EMRAH KOLUKISA

Sinema eleştirmeni Şenay Aydemir'in, farklı bir konuda kalem oynattığı kitabı 'Organik Bozukluk' Can Yayınları tarafından okurlarla buluşturuldu. 21. Yüzyılda tembellik hakkı üzerine düşünen Aydemir ile tembellik, yeni çalışma koşulları ve gelecek planları hakkında konuştuk.

» Sizi daha çok sinema yazılarınızla tanıyor okurlar. 'Organik Bozukluk' ise içinde sinemadan bahis geçse de bambaşka bir kitap aslında. Tam da elinizde bolca vakit varken neden sinemaya dair bir kitap değil de böylesi bir denemeye giriştiniz?
Aslında öncesinde bir sinema kitabı vardı. Ama elde olmayan nedenlerle biraz ağır ilerliyor. ‘Organik Bozukluk’ ise bir kitap olarak gelmedi aklıma. Uzun bir yazı yazmayı planlıyordum. 17 yıl boyunca haftada 6 gün çalışan birisi bir anda bol vakit bulunca nasıl bir dünya ile karşılaşır. Neler kaybetmiş, neler kazanmıştır? Gibi sorulara yanıt arıyordum. Hem kendi deneyimlerimi hem de malum olduğu üzere son yıllarda işsiz kalan birçok gazeteci arkadaşımın yaşadığı deneyimleri gözleyerek. Ama yazı uzadı. Birçok ara başlık belirdi kafamda o ara başlıkların altını doldurmaya başlayınca da hacim daha da genişledi ve kitap boyutu kazandı. Aslında yazdığım şeyin bir kitap olabileceğini düşünmüyordum o esnada. Bir gün Yekta Kopan ile sohbet ederken ona bahsettim. Görmek istedi. Okuyunca heyecanlandı ve kitap olarak bastırmam gerektiğini söyledi. Biraz onun cesaretlenmesiyle çıkmış oldu kitap diyebilirim.

» Kitabın alt başlığı 21. Yüzyılda Tembellik Hakkı. Bir tembelliğe övgü mü 'Organik Bozukluk'?
Toplumun anladığı anlamıyla tembelliğe övgü değil ama ‘tembelliğin’ herkesin hakkı olduğuna vurgu yapmaya çalıştım. Paul Lafargue’un 'Tembellik Hakkı' adlı eseri başucu kitaplarımdan birisidir. Aradan 136 yıl geçti. Çalışma formu çok değişti. Biraz buna göre güncellemeye çalıştım. Ama bu bir teori kitabı değil, haddime de değil. Öyle anlaşılmasını istemem. Daha çok gözlem ve deneyimlerime dayanarak çalışma-zaman ve para ile kurduğumuz ilişkiyi anlatmaya çalıştım.

» Tembellikle işsizlik ne zamandır içiçe geçti sizce? Şöyle de sorabiliriz, hangi durumlarda iç içe geçiyor, nerede ayrılıyor bu ikisi? Nerede karıştırılıyor birbirine?
Reel Sosyalizmin çözülüşünün ardından başlayan küreselleşme atağının zorunlu kıldığı bir durum bu. Böylesi bir durumla kapitalizmin ilk dönemlerinde karşılaştı insanoğlu. Ama sonrasında sınıf mücadelelerinin çalışma hayatına dair kazanımları insanlara tembellik yapacak vakit de yaratıyordu. 8 saatlik işgünü, ücretli yıllık izinler, hafta sonu tatilleri. Bu olanaklar insanların zevk aldıkları şeyleri yapabilmelerini sağlıyordu. Ama küresel kapitalizmin bu hakları teker teker elimizden almasıyla mesailer uzamaya başladı, yıllık izinler azaldı. Birçok işkolunda cumartesi mesaisi vakaiadiyeden sayılıyor. Aslında bütün bunlar hak gaspı ve bizim ‘tembellik’ zamanlarımızı elimizden alıyor. Dolayısıyla bugün, bu kadar yoğun çalışma koşullarında ve rekabet ortamında tembellik ancak işsiz kalınca hayata ele geçirilebilecek bir olanak gibi duruyor.

"Siyasi baskıyı hatırlatmak lazım. Herkesin malumu olduğu için uzun uzadıya anlatmaya gerek yok ama yolsuzluk, insan hakkı ihlalleri, çevre katliamları, Kürt illerinde yaşananlara dair haberleri yayınlayan mecralar üzerindeki baskıları görüyoruz."

» 'Organik Bozukluk' işsizler için bir rehber kitap görevi üstlenebilir mi?
O kadar iddialı olamam. Ama karşılaşacakları durumları ve önlerine çıkacak fırsatları görmeleri için yardımcı olabilir. Doğru koşullar altında işsiz kalmak, ertelenmiş birçok plan ve isteğin yerine getirilmesi için fırsatlar sunabilir. Para ile kurduğumuz ilişki, para lehine o kadar güçlü durumda ki, önünde sonunda yeniden çalışmaya başlıyoruz. İşsiz olmanın da olanakları var ve bu dönemi iyi kullanmak gerek.

» Medyada işsizlik kronik bir durum aldı. Deneyim, gazeteci refleksi, iş ahlakı gibi konuları işverenler pek gözetmiyor. Hatta mümkünse bunlardan uzak duruyorlar. Neden böyle oldu sizce?
Türkiye’de bunun iki nedeni var. İlki, dünya ile de bağlantılı olarak iş formunda yaşanan değişimler. Dijital yayıncılığın olanaklarla birlikte geleneksel medyanın olumlu taraflarını da aşındırdığı söylenebilir. İnternet haberciliği, henüz finans kaynaklarını yaratamadığı için daha çok okur çekme telaşında. Bu da içeriğin boşalması, anlamsızlaşması ve spekülatif hal almasına neden oluyor. Hal böyle olunca, dışarıda haber kovalayacak muhabire, önüne gelen her haberi siteye koymaktan imtina eden editöre de ihtiyaç azalıyor. Üzerine bir de gerçek mesleği gazetecilik olmayan, geçimini bu yoldan sağlamayan insanların ‘köşe yazarı’ formatında medyaya devşirilmesiyle, iyi muhabir ve editör için hem iş olanakları hem de maddi olanaklar azalmaya başladı.

İkinci olarak siyasi baskıyı hatırlatmak lazım. Herkesin malumu olduğu için uzun uzadıya anlatmaya gerek yok ama yolsuzluk, insan hakkı ihlalleri, çevre katliamları, Kürt illerinde yaşananlara dair haberleri yayınlayan mecralar üzerindeki baskıları görüyoruz. Ana akım bu toplara girmekten çekindiği için bu alanlarda uzmanlaşmış gazeteciler de işlevsizleşti haliyle.

» Yeni teknolojilerin bizi getirdiği noktada gazetecilik bağımsız olarak da yapılabilecek bir şeye dönüştü. İşsiz gazeteciler bir araya gelip internette online gazetelerini, televizyonlarını hayata geçirebiliyorlar. Bu anlamda mesleğe yeni bakış açısı geliştirmek mümkün mü?
‘Bağımsız’ gazetecilik platformlarını önemsiyorum. Habere hızlı ve anında ulaşmak. Sansür uygulamamak ve dünyadan özgürce haber alabilmek önemli. Ancak şöyle bir sorun ortaya çıkıyor. ‘Gazeteci’, geçimini bu işten sağlayan kişi demek aynı zamanda. Dolayısıyla bu platformların maddi olanakları kısıtlı olduğu için çalışanlarının hayatını idame ettirmelerini sağlayacak ücret ödemekte de zorlanıyorlar. Örneğin, Haziran 2014'te Radikal’den ayrıldıktan sonra yazılarımı, röportajlarımı, haberlerimi yayımlatmakta sıkıntı çekmedim. Birçok gazete ve platform yayımladı bunları. Ancak, bu emeğin karşılığının sizi hayatta tutmaya yetmediği açık. Bu mecraların ekonomik güçsüzlükleri, oraya içerik üretenleri besleyemediği için bir süre sonra ister istemez başka alanlarda kendinize gelir olanakları yaratmak zorunda kalıyorsunuz.

» Şimdi ne var sırada sizin için? Tembellik vakti mi, yoksa yeni bir kitap mı? Yeni bir kitapsa, bu sefer sinema mı mesela?
Son işyerinden aldığım tazminat bitince, tembellik de bitti! Şaka bir yana Posta gazetesinin aylık kitap ekinin editörlüğünü yapıyorum dışarıdan. Her ayın ikinci cuması yayımlanıyor. Ayrıca yeni haber sitesi gazeteduvar.com için sinema haberleri ve eleştirileri yazıyorum. Çok uzak olmayan tarihlerde iki kitap için çalışmalar sürüyor. İkisi de sinema kitabı bu sefer.

Kaynak: Birgun.net