Türkiye’nin yakın tarihine “en sıcak yaz” olarak geçecek 2016 Temmuz’u bütün hararetiyle sürüyor. Bir yandan 15 Temmuz Darbe girişimine ilişkin yeni bilgiler ortaya çıkıyor, bir yandan da gelecek için iç karartıcı operasyonların zemini hazırlanıyor.

Bunun altında yatan en büyük neden ise, darbeyi önleyerek(!) demokrasiyi savunan(!) iktidarın “demokrasiyle vedalaşma” olabilecek uygulamaları kurtarıcı kimliğiyle dayatıyor olması…

Bunların başında da OHAL ilan edilmesi geliyor. OHAL iyi bir hal olsaydı, daha bir yıl önce 7 Haziran 2015 Genel Seçimlerinde AKP’nin kampanyasında yer almazdı:
“OHAL’i biz kaldırdık! Başkaları konuşur AKP yapar!”

Bu slogana göre OHAL’in kaldırılması demokrasiyi getirmekti!

OHAL geldiğine göre, demokrasi kalkacak demek değil mi?

Askeri darbelerin ilacı demokrasilerin güçlenmesidir. Açıklık, katılımcılık, şeffaflık, özgürlük, barış ve hukukun üstünlüğü bütün devlet ve toplum hayatında hissedilmesidir.

15 Temmuz Askeri Darbe girişiminin bastırılmasından sonra 16 Temmuz’dan itibaren yaşanalar hiç de böylesi bir yapılanmanın işaretini vermiyor.

Halk meydanlarda, direniş sürüyor!

Meydanlarda olan AKP’nin militan güçleri ve seçmenleri… Haklı sevinçleri var. Ama bu coşkulu kitlenin talepleri konusu oldukça tartışmalıdır:
-İdam istiyoruz!

Bu kitlenin kendiliğinden oluşturup dile getirdiği bir istem de değildir. Lider kadrosu da idam cezasına karşı olduğunu açıktan söylemiyor. Tersine onları pohpohluyor:
-Demokrasilerde halk ne isterse o olur!

Halk her zaman doğrusunu yapmıyor olabilir. 1949 Hindistan’ında yola abdest bozmak ile 2016 Türkiye’sinde idam istemek arasında bir fark varsa o da Hintlilerin alışkanlıklarının yarım yüzyıl geride kalmış olmasıdır

Halkın talepleri her zaman doğru olmayabilir.

Prof. Dr. Niyazi Berkes akademik hayatını (sürgün olarak) Hindistan’da sürdürürken Hintli meslektaşıyla yolda yürümektedir. Hintliler kaldırımların kenarlarına çömelip kalktıklarında arkalarında dışkılarını bırakıp gidiyorlar. Berkes, bu durumun hiç de güzel olmadığını söylüyor. Hintli akademisyen, “çok doğru” diyor:
-Ama halkımızın geleneği böyle!..

Niyazi Hoca “yasaklasanıza” diye önermede bulununca Hintli dostu birden gürlüyor:

-Olmaz dostum yasaklayamayız, ülkemizde demokrasi var!

Halk her zaman doğrusunu yapmıyor olabilir. 1949 Hindistan’ında yola abdest bozmak ile 2016 Türkiye’sinde idam istemek arasında bir fark varsa o da Hintlilerin alışkanlıklarının yarım yüzyıl geride kalmış olmasıdır.

Darbeden kurtulmuş olan sadece iktidar partisi değildir. Türkiye Cumhuriyeti’dir. Ayrıca Meclis’te bulunan siyasi partiler arasında kabahati en fazla kim denildiğinde bütün yakın geçmiş AKP’yi işaret ediyor. Darbeci yapıyı bunca güçlü kılan 2002’den beri iktidarda olan AKP’dir. Bu konuda şimdiye kadar hiç özeleştiri de yapmadılar. Sadece “kandırıldık” dediler. O da 17-25 Aralık 2013 operasyonlarıyla ilgili olarak…

Şimdi darbeyi bastırmış muzaffer başkomutan ve onun sivil ordusu toplumu nefes alamaz hale getirmek konusunda son derece parlak bir geçmişi olan OHAL’i ana muhalefetin itirazına karşın Meclis’ten geçirmiştir.

Taleplere, tahminlere, heveslere, hedeflere bakarak gelecek için başlık atmak gerekirse yazının başlığına dönebiliriz:
-Sehpalı demokrasi!

***

İlk önce Başbakan Binali Yıldırım telaffuz etti:
-Darbeye karşı darbe yaptık!

Sonra Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan yabancı bir televizyon kanalına 15 Temmuz’u değerlendirirken söyledi:
-Askeri darbeye karşı yapılacak en iyi şey karşı darbe yapmaktı!!!

Oysa biz hep direnişten söz ediyoruz. Televizyondan yapılan çağrılar, Erdoğan’ın her gün cep telefonlarımıza yolladığı SMS mesajlarından da öyle anlıyoruz. Darbeye karşı direniş!

Ancak onların kafasındaki farklı:
-Karşı darbe!

Bu durum gerçek olsa bile iyi bir şey olmadığı konusundaki temel doğruyu değiştirmez. Düz olanı da karşı olanı da aynıdır:
-Bütün darbeler kötüdür!

Kaynak: Birgun.net