En meşhur Mazhar Alanson şarkılarından “Bodrum”, şu dizeyle başlar: “Nasıl anlatsam, nerden başlasam?” Dün sabah önümüze düşen Attila Özdemiroğlu haberinin ardından aklıma ilk gelen dizeydi bu. Sahi, nasıl ve nereden başlanır ki Attila Özdemiroğlu’nu anlatmaya?

Adından başlayayım: Atilla değil, Attila. Neredeyse bütün gazeteler bunu böyle yazdı. Oysa kendi çok dikkat ederdi ve her seferinde ısrarla uyarırdı. Adı Attila’ydı. Atilla değil. Yaşarken bilemedik, hiç olmazsa ardından böyle bilinsin.
İlk yapım firmasının kurucusuydu Attila Özdemiroğlu. Şanar Yurdatapan’la 1972’de kurdukları ŞAT Yapım, memlekette pop müziğin emeklemeye başladığı dönemde olaya ince ayar çekmiş, müzikle ilgilenen herkesi aynı çatı altında buluşturmak için dev bir adım atmıştı. Yurdatapan, bu firmayı “pop müziğin fabrikası” olarak tanımlar –ki doğrudur zira Nilüfer’den Sezen Aksu’ya, Esmeray’dan Füsun Önal’a, Melike Demirağ’dan Zülfü Livaneli’ye pek çok “farklı” isim, ŞAT Yapım bünyesinde bir araya gelmişti. 1979 sonlarına kadar faaliyetini kesintisiz sürdüren firma, 12 Eylül darbesi sonrasında “mecburen” sessizliğe gömüldü. Özdemiroğlu, ‘80’li yılların ortasında ‘art’ adını verdiği yapım şirketi ile “yeni” bir adım attı ancak biraz da dönemin kısır ortamı yüzünden başarılı olamadı. Livaneli’nin “Ada” ve “İstanbul Konseri” albümleri ile tartışmalı Nükhet Duru albümü “Sevda”, ‘art’ etiketli yapımlardı.
“Sevda” için tartışmalı dedim, açayım: 12 Eylül sonrası, memleketin karanlık ortamını fırsat bilen ve biraz da Özal’ın teşvikiyle yükselen arabeske karşı bir adım atmak isteyenler, onu yok saymak yerine alternatif müzik üretmeye başladı. En önemli hamle, Aysel Gürel – Attila Özdemiroğlu ikilisinden geldi: Sezen Aksu’nun “Firuze”si ile Nükhet Duru’nun “Sevda”sı. Kimileri burun kıvırdı ama dönemin en iyi çalışmaları arasında anılır bu iki şarkı.
Eurovision macerası, Özdemiroğlu’ndan söz ederken unutmamamız gereken bir başka hadise. Cici Kızlar’ın söylediği (1975 tarihli ilk yarışmada kura ile elenen) “Delisin”, onun bestesi. Yarışmada Türkiye’yi temsil eden “Seninle Bir Dakika” çok sevildi belki ama o yılın gönüllerdeki birincisi “Delisin”di. Üç yıl sonra, tartışmalı bir şarkıyla memleketi temsil etti Özdemiroğlu: 19 Nisan 1980’de, Hollanda’nın Lahey kentinde yapılan yarışmada Ajda Pekkan’ın seslendirdiği “Pet’r Oil”, Türkiye’ye beklediği başarıyı kazandırmadı belki fakat halk, şarkıyı çok sevdi.
Saymakla bitmeyecek şarkılar

Dilimize düşen şarkılarını saymaya kalkmayacağım. Çok çünkü. “Kalbim Ege’de Kaldı”dan “Lunapark”a, “Rakkas”tan “Eskidendi, Çok Eskiden”e pek çok Sezen Aksu şarkısı, “Yedi Kocalı Hürmüz”ün (“Tanrım” adıyla da bilinen) unutulmaz “Yalnız Kullar”ı, Sertab Erener’in fıkır fıkır şarkısı “O Ye”, “İnsanız Biz”den “Atlantis”e Eurovision macerasında karşımıza çıkan şarkılar ve daha nicesi… Bunlara, Zülfü Livaneli için yaptığı “Nâzım Türküsü”nü de katalım. Başka söze gerek kalmaz sanırım…

Şarkıları çok söylendi, çok yorumlandı ama birini kenara ayırayım. Aylin Aslım, 2013 tarihli albümü “Zümrüdüanka”da bir Attila Özdemiroğlu bestesine yeniden can verdi: “Hasret”. Albüm sonrası Bir+Bir için yaptığımız bir söyleşide şunları söylemişti: “Sıkıştığımız yerde Attila Abi’den akıl aldık, o kadar basit triklerle küçücük müdahalelerle yolumuzu değiştirdi ki, işe yaradı. Başından beri ‘sertleşin, bu şarkı rock şarkısıdır’ deyip durdu, öyleymiş; bu şarkının meğer o gitarlarla söylenmesi, çalınması gerekiyormuş.”

Müzisyenliğinden söz etmedim. En zoru bu; anlatmakla bitmez. Bir yandan çok kolay çünkü kısaca şöyle özetleyebiliyoruz: Bütün enstrümanları çalardı. Erol Pekcan 6’dan Durul Gence 10’a, Dün-Bugün-Yarın’dan İstanbul Gelişim Orkestrası’na uzanan yolda çok durakta karşımıza çıktı Attila Özdemiroğlu. 1958 tarihli Ankara kökenli Jüpiterler, bunların ilki. Şanslıyım, sahnede çok izledim onu: Klavyenin başına geçtiğinde, trombonunu ya da flütünü eline aldığında nasıl harikalar yarattığına şahidim.
Memleket sinemasına emeği çok

Film müzikleri derseniz, yine “saymakla bitmez” kategorisine giren bir hat açmış oluruz. “Arkadaş”tan “Dul Bir Kadın”a, “Anayurt Oteli”nden “Arabesk”e, “Ağır Roman”dan “Celal Tan ve Ailesinin Aşırı Acıklı Hikâyesi”ne memleket sinemasının kalburüstü yapımlarında hep onun imzası var. Altın Mikrofon dahil pek çok ödülle desteklenen besteler üstelik bunlar.

Dahası da var elbette ama zaman kısıtlı, yer dar. Sadece müziği değil kavgasıyla da yanımızda olan Attila Özdemiroğlu, tanıdığım o şahane insan artık yok. Acısı çok taze. Bugün farkına varmayacağız belki ama giderek derinleşen ve büyüyen bir boşluk yaratacak onun yokluğu. Bir gün, Mazhar gibi şu soruyu soracağız: “Kaç kişiydik o zaman, bak kaç kişi kaldı şimdi…”

Türkiye sinemasının kült filmlerinin unutulmaz müziklerinde hep Özdemiroğlu
imzası vardı.

Kaynak: Birgun.net