Shakespeare’in mükemmel sözünü bilir misiniz?

“Şeytan bir günah işleteceği zaman, işe, bu günahı kutsallık zırhına sarmakla başlar.”

“I say there is no darkness, but ignorance.” “Diyorum ki Karanlık yoktur, cahillik vardır.”

“The devil can cite Scripture for his purpose, Şeytan kendi amaçları için Kutsal Kitaptan alıntı yapabilir.” “Hell is empty and all the devils are here. Cehennem boş ve bütün şeytanlar burada.”

Bu ne demektir? Kısaca işin özü şu ki Türkiye’de bu kadar imandan ahlaktan ve dürüstlükten söz ediliyorsa, bu neye delalet eder? Dönemin ikiyüzlülüğün, hedefe varmak için yola düşenlerin çoğunun şeytanla işbirliği yaptığına…

Türkiye’de Gülen Cemaatinin anlamı ve özü nedir? Bir cemaatten daha çok masonik ve kirli işler yürüten bir gizli örgüte benziyor. Hedeflerine varmak için alçakça ve rezilce, hile ve sahtekârlığın her yolunu kullandıklarını biliyoruz. İşin doğrusu tarihsel kökleri nedeniyle onlara Gülenci demek yanlış oluyor: İrtikâpçılardır. Hizmet etmek için hileye, harama ve sahtekârlığa neden başvuruyorlar? Yanıtı çok kısa ve net: kendilerine bir üst amaç saptıyorlar, onu bir güzelce kutsallık zırhı ile kaplıyorlar ve sonra o amaca ulaşmak için her türlü rezilliğe başvuruyorlar. Peki, iktidarın durumu nedir? İktidar kendisini iktidara getiren en büyük güçlerden birisinin onlar olduğunu biliyor. Çünkü kendisi de aynı feleğin çemberinden geçmiştir, aynı kirli yöntemleri kullanmıştır. Kendisi de aynı cahillik rüzgarından beslenmiştir, kendisi de milletin cahil olmasıyla, kendi kirli işlerini kutsal zırhıyla pazarlayabileceğini biliyor.

Peki, sinemacıların durumu nedir? Onlar da kendi yeteneksizliklerini, cahilliklerini, estetik yoksulluklarını iktidarın ulufelerine borçlu oldukları bir sistemle gizleyebiliyorlar. Dolayısıyla, bağımlıya bağımlılar ve sonuçta iktidardaki işler ters gittiğinde bunlara şamar atıyor ve bunlar ne sanatın ne de halkın desteğine sahip oldukları için, şamarı yedikçe içine atıp yarın kin kusacağım diyen ergenin babasına diş bilemesi gibi sıkışıp kalıyorlar.

Geçen hafta Yeni Şafak’ta sinemacıları açık açık suçlayan bir yazı çıktı.

Geçmişe sarıyoruz ve ne görüyoruz? Bundan iki yıl önce, Vahdet Gazetesine bir yazı servis edildi Festival ve Bakur/Kuzey filmi hakkında. Festival yapılamadı, hem de binlerce yabancı konuğu olmasına karşın. Festival koordinatörü sonunda istifa etti. Hiçbir ciddi meslek örgütü sansüre karşı bir birleşik cephe kuramadı ve doğrudan süreci kamuoyu önünde tartışamadı. Ardından ise festivallerin zaten yerlerde gezen itibarı dibe vurdu: Sinemacıların da öyle.

Yeni Şafak’taki de servis edilmiş bir yazıya benziyor, anlıyoruz ki yeni bir operasyon dalgası gelecek. Halkın teveccüh etmediği, Televizyonların yayınlamadığı, ellerine birkaç teneke ödül ve yüklü bir çekten başka bir şey olmayan sinemacılar ise el pençe bekliyorlar… Bol bol söyleniyorlar ve halka bir şey veremedikleri için halk desteğini ve açıkça iktidarla çekişmeyi düşünmüyorlar bile. Teslimiyet ile Tanıklık ve Nedamet arasındaki bağlar sanıldığından çok daha kısadır.

Bu ülkenin has sinemacıları yok artık: Türkiye’de filmler seyirci için çekilmiyor ve Türkiye’de filmlerin konuları esastan toplumsal köklerini yitirmiş düzeyde. Yeni yıkımların eşiğindeyiz.

Kaynak: Birgun.net