB’nin bunu “Avrupa Konseyi standartlarında” sayıp saymayacağını bilemiyoruz.

Soykırımcılar gelemez

AB, polis ve yargı alanında da AB ülkeleriyle entegrasyon talep ediyor. Bunun gerçekleşmesi, Türkiye’de yargının Deniz Feneri gibi çokuluslu yolsuzlukların, Bilal’in kara para aklama iddialarının üstüne gitmek zorunda kalması anlamına gelecek. Ayrıca Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Türkiye’de ağırlamaktan çok hoşlandığı çeşitli savaş suçluları, cihatçı çete üyeleri, Uluslarası Ceza Mahkemesi tarafından soykırım işlediği gerekçesiyle tutuklama kararı çıkarılmasına rağmen Erdoğan’ın “Müslüman soykırım işlemez ki” diyerek savunduğu Sudanlı Ömer El Beşir gibi kişiler Türkiye’de rahatça dolaşamayabilir. AB, raporda açıkça “Türkiye’nin suç ve yargı alanlarında AB’den gelen taleplere olumlu yanıt vermesi gerekiyor” diyor ve bu konuda güvence sağlayan bir yasa çıkarılmasını istiyor.

AİHM kararları

Bir başka konu da Türkiye’nin sığınmacılara olan tavrı. AB, Türkiye’nin sığınmacılara iş, barınma, meslek eğitimi, dil kursu ve çocuklar için okul imkanı sağlamasını talep ediyor, Türkiye’nin bugüne kadar attığı adımları yetersiz buluyor. Ayrıca Türkiye’nin bugüne kadar imzalamadığı veya yürürlüğe koymadığı Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin ek protokollerini hayata geçirmesini talep ediyor. AB, Türkiye’de yaygın olan ve Erdoğan’ın en son Dündar ile Gül’e ilişkin söylediği “Hapse atarız, AİHM’den tazminat alırlar ama serbest bırakmayız” uygulamasının aksine, Türkiye’de yargının karar verirken AİHM içtihatlarına göre hareket etmesini istiyor.

Hükümetin verdiği görüntü, bu kriterleri bir an önce yerine getirmek istedikleri yönünde. Pasaport düzenlemesi gibi bazı kolay teknik adımları atmaya başladılar. Hatta AB Bakanı Volkan Bozkır bu hafta “1 Mayıs’a kadar 72 kriteri de yerine getireceğiz” dedi. Ancak bu kriterleri nasıl yerine getirebilecekleri bir muamma. Zaten “AB bize vizeleri kaldırırsa ve ilerde bu çalışma iznini de içeren bir anlaşmaya dönüşürse ilerde biz AB’ye vize koyarız” gibi fantastik açıklamalar yapan bir insanı ciddiye almak zor. Schengen ile vizesiz rejime geçmenin şartı AB ülkelerine uygulanan vizeyi kaldırmakken, Türkiye’de işsizlik çift hanelerdeyken, maaşlar AB ortalamasının bu kadar altındayken bu tür açıklamalar yapan bir insanın bu konulardan pek anlamadığını söyleyebiliriz. AKP’lilerin açıklamalarının doğruluk payının ne kadar az olduğunu bilmeyen yok. Üstelik konu AB olunca, olmadık vaatler verenler yalnızca AKP’liler değil. Gazete arşivleri, her iktidarın “3 yıla AB üyesiyiz” benzeri açıklamalarıyla dolu.

***

Yolsuzluk da var!

Bir diğer zorlu yasa talebi de, Avrupa Konseyi kurumu olan Yolsuzluğa Karşı Devletler Grubu’nun (GRECO) kararları ve tavsiyelerinin uygulanması hakkında. Yolsuzluğa battığı uluslararası kuruluşlar tarafından da tescillenen AKP hükümetinin böylesi bir yasayı nasıl, hangi yüzle hazırlayacağını bilemiyoruz. GRECO kararları içinde AKP hükümetine ters düşen o kadar çok konu var ki… Örneğin siyasi partilerin kampanyalarında gelir ve gider açısından tam şeffaflık, kamu ihalelerine katılan şirketlerin partilere ve partilerle doğrudan/dolaylı ilişki içinde olan tüm kurumlara bağışlarının yasaklanması, kamu görevlilerinin ve aileleri/arkadaşlarının herhangi bir hediye almasının yasaklanması, kamu görevlilerinin siyaseten tarafsız olması ve hukukun üstünlüğü ilkesine zarar vermemesi, bütün bunların denetime açık olması, uymayan parti ve kişilerin etkin bir şekilde cezalandırılması gibi onlarca madde var. Bunların uygulanması durumunda hukuka uymadığını, rejimi fiilen değiştirdiğini söyleyen bir kamu görevlisi olan Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yargılanması gerekecek. Türkiye’de böyle bir şey mümkün mü? Sayıştay raporlarını bile TBMM’den gizleyen bir iktidar şeffaflık yasası çıkarıp 17-25 Aralık’a karışanları cezalandırabilir mi? Bu durumda Türkiye’nin bu kriteri yerine getirmiş sayılması için iki seçenek var: Ya AKP göstermelik, muğlak bir yasa çıkarıp AB’yi çeviri oyunlarıyla (yapmadıkları şey değil) kandırmaya çalışacak ya da AB, sığınmacı krizi nedeniyle muhtaç kaldığı Türkiye hükümetini sinirlendirmemek için bunları görmezden gelecek. AB liderlerinin böyle bir niyeti olsa bile, Birlik’in üç yönetim organı olan Konsey, Komisyon ve Parlamento’daki herkesin gözünü kapatmaları mümkün değil.


Kaynak: Birgun.net