Bu haftanın iki filminde de dadılar başrolde. İki filmin başka ortak yönleri de var. İki dadı da hayatlarında bir dönemeçtedir, eski hayatlarını bırakıp yenisine başlamaktadır ve ikisinin de gittiği evler bir tür kaybın yası içindedir.

Senden Önce Ben
Film aslında klasik bir zengin oğlan, fakir kız hikâyesi. Ama klasik olmayan bir finali var.

Amenabar'ın boynundan aşağısı felçli olan bir adamın aşk ilişkilerini anlatan "İçimdeki Deniz" adlı filmi için şöyle bir şey yazmıştım: "Erkekler kafasız bedenlere âşık olurken, kadınlar da bedensiz kafalara âşık oluyor". Tam olarak böyle mi yazmıştım emin değilim, arşivimin önemli bir kısmı web'de olmadığı için bilemiyorum. Fakat önemli değil, önemli olan "Senden Önce Ben"in sözünü ettiğim örüntüye uygun bir film olması. Filmde, felçli olduğu için bedensiz, sadece bir kafadan ibaret olan zeki bir adamla, "aptal" yani kafasız olduğu hem kendisi hem de kızkardeşi tarafından söylenen güzel bir kız birbirlerine âşık oluyorlar.

Filmin erkeği, yakışıklı ve zengin, genç bir işadamı. Adamımız aynı zamanda müthiş bir sporcu. Hayat ona güzelken, genç işadamı bir kaza geçirir ve boynundan aşağısı felç kalır. Artık hayatını tekerlekli sandalyede geçirecektir.

Kızımız ise bir pasta dükkanında çalışır. Yoksul bir aileden gelir. Çalıştığı dükkân kapanınca işsiz kalır ve felçli genç adamın dadısı olarak çalışmaya başlar. Kızımız iflah olmaz bir iyimser ve hayatı hafif yaşayan biriyken, felçli genç adam haliyle çok mutsuzdur.

Aslında film çok kısa bir an, kızın ailesinin ve benzer durumdaki ailelerin yoksulluğuyla, adamın zenginliği arasındaki bağa dikkat çeker. Kızın babasının çalıştığı işyerini iflasa sürükleyen kararları, genç adamımızın yetiştirdiği bir finansçı almıştır. Fakat sosyal ve ekonomik eleştiri bundan ileri gitmez filmde. Asıl mesele yoksul kızımızın tekerlekli sandalyeli prensine kavuşup kavuşamayacağıdır. Ve daha da asıl mesele sınıf atlama hayallerinin, mutlu bir izdivaç perspektifiyle gıdıklanmasıdır. Yoksul yüzde 99'dan şanslı birinin, zengin yüzde 1'in refahına kavuşup kavuşamayacağıdır. Geride kalan bizlere de kerevete çıkma hevesi bırakılıyor.

Kızımız muradına eriyor mu? Merak ediyorsanız, gidip görmeniz lazım. Yanınıza mendil almayı unutmayın!


Lanetli Çocuk


Genç ve güzel Amerikalı dadı, İngiltere'ye çocuk bakmaya gider. Çalışacağı yer ıssızlığın ortasında bir şatodur. Yaşlı İngiliz çift, dadıyı çocukla tanıştırınca filmin ilk sürprizi ortaya çıkar. Çocuk dedikleri cansız bir kukladır. Çiftin kafayı yediklerini düşünen dadı, gözlerimi kaparım maaşımı alırım mantığıyla çalışmaya devam eder. Zaten onun da Amerika'ya gelme nedeni sadece para değildir. Amerika'da bıraktığı sevgilisi kenisine şiddet uygulamaya başlamıştır ve ondan kaçmaktadır. Yitirdiği bir ilişkisi, hayalleri vardır.


İngiliz çiftin görünen deliliklerinin altında büyük bir kayıp yatmaktadır. Brahms adlı çocukları, çıkan bir yangında ölmüştür ve kukla gerçek Brahms'ı ölen çocuklarının yerine koymaktadırlar. Sonradan öğreneceğimiz üzere, dadı da sevgilisinin darbesiyle hamileyken çocuğunu düşürmüştür. O da bir çocuk kaybı yaşamaktadır.

Ev sahiplerinin bir geziye çıkmasıyla, dadı ve kukla evde yalnız kalırlar. Dadı kuklaya, gerçek bir çocukmuş gibi davranmaz haliyle. Ama bunun bir bedeli olduğu ortaya çıkar. Kukla sanki gerçekten de canlıdır ve hoşnutsuzluğunu çeşitli yollardan belli eder. Bir süre sonra, dadı da kuklayı, kendi kaybettiği çocuğunun yerine koyar ve ona gerçek bir çocukmuş gibi davranmaya başlar.

Film, sürprizli finaliyle bir çuval inciri berbat etmeden önce aslında gayet ilginç. Yasını yaşayıp aşamamak, kaybın gerçeğini kabul edememek insanları sağlıksız notalara sürükler. Hem dadının hem de ev sahiplerinin çocuklarının kaybınının ardından girdikleri acılı süreci atlatamadıkları, orada takılıp kaldıkları ve akıldışı yollara saptıkları düşünülebilir...

Bir başka bakış açısıyla filmin eski dünyayla yeni dünyayı, feodal dünyanın aristokrasisiyle, kapitalist dünyanın rasyonel yeni insanını karşılaştırdığı da düşünülebilir. Guillermo Del Toro'nun "Kızıl Tepe"sinde (Crimson Hill) böyle bir karşıtlık vardı örneğin.

Fakat sanki yönetmen filminin böyle açılımları olabileceğinin farkında değilmiş gibi. Film, bütün bu yorumlama olanaklarını desteklemeyen görünüşte rasyonel ama saçma bir finalle bittiğinde geride bir tatminsizlikden başka bir şey bırakmıyor. Bazen irrasyonel olan rasyonel olandan daha gerçekçidir.

Kaynak: Birgun.net