Cumhurbaşkanı Demirel 10 Kasım 1994’te, saat 9’u 5 geçe, Anıtkabir’de esas duruş halindeyken yanına yaklaşan bir PTT memuru, Mahmut Kaçar, elindeki Kur’an’ı göstererek “Taşlar sizi kurtaramaz. Sizi Kur’an’a davet ediyorum. Kur’an’a inanın, puta tapmayın” diye bağırmıştı. Hemen derdest edildi. Sonrasında bu olay çok tartışıldı. Kaçar için “meczuptur” denildi ve olay tarihin sayfalarına atılıverdi. Oysa biz o adamın bir meczup değil, aksine gayet aklı başında ve Türkiye’yi sarmakta olan bir zihniyet ve duruşun sesi olduğunu kısa zamanda öğrendik. O gelmekte olan yeni dönemin ortalama devlet memuru, ortalama siyasetçisi, ortalama savcısı, ortalama sanatçısı, hakimi ve ortalama vatandaşıydı.

İnsanın “daha iyi olacak” diye umut ede ede her daim en kötüsünü gördüğü ender ülkelerden olan Türkiye’de artık yeni bir dönem başlamak üzere. Kur’an’ı tebliğ ettiğini sanan ve bunu yaparken tam da kendisine izin verildiği ölçüde bunu yaptığından habersiz olan Kaçar dönemi bitmiştir. Şimdiki dönemin prototipi ise Tuğçe Kazaz olacaktır -ve Kazaz açıklama yaptıkça gülüp onu ti’ye alanlarsa kaybedenlerden-. Kazaz gelmekte olan yeni dönemin devlet memuru, ortalama siyasetçisi, gazetecisi ve ortalama vatandaşı olacaktır. O, örneğin, İslamiyet’ten Hıristiyanlığa geçilebildiğini, sıkılınca gerisin geriye eski dinine dönebileceğini sanacak kadar İbrahimi Söz’den, onun bütün kitabi dinlerde tekrar eden o derin anlamından bihaber, salınmaktadır ve aslında imkan verilirse daha da salınacaktır. O dinler arası salınırken değiştirdiğinin dini değil çevresi, toplumu, statüsü olduğunun farkında olamayacak ama öyle sanacaktır. Çünkü o sanmayı bilmekle, duymayı görmekle karıştıracak ve kendi gerçekliğini öyle kuracak kadar kendini bile bilmemekte, kendini de “sanmaktadır”.

O, örneğin, bu iki dinin birbirine “değiştirilebilir” olduğunu sandığı içindir ki “147 Terörist... 1+4+7=12 vur emri veren 12. Cumhurbaşkanımız” diye yazabilecek kadar işi eğlenceye dökmüş, arkasında elli bin insanın akan kanının kurumadığı koskoca bir sorunu, bir twitle oyuna çevirebilmiştir. O yeni dönemin yalnızca ortalama insanı değildir. Ortalama zihniyetidir, bakanıdır, müsteşarıdır, futbolcusudur, doktorudur.


Küfrün bile imana saplandığı, imanın küfre düşmekten korkmadığı eski dünya yoktur. Yeni dünyamız sahte peygamberler ve sahte ayetler dünyasıdır. Sanmak bilmenin, karanlık aydınlığın, “Allah kadınları öbek öbek yarattı. Erkekleri onlara eş yaptı. Onlara bir şey sokarız, istediğimiz zaman çıkarırız. Bize yavru üretirler” diye kendisine ayet vahyolunduğunu söyleyen sahte peygamber Müseylimeler, peygamberlerin yerini almıştır. Artık her yerde onlar ve onların ürettiği zan’lar vardır. Herkes onlar sayesinde bilmemekte “sanmaktadır”. Onlar sayesinde görmediğini görmekte, duymadığını duymaktadır. Sahte peygamberler sahte ayetleriyle oturduğunuz kafede, bindiğiniz vapurda, çalıştığınız tarlada, metro istasyonundaki afişte, yol kenarındaki reklam totemindedir.

Demirel’i puta tapmayın diye “uyaran” Mahmut Kaçar bir meczup değildi. Gerçeklikti. Bir dönemin bittiğini bir başka dönemin açıldığını gösteren bir işaret fişeğiydi. O sahnede gerçek olan Kaçar, sahte olansa Demirel’di. Duruşu, söylemi ve yaptıklarıyla ülkenin bugünlere gelişindeki mihenk taşlarından birisiydi. Mahmut Kaçar meczup değildi. Tuğçe Kazaz ise komik ya da önemsiz değil. Kökleri tarihin derinliklerine kadar uzanan ve sahte peygamberlerin el üstünde tutulacağı anlaşılan bir dönemin ilk parıltıları. O, yeni Türkiye’de işlerine son verilen “bilen” akademisyenlerin yerine getirilmek istenen “sanan” akademisyen, siyasette duruşu olan değil, istenildiği gibi davranacak vekil tiplemesi ve sözde tartışma programlarındaki akil insan. Bilmenin değil tahmin etmenin ve sanmanın hükümranlığının ilk işaret fişeği. O yeni Türkiye’nin yeni insanının prototipi. Hiç komik değil. “Sanıldığından” daha ciddi.

Kaynak: Birgun.net