Mehmet Özçataloğlu

Kör karanlıktı hayat
İçinde renklerin
kaybolduğu…

Yaşadığımız gerçeklere seyirci kaldığımız günleri yaşıyoruz. Ne hissettiğimizin, ne düşündüğümüzün ne söylediğimizin bir önemi yok. Yaşamın kıyısında durmuşuz, izliyoruz. Çaresizce…
Ve yaraların sağaltılması, acıların dindirilmesi için yine edebiyata sığınıyoruz. Öyküyü çekiyoruz üstümüze. Kimisi roman denizine açılıyor kimisi şiir oluyor. Ama illaki edebiyat soluyor. Her derde çaremiz edebiyat…
Murat Şahin’in Minval Yayınları arasından yayımlanan “Son Tren” adlı kitabına sığındım ben de tüm bu kargaşanın içerisinde. Çevire çevire okudum, bir daha okudum.

Yaşanmışlıklar üzerine kuruyor yazar öykülerini. Her biri bir gerçek. Ve bir o kadar da kurgu. Gerçeklik nerede başlar nerede biter, kurgu nerede devreye girer çözümlenemez Şahin’in öykülerinde. Bununla birlikte iki türlü okuma yapılabiliyor bu öykülerde. İlkinde kendinizi akışa bırakırsınız, sonu nereye varacak diye düşünmeden okuduklarınızı yaşarsınız. Başka bir deyişle Yeşilçam filmi gibi de izleyebilirsiniz. İkinci yöntemde ise tam tersi bir şekilde sona odaklanırsınız. Nefesinizi tutarak sayfaları çevirirsiniz, bir an önce sonlansın telaşıyla. Aynı öykülerde farklı şeyleri hissetmek tuhaf geliyor düşününce fakat gerçek böyle.

Kitap on altı öyküden oluşuyor. On altı parça yaşam kesiti de denilebilir. Birer yaşam karesi bu öyküler. Acıyla, sevinçle, kederle, hüzünle baş başa bırakıyor okurunu.

Kitapta yer alan ikinci öykünün başlığı “Ayrılığın Hikâyesi.” Öykücülüğümüzde kullanılan fakat pek sık rastlamadığımız bir teknikle oluşturulmuş. Üç günlük bir hikâye. Gerçek bir ayrılık hikâyesi. İki ayrı karakterin gözünden iki defa anlatılıyor olay. Aynı olaya iki farklı bakış. Zamanda bir gel-git de yaşatıyor.
Kitaba adını veren “Son Tren” başlıklı öykü bu ülkede aydınların birçoğunun yaşadığı bir dram. Kendi topraklarından sürgün… Gerçek bir yaşam kesiti olduğu belli çünkü kurgu bu denli net, yalın aktarılamayabilirdi. Ötekileştirmeler, sürgünler, yalnızlık… Okuyan, yazan, düşünen insanın kaderine düşen ne varsa! Ve bir başka dram örneği ise yine bu yaşananların değişmesi için kafa yorup mücadele verenler de hep aynı kaderi paylaşmak zorunda kaldılar. Bu olayların birer aktörü oldular. “Son Tren” kadersizlerin kaderini anlatan bir öykü.
Kitaptaki bir başka ilginç öykü hatta en ilginci “Ma’ruf.” Kitaptaki bir öykü gibi dursa da kitap içinde başka bir kitap-çık olabilirmiş aslında. 36 sayfalık uzunca bir öykü Ma’ruf. Dolambaçlı, konum içinden konuya geçilen bir yapısı var. Bir anda boyut değişiyor ve ben buraya nasıl geldim, ne zaman geldim, bunlar kim diye soruyorsunuz kendinize. “Ma’ruf”u okurken yolumu kaybettim adeta.

Yazarın önceki kitabından tanıdığımız, onun çocukluk arkadaşları olduğunu bildiğimiz ve dramlarına ortak olduğumuz Mıstık ve Efe yine bu kitapta da var. Şairin dediği gibi: “Gökyüzü gibi bir şey bu çocukluk/ hiçbir yere gitmiyor.” İşte Şahin’in kitaplarında da mutlaka yer alıyor çocukluk. Yine boğaz acıtan bir öyküyle selamlıyorlar bizi. “Patates Çuvalı” bitmek bilmez sorunlarımızdan çocuk işçilere dikkat çeken bir öykü.

Her öyküyü tek tek irdelemeyelim burada. Murat Şahin genç fakat buna rağmen deneyimli ve nitelikli öykücülerimizden. Semih Gümüş’ün kitabın arka kapak yazısında belirttiği gibi, yazar, “Aşklar ve ayrılıklardan siyasal hayatlara, oradan çocukluk yıllarına geniş bir alanda dolaştırıyor. Canlı bir anlatımı var. Karşılıklı konuşmalardan yararlanma biçimi de bu canlılığı destekliyor. Son Tren okunduktan hemen sonra sanki başkalarına da okutma isteği uyandıran bir kitap.”

E siz daha duruyor musunuz? Son Tren kalkıyor.

Kaynak: Birgun.net