Bugünlerde dincisinden sağcısına, liberalinden kötü yaşlanan solcusuna Fethullah Örgütü’ne dizlerini döve döve ilenenlerin hazin halinin anlaşılabilir bir yanı var. Bir yandan paçayı kaptırmama çabasıyla en ön safta küfür ediyorlar. Daha derinde ise yine anlaşılabilir bir suçluluk duygusu yatıyor. Kolay değil, “Fethullah’ın cinlerinin” etkisine giren epey bir aklı başında sanılan insan da varmış!

Fethullahçılarla işbirliğine giren AKP’ lileri anlamak mümkün. Hakkaten hançerlendiler. Ama iddia ettikleri gibi arkadan gelmedi hançer. İki taraf da ortaklığın başından beri zamanı geldiğinde karşı tarafı tasfiye etmek için ceplerinde hançer taşıyordu. Hani, kötü Amerikan filmlerinde vardır ya, soygun tamamlandığında, ganimeti paylaşmamak için çetenin bir bölümü diğerini temizler, biraz öyle bir durum.

15 Temmuz Darbe Girişimi, Türkiye tarihinde oldukça önemli değişimlerin olduğunu kanıtlayan bazı özellikler içeriyor. Sanıldığı gibi bunların en önemlisi halkın darbeyi sokağa dökülerek engellediği inancı değil. Tersine böylesi bir inancı propaganda amacıyla kanırtmak riskli de. Sokaklara dökülen insanlar önemliydi, ama önemli olan sayıları ve kimlerden oluştukları değil, askerin yaptığı bir harekete karşı çıkabilmeleriydi. Bu çıkışla bağlantılı olarak ikinci bir değişime daha tanık olduk, o gece. Siz bakmayın onlar üniformalı terörist abuklamalarına “Türk askeri”, ilk kez solcu, Alevi ya da Kürde değil de doğrudan “kendi halkına” ve silah arkadaşına ateş açtı. Meclisi ve kendi karargahlarını bombaladı, kendi aralarında ve polisle çatıştı. Ordu millet ya da ordu millet elele gibi mitlerin çöktüğü ortada. Kan dökülerek olması çok acı ve fakat aynı zamanda artık askerin askerle, askerin polisle, askerin halkla silahlı çatışmaya girebileceğini göstermesiyle de çok tehlikeli. İç savaş bu demek zaten.

15 Temmuz “olay” ının Türkiye’ de ne gibi bir değişime neden olacağını kestirmek bu günden mümkün değil. Bu değişimi RTEakp bloğuna terk etmenin doğuracağı sonuç ise çok belli.

Bu şerri bile Allah’ın lütfu olarak gören bir anlayışın ne yapacağı, biraz da ne Fethullah’ ın ne de RTE’ nin cinlerinden etkilenmeyenlerin ne yapacağına bağlı.
CHP’ye Taksim’in açılması RTEakp’ nin kendisini zor durumda hissettiğini ve gücünü toplayana kadar bu geri adımları atmak zorunda kaldığını gösteriyor. Aynı zamanda kendi meşruiyetini tahkim etmek için de kullanmaktan çekinmeyeceği bir adım. Bu yüzden CHP’yi yalnız bırakmamak ve dahası onu zorlamak gerekiyor.
Peki, bu iki cinden de bu güne kadar hiç etkilenmeyen/ler var mı?

Çok küçük ve önemsiz sayılabilecek bir olay, hem hiç etkilenmeyenlerin kim olduğuna dair hem de önümüzdeki sürecin dinamikleri için yol gösterici olabilir.
Geçenlerde Aydın Engin, sanki sokağa çıkanların GBT’sini yapmış gibi, o gece solcuların, sosyalistlerin darbeye karşı sokağa çıkmadıklarına “sitem eden” bir yazı yazdı. Sosyal medyadan aldığı yanıttan sonra da azıcık tepeden azıcık utangaç bir şekilde Abant toplantılarına gazeteci kimliğiyle, gazetesi adına gittiğini, zaten MHP kurultaylarına bile katıldığını yazmak zorunda kaldı.

Bu yüzden laiklik, insan hakları, hukuk, laik eğitim ve demokratik parlamenter sistem yanlısı güçleri örgütlemek, bir araya getirmek için çabalamalıyız. Bunun çok geri bir strateji olduğunu savunanlar ülkenin ne kadar gerilemiş durumda olduğunu fark etseler iyi olur.

Evet, hakkımızın teslim edilmesini istemek hakkımız. Kuruluş çalışmalarından bu yana içinde olduğum BirGün gazetesi, başından bu yana ne Fethullah’la ne AKP’ ile ilişkilenmedi. Aydın Engin bile Birgün’ de bir kaç ay kalabildi. Kendisiyle gelen Mehmet Metiner ile kısa sürede ayrıldı. 2010 Referandumuna hayır dediğimiz için bize sosyalistlikten istifa ettik diye kına yakan Ümit Kıvanç, çıkmış mıdır sokağa acaba?

Fethullah’ a baştan beri karşı çıkan “Ulusalcıları” eğer Perinçek temsil ediyorsa, onların AKP ile flörte dünden razı oldukları sır değil.

15 Temmuz gecesi ve izleyen günlerde solcular, sosyalistler de sokaktaydı. Öncelikleri de bu kargaşada kendilerine yönelebilecek saldırılara önlem almaktı. Çünkü çok ama çok azız. Çok az olduğumuz gerçeğiyle yüzleşmek zorundayız. Haklıyız, ahlaklıyız, doğruyuz ama çok azız.

Bu az halimizle önümüzde duran, iç savaş, tek adam rejimi, restorasyon seçenekleriyle mücadele edebilecek güçlerin önünü açmak, onları cesaretlendirmek, onları zorlamak için çalışmak zorundayız.

Bu yüzden laiklik, insan hakları, hukuk, laik eğitim ve demokratik parlamenter sistem yanlısı güçleri örgütlemek, bir araya getirmek için çabalamalıyız. Bunun çok geri bir strateji olduğunu savunanlar ülkenin ne kadar gerilemiş durumda olduğunu fark etseler iyi olur.

Kaynak: Birgun.net