Siyaseti bıraktığını açıklayan DBP Eş Genel Başkanı Emine Ayna 'Dağa mı çıkıyorsunuz?' sorusunu yanıtladı. Ayna "Sine-i millet diye bir tabir vardır. Halkın içindeyim. Halk bu mücadeleyi nasıl yürütüyorsa, halk neredeyse ben de orada onu yaşıyor olacağım" dedi.

Demokratik Bölgeler Partisi (DBP) Eşbaşkanı Emine Ayna geçen hafta yaptığı yazılı açıklamayla siyaseti bıraktığını duyurmuştu. Siyasetten çekilme kararının ardından Cumhuriyet'ten Selin Ongun'a konuştu. Siyaseti neden bıraktığını anlatan Ayna "Dağa mı çıkacaksınız?" sorusuna da yanıt verdi. İşte Ayna'nın o açıklamaları:

CİZRE'DEKİ O APARTMANA AMBULANSLAR GİTSEYDİ...

Siyasetten çekilmemi ilan eden o metni kamuoyuyla paylaşmadan dört, beş gün önce yazdım. Ve bilgisayarımda sakladım. Belki o süre içinde ambulanslar gelir ve yaralıları alır diye umdum. Ambulanslar gelmiş, onlar o binadan çıkarılmış olsaydı bu açıklamayı yapmayacaktım. Evdekilerle irtibat kuduk. Ölü sayısı henüz yediye çıkmamıştı. Faysal (Sarıyıldız) Bey aradı. Ankara ile yapılan görüşmeler neticesinde ambulansın gitmesine karar verildiğini söyledi. Fakat evdekilerin bir nevi güven sorunu olduğunu, ateş altında kalmaktan endişe ettiğini aktardı. “Siz konuşur musunuz” dedi. Cizre Halk Meclisi'nden Mehmet Tunç ile telefon konuşması yaptım. “Yaralı olmayan, sağlam üç kişiyiz. Geri kalan yaralı, üç kişi de hayatta değil. Bizim sağlam kalan üç kişi olarak hem yaralıları hem de üç cenazeyi 200 metre taşıma şansımız yok” dedi. Ateş altında kalmaktan endişe ettiklerini anlattı. “Lütfen aranızda güven tartışmasına girmeyin. Şu anda tek derdimiz sizi oradan sağ salim çıkarmak” dedim. Ankara ile tekrar görüşme trafiği başladı. Ambulansların sokağın başına kadar girmesine izin verildi. O görüşme trafiği boyunca mahallede ne patlama ne de silah sesi var. Ne zaman ambulans sokağın başına geliyor, top atışı başlıyor. Asker, “Çatışma var” diyerek geçişe izin vermiyor. Ambulans gidiyor, top atışı başlıyor. Defalarca yaşandı bu. Ve ölü sayısı beşe çıktı. Açıklamamı o zaman yazdım. “Hiçbirimizin aklına ve hayaline gelmeyecek şekilde kandırıldık ve aldatıldık” dediğim budur. “Siyasilerle görüşme yapıyoruz, ambulans gönderiyoruz ama çatışıyorlar” gibi bir algı yaratmak istiyorlar. Ve bunun için bizleri kullanıyorlar. Bizim üzerimizden bir meşrulaştırma yapılıyor. Oysa kararları belli. Oradaki insanları en başından ölüme terk etmeye karar vermişler. Bu esnada vekillerin bakanlığın kapısında açlık grevine girmesi, bakanla (İçişleri Bakanı-S.O) görüşmek için verilen uğraşlar, Başbakan'ın çağrılara dalga geçer gibi “hele hendekler kapansın” yaklaşımı, ambulansın oraya her gidişinde yaşanan o tekrar, son seferde binanın çöküşü, altında kalışları, çığlıkları…Sözüm bitti.

İstifamı partimde basından öğrendi. En çok üzüldüğüm de budur. Kararımı paylaşırsam beni ikna etmeye çalışacaklarını biliyordum. İkna olmasam da onları kıramayacağım için inanmadığım bir durumun içinde durmuş olacaktım. Metni basınla paylaşmadan bir gece önce Eşbaşkanımız Kamuran Yüksek'e gönderdim. Hiç olmazsa o benden öğrensin istedim. Benim kararımı doğru bulsalardı hep beraber bir çekilme olurdu. Aldığım kararı doğru bulmuyorlar, beni bu noktada eleştiriyorlar ama bunu öyle özenli bir dille aktarmışlar kiaçıklamaları çok değerli.

'DAĞA MI ÇIKACAK?

“Emine Ayna siyaseti bıraktıysa diğer tarafa, dağa mı geçiyor” kısmı için yanıtınız?

Sine-i millet diye bir tabir vardır. Halkın içindeyim. Halk bu mücadeleyi nasıl yürütüyorsa, halk neredeyse ben de orada onu yaşıyor olacağım.Bu dağ meselesini daha ziyade art niyetli olanlar, bilinçli bir tartışmaya yönlendirmek istiyor. Ama bu vesile ile şunun tartışılması gerektiğine inanıyorum. Yaptığım açıklamanın “Emine Ayna siyaseti bıraktıysa dağa mı gidecek” gibi rijit bir boyutla değil, devletin savaşı tercih edişinin, savaşın meşrulaştırılmasının tartışılmasını isterim. 10 yıldır ne diyorduk çözüm arayışlarında? Dağa çıkaran nedenleri ortadan kaldıralım ki dağa çıkışlar sonlansın. Her konuşmamda söylüyordum. Cemil Bayık'ın, Murat Karayılan'ın demokratik siyaset yapma kanallarını açalım ki dağ dediğimiz olgu ortadan kalksın. Hatta şöyle bir tartışma bile vardı. Acaba Öcalan DBP'yi önerirken bunun için mi öneriyor? Keşke bu süreç oraya varsaydı. Böylece silahı siyaset yapmanın aracı olarak kullanma dönemi bitseydi. Ama tam tersi oldu. Tekrar 12 Eylül dönemine dönüş koşulları yaratıldı. Şu anda da ben tam da bunun tartışılmasını istiyorum. Yine aynı şey oluyor. Yine demokratik siyaset, silahın araç olarak kullanılmadığı siyaset arenası kapatılıyor. Ve ortadan kaldırılıyor.

Kaynak: Birgun.net