Takvimler 11 Mayıs 2013’ü gösteriyordu. Reyhanlı’dan iki ayrı bombalama haberi geldi. 52 kişi ölürken 146 kişi yaralandı. Bu katliam, sonraki üç yıl boyunca devam edecek bir katliamlar serisinin başlangıcı olacaktı. “Yayın Yasağı” kavramıyla da yaygın olarak o katliamdan sonra tanıştık. Otorite tüm haberlerin tek bir filtreden geçmesini istiyordu. Bugün yakın geçmişteki katliam listelerinin bazılarında bile göremediğimiz bir katliam bu. 2015’ten 2016’ya dek o kadar çok bombalı saldırı oldu ki, Reyhanlı ister istemez gölgede kaldı. Oysa şu an iflas ettiği söylenen, hatta resmi ağızlar tarafından bile nedamet getirilen dış politikanın ilk sonucuydu. Peki o zaman nasıl karşılanmıştı? O günlerde yazdığım yazılardan da yararlanarak bazı gerçekleri hatırlatmak isterim bu haftaki Köşe Vuruşu’nda.

Köşe yazarları ne diyordu?
Hepsini tek tek yazmaya yerimiz yetmez. O günlerde özellikle yandaş yazarlar, Suriye politikasıyla ilgili her eleştiri ve uyarıyı tek bir soruyla cevaplıyordu; Esad’çı mısın? Başka bir seçenek yoktu yani. Işid’in Türkiye’ye sızması ve sınır güvenliğiyle ilgili ilk endişeler yine o günlerde başlamıştı. Bu yöndeki eleştireler için üretilen argümansa “insani” görünümlüydü ama iyi niyetli değildi. “Ölümden ve katliamdan kaçan insanlara sırtımızı mı dönseydik?” diyorlar, başka bir şey demiyorlardı. Takip eden günlerde IŞİD’in Türkiye’deki yapılanma ve faaliyetleriyle ilgili pek çok haber yapıldı. Tüm o haberler görmezden gelindi. Işid Türkiye’nin içine yavaş yavaş yerleşti. Nihayetinde onlar Esad’ın (Esed diyorlardı o günlerde) zulmüne karşı savaşan öfkeli çocuklardı.

“Medya Reyhan’lıdaki yayın yasağını nasıl ‘para’lize etti?” diye ironik bir soru sormuştum. Çünkü sadece para konuşuyorlardı: Esad bomba parası verdi, devlet bölgeye para gönderdi, efendim bu etkili dış politikamızın maliyeti vs. vs. Maliyeti gördünüz mü şimdi, ‘Para’nız bu kanı, bu acıyı kesebilecek mi?

Suriye ‘para’sı vurgusu
Reyhanlı saldırısının ardından yayın yasağına rağmen Bugün, Habertürk, Hürriyet, Sabah, Yenişafak ve Vatan gazetelerinin manşeti aynıydı. Bombaların parasının Esad’dan geldiği vurgusu, katillerin Suriye’ye kaçtığı gibi detaylar birbirine benzer vurgularla sunuluyordu. Hürriyet gazetesi “Bombalara Esad parası”, Habertürk gazetesi “130 bin liraya 50 can” başlığıyla olayın parasal boyutuna giriyor ve habere inandırıcılık katıyordu. Habertürk ekonomi haberi gibi sunmasına rağmen diğerlerine göre daha dürüst davranıyor ve haberini Emniyet raporuna dayandırdığını manşet altı spottan duyuruyordu. Zaten olaya belirli bir mesafeden bakan herkes, bu haberin tek bir elden yazıldığını görebilirdi, ama her nedense diğer gazeteler “özel haber” gibi sunma uyanıklığını marifet saydı. (15 Mayıs 2013 tarihli Köşe Vuruşu yazısından) Yaygın medyadan başka bir ihtimalin dillendirilmesine izin verilmedi.

Maliyet meselesi
O günlerde henüz AKP iktidarıyla köprüleri atmamış Cengiz Çandar ise olayı hemen çözmüştü: “Reyhanlı’daki patlamaları ve şimdiye dek herhangi bir benzeri olayda görülmemiş yükseklikteki can kaybını, Ortadoğu politikasında ‘etkili bir aktör’ olmanın ‘kaçınılmaz maliyetlerinden biri’ olarak görmek gerekiyor” diyordu yazısında. Onlarca insanın hayatına mal olan katliam “kaçınılmaz bir maliyet” diye özetlenivermişti. Cengiz Çandar o günlerde olanları çok normal karşılıyor olsa gerek şöyle devam ediyordu: “Türkiye’nin ulaştığı gelişme düzeyi ve uluslararası sistemin içine girdiği kalıp, Ortadoğu’da ‘etkili bir aktör’ olmaktan öteye ona bir şans tanımıyordu.” Bugün yaşadıklarımıza bakılırsa Cengiz Çandar’ın ölçeğinde epey gelişmiş gibiyiz. Gerçi şimdi sorulsa bambaşka şeyler sıralayacaktır ama Reyhanlı gibi acımasız bir saldırının ardından bunları yazmıştı. Bir “Ortadoğu Uzmanı” olarak perspektifi buydu. Bugün Çandar’la külahlar değişilmiş olsa da, iktidar medyası da onunla aynı bakış açısına –belki biraz gururla- sahipti.

Reyhanlı’nın ardından olayın gerçek failleri ve dış politika sorgulanmazken medya şu haberlerden geçilmiyordu: “Reyhanlı’ya 7,5 trilyon lira para gönderildi”, “Esnafın vergi ve sigorta ödemelerine 1 yıl erteleme getirildi.” Güya yaralar hızla sarılmıştı. O yara, bazen derin, bazen ince ince kanamaya devam etti. Son bir yıldır da sürekli canımızı yakıyor. Yayın yasağının sadece “kanlı görüntüler paylaşılmasın” diye getirildiğini sanan ve buna inandırmaya çalışanlar Reyhanlı’yı unutmasın. Orada yayın yasağının da yardımıyla başka bir gerçeklik inşa edildiğini unutmasın. 15 Mayıs 2013 tarihinde bu köşeden “Medya Reyhan’lıdaki yayın yasağını nasıl ‘para’lize etti?” diye ironik bir soru sormuştum. Çünkü sadece para konuşuyorlardı: Esad bomba parası verdi, devlet bölgeye para gönderdi, efendim bu etkili dış politikamızın maliyeti vs. vs. Maliyeti gördünüz mü şimdi, ‘Para’nız bu kanı, bu acıyı kesebilecek mi?

Kaynak: Birgun.net