Ekranlarda yarış halinde olan ispiyonculardan, itirafçılardan fırsat bulup, bir gerçeği konuşmalıyız. FETÖ olgusu bir rastlantı mıdır, yoksa giderek derinleşen ve ucu bucağı olmayan bir girdabın görünen boyutu mudur?

Laiklik kaygısı güden, yaşam biçimini risk altında hisseden orta sınıf kimselere dair biraz söyleşmek istiyorum. Uzun bir süre gözlem yapıp, cunta kalkışmasından bu yana serinkanlı bakmaya çalıştım, öyle yazıyorum bu satırları.

Neoliberal seksenlerin doğurduğu düşünce iklimi bize alabildiğine çorak bir ortam hazırladı. Örgütlü, ilerici tüm kurumların yıkılması, budanması ardından, bencil ve etik ölçütten yoksun bir toplumsal yapı kuruldu. ABD’nin “Yeşil Kuşak” projesi adım adım yaşama geçirildi. Bu süreçte özellikle küçük/kasabalı tüccar hedeflendi ve düzenden en büyük payı alması sağlandı. Kasabalı kültürü yaygın hale geldi ve onun zenginleri yaratıldı. İşte bu sürecin en önemli unsuru da din/mezhep ticareti oldu. Hem iktidarı güçlendiren, hem halkı uzun süreli uykuya yatıran şahane formüldü bu!

Şimdi canı sıkkın Bağdat Caddeli, İzmirli, Çankayalı laikler, Özal’a oy verirken farkında değillerdi bu günlere gelineceğinin. İşler tıkırındaydı nasıl olsa. Oysa bir ülkenin düşünsel, etik değerleri çalınırsa, yerine sığ yararcılık konur, liyakatten uzak nesiller yetişirse, sonun bu olacağını görmek gerekirdi. Olamazdı. Çünkü banka hesapları şişiyordu. “Bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler”e, “bırakınız hukuka uygun çalsınlar” eklendi. Hukuk vurgum bilinçlidir. Neo-liberal düzen hırsızlığın hukukunu en usta biçimde kurmuştur.

Bu süreç elbette aydın/aydınlanma düşmanlığı ile sürecekti. Hatta alay konusu olacaktı okur-yazar kimseler. Önce üniversiteler yeteneksizlerin, değersizlerin eline geçti. Ardından tüm toplum meczupların peşinden gitmeye zorlandı. Burada önemli bir ayrıntı da askerin durumudur elbette. Öteden beri laik/aydınlanmacı sanılan ordu; çok zaman önce NATO’nun eline esir düşmüş, emekliliğini güzel geçirme düşleri gören generallerin oyuncağı haline gelmişti. Banka cüzdanları kabaran ve kendini laik sanan kimselerle, ordu arasında uyum söz konusuydu. Ne de olsa düzenin teminatı silahlı kuvvetlerdi!

Bu sürecin kazananı kimdir?

Sosyalistleri darağaçlarında sallandıran, her türlü besin kaynağını kurutan ABD merkezli Neoliberal saldırgan düzenin kurumları kendini iktidar sayıyordu. Oysa cehaletin iktidarı olmak kolay değildir. İşte önü açılan Gülen ve benzeri tarikatlar, cemaatler bu dönemde palazlandı. Bencil, yararcı, yönünü kaybetmiş toplum, bu meczupların elindeki beşikte sallanmaya başladı. Bilişim olanakları gelişti, bu ilericilik sanıldı. Oysa gericiliğin yaygınlaşması için bu aygıtlar daha da uygun ortam hazırladı.

Dikkat edin; hap bilgiler, hazır reçeteler peşinde hezeyanlarla uyuşan insanlar ya falcıya, büyücüye, kişisel gelişimcilere, yaşam koçlarına gittiler ya da kendilerine yaşamın sihirli anahtarını verecek şeyhlere mürit olma yolunu seçtiler. Gülen’den Adnan Hoca’ya geniş bir menü sunuldu insanlara. Şöyle bir bakın yakın çevrenize; koca şirket yöneten genel müdürler, sanatçılar, akademisyenler, beyaz yakalı geniş ahalide kimlerin ağabeyleri/ablaları/şeyhleri/guruları var göreceksiniz… Şaşarsınız. Bu salgın dünyada da var elbette. Bizim durumumuz ayrıca acıklı!

Eğer bu hakikati görürseniz; generallerin, devlet adamlarının, üniversite üyelerinin nasıl çılgın bir serüvenin peşine düştüğünü görürsünüz. IŞİD nereden besleniyor sanıyorsunuz? Yönünü yitirmiş, yaşamın anlamını kaybetmiş insanlar önemli kaynak kuşkusuz. Bunun liberal sürümü olan Gülen de başka bir kaynaktan alıyor gücünü. Hemen şan, şöhret ve para elde edilebiliyor. Üstelik yaşamın anlamı ve sorumluluğu da şeyhin iki dudağı arasında! Seçmen olarak “Götünün kılı olayım” diyen kitle kolayca oluşmuş oluyor böylece. Sandık ve demokrasi arasındaki bağ sorgulanmaz hale geliyor.

Demem o ki; konforu bozulunca başına geleni fark eden insan, sobayı tuttuğunda elinin yanacağını anlayan da diyebiliriz, tüm bu suça dolaylı da olsa ortaktır. Şimdi ekranda başka cemaat/tarikat liderlerini ağırlayanlar bu suça ortaktır. İtirafçıları vatanperver kimseler diye kakalamak suçluyu korumaktır. “Abant Toplantıları”na gidip, zarf içinde paraları alıp, sonra kitap yazan, söyleşi verenler bizatihi bu çürümüşlüğün kaynağıdır.

Bir uyarı da Balyoz/Ergenekon mağduru dostlara, özellikle askerlere: Toplum meramınızı anladı, bundan sonra ekrana mesafeli olmanızı tavsiye ederim. Sözün ağırlığı olmalı…

Kaynak: Birgun.net