Büyük günahlar ancak kaoslar ve başka büyük günahlarla gizlenebilir.
Çıkmaz bir sokakta debelenen Saray ve AKP iktidarının hiç durmadan, bir suç makinesi gibi hukuku, insan yaşamını, demokrasiyi ayaklar altına almasının açıklanabilir tarafı bu.
• • •
Gerçek çoğu zaman ayrıntıda değil, bütün olarak görünende gizli!
‘Henüz aklı başında olan’ AKP muhalifleri, ‘400 ve kaos’ meselesi arasındaki ‘o büyük bağı’ görme yeteneğine sahip. Ne var ki korkunun, umutsuzluğun, üzüntünün ayyuka çıktığı noktada kimilerinde ‘hafıza kayıpları’ da yaşanabiliyor! Bu yüzden savaşı ve çatışmayı kimin çıkardığı unutuluyor.
• • •
AKP ve Saray’ın en büyük araçlarından biri, kendisine bağladığı kirli bilgi kaynaklarıyla dezenformasyon yaratmak. Çatışmayı kimin çıkardığını ‘henüz unutmayanlara’ karşı uygulanacak yöntem de tam bu noktada devreye giriyor. Yani otorite tarafından akademisyen tutuklamanın, avukatları gözaltına almanın, gazetecilere gözdağı vermenin ‘anlaşılır’ bir tarafı var. Sistem gizlemeyeni, anımsatanı, çok konuşanı oyunun dışına çıkarmak için elinden geleni yapıyor.
• • •
‘Ya bizdensinsiniz ya değil’ çıkışı ve ‘yeni terör yasası’ AKP’nin kurduğu oyunun giderek daha da sertleşeceğini gösteriyor. Bunu anlamak için kâhin olmak şart değil!
• • •
Yaşanan olaylarda AKP ile Saray’ın verdiği tepki ve refleksler, kullandıkları başka yöntemleri de anlamaya yetiyor. İktidarın nelerden beslendiği ve hangi olayları lehine çevirebildiği çoğu zaman açık seçik görülüyor. Lafı dolandırmadan alçaklığın resmi saydığımız ‘üçüncü Ankara katliamı’ Saray ve iktidara tam olarak istediği alanı bırakıyor. Gördüklerimizi ve hissettiklerimizi, ortaya çıkan tablonun bir köşesine koyalım: TAK’ın saldırısından sonra bölgedeki trajik duruma, devletin yıldırma politikalarına ve ölüme sessizliğine kayıtsızlığın biraz daha arttığı hissediliyor.
Bu açıdan, ‘400 ve kaos’ meselesi ile ‘değirmenle su’ ilişkisini aynı kefeye koymak mümkün.


• • •
Çıkmaz sokaktaki AKP’ye, boğulmak üzereyken istediği türden nefesler verenler, Büyük İskender ve Hocası Aristo arasındaki diyaloğu anımsatıyor... Aristo, kendisine ‘yönetim için’ en uygun modeli danışan öğrencisine şu cevabı veriyor: “İskender, iktidarını sürdürmek istiyorsan yapacağın en iyi şeylerden biri halkın arasına nifak tohumları ekmektir. Onların birbiriyle savaşmasını sağlayıp kendini hakem olarak kabul ettireceksin. Sonrada anlaşmaya giden bütün yolları tıkayacaksın!”
Sözün kısası, geldiğimiz noktada, nifak tohumlarının kimi zaman AKP ve Saray eliyle atılmasına bile gerek kalmıyor.
• • •
Bize düşen; yolumuzdan ayrılmamak.
Savaşa karşı, umuda doğru bir duruşla mücadeleyi sürdürüp ısrar ve inatla doğru bildiklerimizi anlatmaya çalışmak.
Acıkçası; “Cizre’de öldürülen çocuğun TAK’la ne ilgisi var?’’ diye sorulması gibi “Kör şiddetin, saldırının, alçaklığın, kurtuluşla nasıl bir bağı olabilir?” diyerek isyan edilmesi de önem taşıyor!
• • •
Savaşın değirmenine su taşıyanları da, savaşı çıkaranı da aklımızın bir köşesinde daima canlı tutacağız. Bölgede öldürülen sivilleri de, evine gitmek için otobüs beklerken bir sonraki gün cenazesi kalkan Ankaralı genç kızı da unutmayacğız.
Büyük günahları ve büyük günahlar için savaş çıkaranları unutturmamak içinse elimizden geleni yapmaya devam edeceğiz. Çünkü sapla sapanı karşıtırmadan, bu korku imparatorluğu çökene kadar direnebilmek her geçen gün biraz daha önemli hale geliyor.

***

Aklımıza takılanlar

Newroz’a çoğu yerde yasak getirilirken, Diyarbakır Valiliği izin verdi. İçimize bir kurt düştü. Acaba provakasyon ve olası bir IŞİD saldırısına karşı yeterince önlem alınacak mı? Diyarbakır Newroz’u konusunda bir şüphemiz daha var. Gazeteci olmamız nedeniyle şeytanın avukatlığını yapmamız doğal. Patlayan bombalarla birlikte müstakbel saldırı iddialarının da ardı arkası kesilmiyor. Acaba Diyarbakır’daki Newroz’a katılım nasıl olacak? Tedirginlik nedeniyle sayının düşük olması sonrasında, “Artık yapılan çağrılar karşılıksız kalıyor” gibi açıklama ve haberin olma ihtimalleri yüksek. Şeytanın avukatıyız çünkü her türden algı yönetimine aşinayız!

***

İstikrarda geçen hafta

• Yakın tarihi unutmamak ve not düşmek adına derlediğimiz köşenin içeriğinde değişen bir şey yok. Ankara saldırısında 35 kişiyi kurban verdik. Yine istihbarat zaaflarını tartışıp yine hamaset edebiyatıyla süslü cümleler duyduk.
• Arkadaşımız Serbay Mansuroğlu, ‘Spotlight’ filmi kıvamında bir habere imza attı. Siyasal İslam’ın çirkin yüzünü bir kez daha görüp yine arsız savunmalara şahit olduk.
• Avukatlar gözaltına alındı, barış isteyen akademisyenler tutuklandı. ‘Ya bizdensin, ya değil çıkışı’ ve ‘yeni terör yasası’ ile birlikte sanatçıların, gazetecilerin ve hatta vekillerin daha büyük baskılarla yüzleşecegi, gözaltına alınacağı ve tutuklanabileceği anlaşıldı.
• Bölgedeki olaylar durulmadı.


***

Bunları konuşacaktık

Eğer Ankara’daki katliam yaşanmasıydı; ‘Erdoğan’ın diploma meselesi’ ve ‘Ensar Vakfı’ndaki skandal’ daha yoğun olarak tartışılacaktı. Fakat 35 kişinin yaşamını yitirdiği saldırı gündeme oturup konuşacaklarımıza engel oldu.

Kaynak: Birgun.net