YAŞAR AYDIN

Suriye’de beş yıl önce başlayan iç savaş bölgesel bir savaşa evirilmek üzere. Rusya’nın 2015’in son aylarında sahaya inmesiyle farklı bir boyuta sıçrayan savaşta rejim askeri ve moral üstünlüğü sağlamış durumda. Başlangıçtan bu yana savaşa taraf olan Türkiye ve Körfez Arap ülkeleri savaşın kaybedenleri konumunda. Rusya ve Hizbullah destekli Suriye ordusunun Halep’e dayanması yeni bir göç dalgasına da yol açtı. Son gelişmeleri ve Türkiye’ye etkilerini Ankara Üniversitesi SBF Öğretim Üyesi Prof. Dr. İlhan Uzgel’le konuştuk.

Beş yıldır devam eden ve kilitlenen savaşta Rusya faktörü neleri değiştirdi?
Rusya’nın sahadaki varlığı birçok şeyi değiştirdi. Son aylarda yaşanan hızlı değişimlerin arkasında yatan hikaye diplomasiye, yani çözüm sürecine, masaya güçlü oturmak üzerine kurulu. Çünkü bugün Rusya’nın yanında olmadığı Esad’lı diplomasi masasıyla, Rusya’nın Esad’la birlikte oturacağı diplomasi masası arasında radikal bir fark oluşuyor. Bu yüzden sahada hızlanan süreç masaya güçlü oturma taktiğidir.

Bu durum görüşmeler için dezavantaj değil mi? Taraflar nasıl konuşacaklar?
Evet, sorunlu bir durum var. Bu tarihte çok rastlamadığımız bir durum. Çatışmalar devam ediyor, fakat bir taraftan da çözüm masası oluşturuluyor. İşin ilginç yanı süreç IŞİD yokmuş gibi yürütülüyor. IŞİD ne olacak, kimse bunu cevabını verebilmiş değil. Normalde bu masanın IŞİD yenildikten sonra kurulması lazım. O yüzden de saha belirleyici olmaya devam ediyor.

ABD ve Rusya’nın masanın dizaynı için ısrarcı olmamalarının nedeni de sahadaki gelişmeler mi?
Böyle söyleyebiliriz. Sahada Rusya ve Suriye’nin lehine gelişmeler yaşanıyor. Dolayısıyla Rusya’nın acelesi yok. Ruslar bu açıdan diplomasi masasına oturmaya pek hevesli değiller. Bu yüzden Cenevre’nin geç toplanması ve PYD’nin katılması konusunda ısrarcı olmadılar. Rusya açısından üç ayda yaşanan gelişmelere bakın. Hem diplomasi masasına güçlü oturacak, hem Türkmen varlığını tasfiye edecek, hem de muhalifleri yenmiş olacak. Bir başka sonuç olarak da Türkiye’yi bölgeden tamamen silmiş olacak. Sanırım masaya oturmadan kaybeden tek ülke Türkiye oldu değil mi? Türkiye’nin Suriye siyasetinde beş yıldır doğru yaptığı ve kazandığı tek bir an bile olmadı. Yanlış politikasını her noktada sürdürdü. Türkiye’nin lehine tek bir gelişmeden bahsedemeyiz. Türkiye ve desteklediği muhalif güçler sahada realiteyi değiştirecek güce sahip olamadı. Suriye rejimi, Rusya, Hizbullah ve İran karşısında tutunamadılar.

Türkiye’nin yenilgisinde müttefiki ABD ile zaman zaman çelişmesinin etkisi nedir?
İki açıdan etkili oldu, Amerika hem Türkiye’ye hem de Türkiye’nin desteklediği muhalif gruplara destek vermedi. Yardımı çok sınırlı tuttu. Muhtemelen bu bilinçli bir politikaydı. Çünkü ABD’nin Suriye’de istediği siyaset bu değildi. Amerika çatışmanın uzamasını, Suriye’nin içten çökmesini bekledi. İran ve Rusya’nın orada bir miktar gücünü harcamasını istedi. Rusya’ya alan açtı. Böyle bir strateji geliştirdi. Türkiye, aslında Suriye meselesinde Amerika’nın uzun süredir müttefiki değil. Aynı siyasi amaçları gütmediler. Amerika bir yere ağırlığını koyarsa sahadaki bütün güç dengelerini değiştirebilir, bunları hiç yapmadı. Amerika Esad’ı yıkmak yerine Suriye’yi yıktı. Bununla yetindi. Bu coğrafyada hem Rusya hem de ABD’yi karşınıza alıp siyaset geliştiremezsiniz. Duvara bir kez daha toslarsınız sadece. Türkiye’nin yaşadığı da bu.

Erdoğan ‘müttefikin ben miyim PYD mi?’ dedi. ABD için bu çıkış ne ifade eder?
ABD sistemi öyle çalışmaz. “İkiniz de” der. Çok açıkça söylerler ‘’ikinizle de iş yapacağız’’ diye. Türkiye bunu kabullenmeyip İncirlik üssünü kapatsın bakalım. Yapabilir mi bunu? Amerika sadece Türkiye ile bölgeye müdahale etmez. Bu yüzden temsilcisi Kobane’ye de gidecek, bunları medyada servis edecektir. Bunun anlamı “Cenevre’ye gitmezsen bile ben seni tanıyorum” demek. Kürtler Cenevre’ye gitmedi ama Amerikalı yetkililer onların ayaklarına gitti. Amerikalılar bu dengeleri çok iyi kurar. Buna karşı Erdoğan’ın iç politikaya yönelik bir iki çıkışı olur o kadar. ABD onu da duymazdan gelir.

Türkiye’nin Suriye’ye askeri müdahalesi konuşuluyor! Yapabilir mi?
Türkiye, Suriye’ye askeri olarak adım atamaz. Konvansiyonel bir askeri müdahale için hava gücü gerekli. Türkiye’nin bugüne kadar yaptığı tüm müdahalelerde temel güç hava oldu. Bu olmazsa karada büyük bir asker kaybına uğrarsınız. Bunu hiçbir hükümet göze alamaz. Tanklarla girdiğinizde anında avlanırsınız. Önce hava savaşı yapıp Rus ve Suriye’nin hava gücünü yok edip sonra girmeyi denemeniz gerekir. Türkiye’de dillendirilen müdahale Rusya Suriye’ye girmeden de çok zordu. Şimdi ise imkansız hale geldi. Konuşmaya değmez.

Türkiye için Suriye bitti diyebilirmiyiz?
Türkiye’nin Suriye hatta Ortadoğu politikası yok. Hatay’dan başlayarak İran’ın tamamını düşünün. Ortadoğu ile fiziki bağlantısı koptu neredeyse. Bu sınırlardan vizesiz insanlar geçerken şimdi duvarlar örülüyor. Irak Kürt bölgesi dışında fiziki ilişki koptu. Suriye’de askeri, politik her hangi bir aracı kalmadı. Üstüne mülteci yükünü çekiyorsun. Elimizde ne kaldı derseniz, mülteci lojistiği diyebiliriz. Bir de onlara harcanacak ve parça parça gelecek, nerede kullanılacağı belli üç milyar dolar. Türkiye sesiz bir şekilde Suriye politikasında dönüşüm yaşayacak. Esad’ın gitmesi konusunu artık konuşmuyorlar bile. Çünkü kimse dinlemiyor. PYD’de bir süre sonra gündemden düşmeye başlar. Barzani de öyle olmadı mı? ‘Ben aşiret reisi ile görüşmem’ dedi şimdi neredeyse tek müttefiki. AKP ve Erdoğan’ın kendisi ile çelişme gibi Allahtan bir sorunu yok. Rahatlar o konuda.

Türkiye’deki çatışmalar Ortadoğu’yla ne kadar ilgili? Gelişmeler burayı belirler mi?
İnşallah olmaz. Buradaki çatışma Ortadoğu’daki çatışmanın uzantısı olarak görülürse Kürt siyasetinin uzun süredir sözünü ettiği demokrasi arayışı iddiası bir tarafa itilmiş demektir. Yaşananlar “Ortadoğu’daki jeopolitiğinin bir uzantısıyız” anlamına gelir. Bugün “silahlı özyönetim talebi” bunun bir uzantısıysa, devletle Kürtler arasındaki devam eden bir hak alma mücadelesinden çıkmış anlamına gelir. Kürtlerin statü arayışı, demokrasi arayışı olarak tanımlamak ve bu mücadeleyi görmek başka bir anlam taşır. Bütün bunların bir kenara itip Ortadoğu jeo-politiğinde yeni bir aktör olarak PYD/PKK var olma sürecinin parçası için verilen mücadele başka anlam taşır. O da işin jeopolitik kısmına dönüş anlamına gelir ve sonuçları farklı olur.

Barzani’nin bağımsızlık talepleri Kürtlerin statü arayışı sürecini nasıl etkiliyor?
Bu kaçınılmaz bir sonuç. Ortadoğu’da haritalar yeniden gözden geçiriliyor. Kürtler buradan devletle çıkmak istiyorlar. 100 yıl önce çizilen haritalar anlamsızlaştı. 100 yıl önce tarihsel kırılmadan Kürtler bölünerek çıktı. Dolayısıyla 100 yıl sonra Arap Baharı’nın başarısızlığı Kürtler için bir fırsat yarattı. Bunu değerlendirmek istiyorlar. Burada da IŞİD bunun katalizörü oldu. IŞİD varlığı yabancı müdahalesini meşrulaştırdı, bölge haritasının yeniden gözden geçirilmesinin koşullarını yarattı, üçüncü olarak da onlarla mücadelede Kürtleri öne çıkardı. Dolayısıyla Ortadoğu coğrafyasında sınırlar hukuken ya da fiilen yeniden çizilirken Kürtlerin buradan kazançlı çıkmasını sağlayan bir ara geçiş sağladı.

Kürt siyaseti hedefine ulaşabilir mi?
Suriye Kürtleri yüz yıl sonra tarih sahnesine çıktılar. Varlıklarından dünyanın haberi bile yoktu. Bu tarihsel fırsatı kaçırmak istemiyorlar. En büyük şansları Ortadoğu’da belirleyici olan iki büyük aktöre de yakın durabilmeleri. Bu, önemli bir başarı. Rusya ve ABD’ye aynı anda yakın durabilmek çok büyük bir başarıdır. Barzani, Suriye Kürtlerinin hamisi olmaya denedi. ABD de bunu yokladı. Ama olmadı. Bağımsız bir ülke olma ihtimali düşük görünüyor. Suriye rejimi ile ve dolayısıyla Rusya ile girişilecek pazarlık sonucu Suriyeli Kürtlerin kaderi belli olacak.

IŞİD güçlü bir aktör olarak duruyor. Sünni bir devlete dönüşebilir mi?
Orada bir devlete doğru, IŞİD formunda olmasa bile Selefi unsurların olduğu bir devletin olabileceği yazıldı. Bunu daha küçülmüş bir Suriye devleti, Sünni bir devlet ve mecburen bir Kürt devleti ya da iki Kürt devleti şeklinde formüle edenler oldu. Haritalar bile yayımlandı. Bu daha radikal bir değişimi gerektirir ve daha zamana ihtiyaç var. IŞİD sahada yenilemez ise devletimsi bir yapıya evrilsin diye düşünülebilir. IŞİD’i Musul, Rakka gibi kentlerden söküp atmak çok zor olacak. Sokak savaşında girdiğinizde eşitleniyorsunuz. Çok büyük kayıpları göze almak lazım. Dikkat edin sürekli ifade edilen büyük Rakka, Musul operasyonu hiç olmuyor.

Rusya ve ABD buna razı olur mu?
IŞİD’le bahsettiğimiz anlamda mücadele konusunda büyük güçlerin ortaya çıkmış bir iradesi yok. IŞİD’i yok etmek, oradan temizlemek çok tercih edilmedi. Boğulabilirdi. Ama bir şekilde yaşamasına izin verildi. Tüm aktörler bir şekilde IŞİD üzerinden kendini var etti meşrulaştırdı. Türkiye, ABD, Rusya, Kürtler hepsi IŞİD üzerinden kendine meşru bir alan açtı. Dolayısıyla da ondan faydalanma süreci devam ettikçe bölgede kaldı. Tamamen yok edilmesine dönük irade yok şu anda. Bununla birlikte “haritayı yeniden çiziyoruz” demeleri de zor. Onun yerine hukuken harita çizmek yerine fiili olarak bölge haritasının zamana yayılarak çözülmesi tercih edilecek.

***

İran dönüşecek ve kazanacak
ABD İran’la ilgili diplomatik bir hamle ile Ortadoğu politikasını dönüştürdü. Orta vadede muhtemelen İran dönüşecek. ABD’nin beklentisi de bu yönde. Küresel sistemle İran’ı bütünleştiriyor aslında. Son gelişmeleri o yüzden ABD’nin zayıflaması olarak görmüyorum. Siz ülkeyi yabancı finans sitemine açtınız mı, insani temasa açtığınızda dönüşürsünüz. Çin bunun en güzel örneklerinden biri. İran’da tabi rejim toplumu tutmaya çalışacak, İslami değerleri esas alacak rejimle toplum arasında gerilim de yaşanabilir. Orta ve uzun vadede İran‘ın dönüşmesi demektir. ABD’de artık Suudilerle İran arasında bir tercih yapma zorunluluğundan çıkıp ikisinin de olduğu bir Ortadoğu politikasına gider. Bu da rahatlatır. Körfezi kontrol edip İran’la da dirsek temasının olduğu modele doğru gidiliyor. Bu da İran’a biraz daha fazla alan açılması anlamına geliyor. İran’da buradaki ödülünü Suriye’de almış oluyor.

Kaynak: Birgun.net