“Hayatımda geçirdiğim büyük şoklardan biriydi… İnmem gereken duraktan önce indim, yakınlarımı arayıp beni olduğum yerden almalarını istedim. Uzun süre kendime gelemedim ve saklandığım yerden çıkamadım.”
Yaş 20, İstanbul.

“Tepki vermek istediğimde öncelikle ben mi yanlış anladım diye kendimden şüphelenip emin olmaya çalıştım. Olamadığım durumlarda oldu ya da sustuğum. Saat, kıyafet, mekan gibi durumları düşünüp kendimi suçladım… Hal ve hareketlerinden anlarsınız ama maalesef kanıt olmadığı için yapılacak pek bir şey kalmıyor. Ve toplum bu suçlamaları ileten kadına “hasta” gözüyle bakar. Birçok kez şahit oldum. Gerçeği görmek kimsenin işine gelmez…”
Yaş 30, Ankara..

“Kendimi çok gereksiz hissettim, bir birey değilmişim gibi. Ayrıca suçlu da hissettim nasıl oluyor bilmiyorum ama cinsiyetimiz yüzünden biz hep suçluyuz.”
Yaş 23, İstanbul.

Nereden başlayacağımı bilemediğim yazımda o çirkin istatistikleri göz ardı etmeyi tercih ettim çünkü çok fazlalar ve yeterince karalara bağladık zaten. Sadece bir tanesini paylaşacağım: Üsküdar Üniversitesi’nde “Cinsel Şiddet ve Toplumsal Algı” isimli bir araştırma verilerine göre Türkiye’de kadınların yüzde 92,2’si toplu taşıma araçlarında tacize uğrama endişesi yaşıyor. Bu bulgu kafamda kocaman bir zonklama sesi yaratmış olabilir. Vay be, yani o kadar kadın, hiç de yalnız değilmişim.

Evet, o kadar kadın… Toplu taşımalar kapana kısılır gibi olduğumuz çeşitli mağduriyetler yaşadığımız, endişe içerisinde ve tetikte geçirdiğimiz mecralar haline geldi. Gazetelerin ikinci sayfa haberlerine bakmaktan sıkılmış, fazlasıyla korkmuş ve kocaman açılan dudaklarımızın yuvarlaklığını sindirerek kısa bir çizgi haline bürünmesini izlemiştik; ki buna alışmak diyorduk.

Alışmak, fakat bilişimizdeki yoğunluğu bir an olsun eksiltmeden ve yüklerini binlerce kata arttırmaya devam ederek. Çünkü bir gün değil; belki her gün geçtiğimiz yerler, bizlere şüpheci tınılar fısıldıyordu. Paranoyak mıydık, hayır. Peki ya korkak, asla! Sadece mağdurduk ve birçoğumuz mağduriyetimizin sonuçsuz kalacağı düşüncesinin ya da durumun verdiği şokun üzerimizde yarattığı etkiden oldukça rahatsızdık. Bir yabancının bakışlarını dakikalarca üzerimizde tutuşundan, bedenimizdeki ellerinden, ensemizde soluk alıp verişlerinden ve tüm hepsinden sıkılmıştık.

Bunu nasıl çözebiliriz?

Mısır, İran, Hindistan, Japonya, Brezilya gibi bazı ülkeler trenlerinde ve metrolarında sadece kadınların kullanabileceği vagonlara yer vererek ve bazıları da yoğunluğun olacağı iş giriş-çıkış saatlerinde kadınlara ayrı bir kısımda yolculuk imkânı sağlayarak bu soruna çözüm bulmayı umuyor. Ancak bu çözüm yolu işlerliği tartışılacak bir yol olmakla birlikte kadınların toplumsal hayattan koparılmasına ve ikinci sınıf vatandaş muamelesi görmesine olanak tanıyor ki bu da uygulamayı rafa kaldırmamız için yeterli bir gerekçe.

Bunların dışında Londra’da “Stop it” isimli kampanya sayesinde istismar durumundan yetkililer haberdar olabiliyor ve gerekli işlemleri daha hızlı ve etkili bir şekilde yürütebiliyorlar. Kanada’da ise otobüs şoförleri geç saatlerde kadınları, duraklar dışında evlerine yakın bölgelerde bırakarak mağduriyet durumlarına olanak tanıyan koşulları azaltma yönünde bir çalışma gerçekleştirmiş.

Türkiye’de ise Şanlıurfa Harran Üniversitesi’nde ilki gerçekleştirilen “Pembe Otobüs” haberi geçen yıl karşıma çıkmıştı. Toplu taşımalardaki tacizi önlemek için kadınlara özel otobüs. Bir de Sivas’ta uygulamaya geçen “Pembe Taksi”ler. Bu uygulamalar, mağduru uzaklaştırarak koruma altına almayı amaçlayan ve istismarcıyı kendi haline bırakalım mantığına sahip uygulamalar. Kimi çevrelerce, “Cinsiyet Ayrımcılığı” başlığı altında birçok tepkiyle karşılandılar ve kadına yönelik bir hakaret olarak yorumlandılar kimilerince de desteklendiler.

Bir başka kesim ise kadının mağdurluğunun kadının değil de erkeğin ayrıştırılmasıyla gerçekleşmesi gerektiğini düşünerek karşıt bir silahlanma başlattı ve adını “Siyah Otobüs” koydu. Bu kampanya da erkeklerin siyah otobüslerle seyahat etmesini sağlayarak potansiyel tacizciyi avlamayı ifade ediyor, yani kadınlara yapılan ötekileştirmenin bir diğer yüzü.

Taraflar silahını kuşanmış, çatışma alevli fakat henüz genel bir uygulama yürürlükte değil. Ve yine fikrimce iyi ki değil. Her iki uygulamanın da ana fikri aynı: Birlikte yaşamayı öğrenmek yerine kadını ya da erkeği soyutlamak ve her erkeğe potansiyel tacizci, kadına da kurban rolü biçmek. Sıkılmış ve bunalmış olmanın dürtüsüyle kökten bir çözüm yolu olarak bazılarımız renklendirilmiş taşımacılık yolunu doğru bulacaktır; fakat mağdur olsak da bir kadın olarak “potansiyel kurban” etiketiyle yaşayacağımız bir dünyada yaşamak istemeyiz sanıyorum.

Toplu tasimada cinsel magduriyetGeçtiğimiz yıllarda İstanbul Feminist Kolektif, “Bacaklarını Topla, Yerimi İşgal Etme” kampanyasıyla toplu taşımada bacaklarını V şeklinde kocaman açarak kadınların alanlarını daraltan ve onlara temas eden erkeklerin bu alışkanlıklarının bir taciz olduğunu vurgulamıştı ve kadınlar #yerimiişgaletme ve #bacaklarınıtoplaetiketleriyle mağduriyet anlarının fotoğraflarını paylaşmıştı. Erkekler tarafından da oldukça desteklenmişti bu kampanya. Belki biraz olsun önüne geçebilmişizdir bu hareketin.

Ve sonuç olarak henüz sorunu çözebilmiş değiliz… Yani henüz pembe otobüs dışında tartışılan bir çözüm yolu da yok. Ancak umuyoruz ki her arayanın bulamadığı fakat bulanların mutlaka arayanlar olduğu şu dünyada bir gün kavuşan oluruz.

Gelelim benim hikâyeme…

Deneyimlemeden bilmeyi tercih etmediğim dünyamda benim de dolmuşun arka köşesindeki yabancı ellerle karşılaşmam 6 ay kadar öncesinde saklı. Kocaman parmakları olan; terlemiş, biraz kıllı ve olabileceğinden çok daha fazla yabancı bir elden bahsediyorum. Birçoğunuz bilirsiniz o eli ve tabii benim de unutmaya niyetim yoktu. Hiç inanmadığım dünyanın karanlık yüzünün kirli, siyah elleri. Onların siyahlığını beyazlaştıracak bir iksirim yoktu fakat üzerimde yarattıkları tesirin etkisiyle toplu taşımada etrafımdaki erkeklerin ellerinin nerede olduğunu kolaçan etmekten ve “Her kadının başına gelir” gibi normalleştirmeler duymaktan oldukça sıkılmıştım. Ve bunu yaşamış olan tüm kadınların çığlıkları olmaya karar verdim. Nasıl mı? “Toplu Taşıma Kullanımları Sırasında Cinsel Mağduriyet Yaşamış Olan Kadınların İlgili Psikolojik Değişkenlerinin İncelenmesi”* isimli çalışmamla. Psikoloji bölümü öğrencisi olduğumu ve bu çalışmayı bitirme tezi çalışmam olarak düzenlemiş olduğumu da eklemeliyim.

Bu çalışmanın cinsel mağduriyet yaşamış olan kadını daha iyi anlayabilmek ve bu konunun önemini vurgulamak adına bizler için önemli olduğunu düşünüyorum. Ve Türkiye’de toplu taşıma araçlarında herhangi bir cinsel mağduriyet yaşamış ve sesini duyurmak isteyen tüm kadınlara ulaşmaya çalışıyorum.

Siz de toplu taşımada herhangi bir cinsel mağduriyet yaşadıysanız katılıp çalışmama destek verebilir, çığlığınızı duyurabilirsiniz. Kimliğinizin belli olmayacağı bu çalışmaya katılmanız için sadece 18 yaş ve üzeri bir kadın olmanız ve buraya tıklayıp zamanınızın küçük bir bölümünü ayırmanız yeterli. Ayrıca çalışmamı sosyal medya hesaplarınızda paylaşarak katkı sağlayabilirsiniz. Katkılarınız için şimdiden teşekkür ederim. Umarım güzel günler bizimle olur.

Cinsel mağduriyet nedir?

Dokunma içeren ya da içermeyen rahatsız edici her türlü cinsel eylemin, bir başkası tarafından bireyin rızası olmadan gerçekleştirilmesidir. İmalı ve hoş karşılanmayan cinsel şakalar, doğrudan ve uzun süreli cinsel içerikli göz takibi, görünüm hakkındaki yorumlar, dokunma, temas etme, okşama, cinsel organını gösterme (teşhircilik) ya da tecavüz gibi fiziksel, sözel ya da psikolojik tüm cinsel davranışları içerir.

*Toplu Taşıma Araçları Kullanımları Sırasında Cinsel Mağduriyet Yaşamış Olan Kadınların İlgili Psikolojik Değişkenlerinin İncelenmesi adlı araştırma formundaki soruları cevaplayarak araştırmaya katkı sağlayabilirsiniz.

Gaia Dergi

Kaynak: Birgun.net