Kanun Hükmünde Kararname’yle (KHK) kamudan atılanların sayısı 50 bini aştı. Darbe demokrasiye yapıldıysa ve dert demokrasiyi korumaksa, titizlenilmesi gereken çok şey var. Ancak, darbeyle mücadele denilirken her geçen gün artan şiddetle demokrasi darbeleniyor.

Son KHK ile kamudan atılanlar arasında Gülen Cemaati ile uzaktan yakından ilişkisi olmayanlar var. Eğitim Sen’liler var. Bütün ömrü cemaatlerle mücadeleyle geçmiş solcular var.

Cumartesi günü, FETÖ'cü diye insanların doldurulduğu torbaya ne kadar çok insan atılırsa, FETÖ ile ilgisi olmayan ne kadar çok insan doldurulursa buna en çok Gülen’in memnun olacağını yazmıştım.

Öyle anlaşılıyor ki, torba büyütülüyor. Eğitim Sen’li, Barış Bildirisi imzacısı öğretmen ve öğretim üyelerinin, kanserle mücadelesinden tanıdığımız Pro. Onur Hamzaoğlu gibi bilim insanlarının doldurulduğu torbaya yeni isimler atılacak.

Prof. Hamzaoğlu ile birlikte; “Ateist ve Marksistim, benden nasıl Fethullahçı çıkacak merak ediyorum” diyen Doç. Dr. Candan Badem, en önemli adli tıpçılarımızdan Prof. Dr. Ümit Biçer, işçi ölümleri ile mücadele eden Yard. Doç. Dr. Hakan Koçak gibi isimler FETÖ torbasına doldurulabiliyorsa, o torbanın az çok muhalif olan herkesi alacak şekilde büyütülmesi işten bile değil.

Başbakan Binali Yıldırım, Diyarbakır’da yeni bir “kalkınma paketi müjdesi” verirken, torbayı daha da büyütecek bir hamleye de işaret etti. “Bu bölgede görev yapan, terörle bir şekilde iç içe olmuş 14 bin öğretmen olduğu tahmin ediliyor” dedi.

Bunların başına da, FETÖ’cülerin başına ne geldiyse, o gelecek. Sadece öğretmenlerle sınırlı değil terör, sadece dağda değil, devletin içinde de var. Terörle haşir neşir olmuş kamu görevlilerinin üzerine gideceğiz. Tek, tek ayıklayacağız. Bunların lojistik desteğini, akıl hocalarını devre dışı bırakmalıyız” diye de ekleyerek torbanın büyütüleceğini haber verdi.

Gerek bu iktidar, gerekse de önceki iktidarlar döneminde, bölgenin kalkınması ve bu vesileyle Kürt sorununun da çözülmesi için kaç paket açıldığını, bölge insanına kaç kez müjde verildiğini bir hesaplayın. Bütün o paketlere karşın bugün geldiğimiz noktadayız!

Başbakan’ın açıkladığı yatırım ve kalkınma paketi bölgeyi ne kadar kalkındırır, ne kadar yatırım çeker, Kürt sorununun çözümü ve kanın durmasına ne kadar hizmet eder bilemem, ama “Terörle haşır neşir olmuş olanları tek tek ayıklayacağız” sözlerinin açılan torbaya çok daha fazla muhalif doldurulabileceği anlamına geldiğini biliyorum.

Türkiye, gazeteci eşi yurt dışında diye (Can) Dilek Dündar’ın pasaportuna el konulan, sanığa ulaşmak için yakınlarının rehin alındığı bir OHAL’den geçiyor. Memleket OHAL’den geçiyor, ama OHAL’in ne zaman geçeceği belirsiz! OHAL ilanından önce, “Üç ay bile gerekmez” diyen yetkililerin, bakanların ikinci, üçüncü “üç ay”dan söz ettiklerini duyuyoruz.

Bu köşede birkaç kez, Türkiye’nin değişik partileri olan bir devletken, bir parti devletine dönüştüğünü yazdım. Darbe girişimi bu dönüşümü perçinleyip hızlandırıcı bir fırsata döndü. Parlamento devre dışı ve KHK’lerle yönetiliyoruz.

Ana muhalefet lideri Kılıçdaroğlu, normalde parlamentonun yetkisinde olan konuların bile KHK’lerle düzenlendiğini, sürecin “bir cadı avına” dönüştüğüne dair çok sayıda şikâyet aldıklarını ve bazı KHK’leri Anayasa Mahkemesi’ne taşıyacaklarını söylüyor.

Torba iyice büyüdükten ve ağzı sonuna kadar açılıp içine her türden muhalif doldurulduktan sona Anayasa Mahkemesi’ne gitmek için çok geç olacak. Cadı avı yüzlerce, binlerce can yakıp onarılmaz yaralar açacak.

Şimdi, derdi demokrasi olan herkesin önceliği bu olmalı. Başta da ana muhalefet partisinin. Çok can yanıp, çok ocağa ateş düştükten ve kurulardan fazla “yaşlar” yandıktan sonra, sadece iktidara değil, buna engel olamayan muhalefete de bir fatura çıkacak.

Yenikapı’da bir mutabakata katılan CHP’nin, torbanın ağzının sonuna kadar açılıp herkesin içine doldurulmasına karşı da güçlü bir mutabakatı zorlama sorumluluğu var.

Kaynak: Birgun.net