“Darbeyle mücadele” için çıkarılan yasalarla, tiyatro oyuncularının görevden alındığı bir dönemden geçiyoruz. Belli ki sadece darbeyle değil, aynı zamanda “perdeyle mücadele” edecekler.

Şehir Tiyatroları’nda yaşanan bu garabetin ardından Devlet Tiyatroları’nın da (DT) durumdan vazife çıkardığını öğrendik. Bale, opera ve korolarda da listelerin hazırlandığı ve çok sayıda sanatçıya soruşturma açılacağı söyleniyor.

DT Genel Müdür Vekili Nejat Birecik de, darbe girişimini kast ederek, “bu menfur saldırıdan bağımsız hareket edemeyeceğini” buyurmuş. “Yerli ve milli” tiyatro sezonu açmaya hazırlanan Birecik’in emriyle Devlet Tiyatroları’nın yeni dönem programından yabancı oyunlar çıkarılmış.

Çok merak ediyorum, yabancı oyunları, darbe girişiminin arkasında aranan “yabancı güçler”den falan mı sayıyorlar? 2015-16 sezonundaki Devlet Tiyatroları programını inceledim, malum hepsi alçak darbe girişiminden önce sahnelenmişti.

Darbeciler, o programdaki hangi oyundan etkilendiler acaba... George Orwell’in “Hayvan Çiftliği”? Shakespeare’in, pardon yerli ve milli söyleyecek olursak Şeyh Pir’in “Macbeth”i mi halk düşmanlarına darbe için ilham verdi?

***

Eksik bir şey mi var?

30 Ağustos Zafer Bayramı törenleri geçen sene terör nedeniyle, bu yıl da “darbe” gerekçesi eklenerek edildi. 3. köprü ise gösterişli bir törenle açıldı. “Dosta gurur düşmana dert olsun” havasındaki açılışın protokolünde ilginç detaylar vardı.

Hükümetin darbeden önce de, sonra da “tapu kadastro müdürüyle aynı seviyede olacak” dediği Genelkurmay Başkanı Akar’ın, dar kadrajlı fotoğrafta ne işi vardı? Açılan askeri üs falan değil ki...

Hayır, Tapu Kadastro Genel Müdürü şart değil, Karayolları Genel Müdürü’nün de olmadığı sahnede bir Genelkurmay Başkanı? İkinci detay, ülkenin en büyük kentindeki en görkemli yatırımın açılışında, Diyanet İşleri Bakanı’nın bile olduğu sahnede neden Belediye Başkanı Topbaş eksikti? Belli ki birileri “Kadir Abi” için “eksik olsun” demiş.

***

Gerçekçi olun, imkânsızı isteyin!

KHK’larla yönetilen memleketimizde işlevsiz kalan Meclisi’mizin pek yoğun Başkanı İsmail Kahraman...

Çıkıp, tarihin en önemli devrimci liderlerinden birine “eşkıya” dediniz. Onun sembolleri “benim gencimin yakasında, göğsünde olamaz” diye gençlere ayar vermeye kalktınız.

Buraya kadar sorun yok diyemeyeceğim. Ama bu sözleri ayak üstü, yanlışlıkla, gizli bir telefon konuşmasında sarf etmediniz.

Rize’nin fethi törenindeki konuşmanızda vardı bu cümleler.

Tepki üzerine ne yaptınız? Başında (!) olduğunuz kurumun basın bürosuna çark tadında bir açıklama yaptırdınız:
“Küba sosyalist devriminde yer alan bir şahsın değil, tarihimizdeki binlerce kahramanın örnek alınabileceği tavsiye edilmiştir.”

“Eşkıya” sözünü neden kullandınız o zaman? Birine hakaret etmeden tavsiye veremiyor musunuz?

Che’nin “Gerçekçi ol imkânsızı iste” deyişinden hareketle söyleyelim: Delikanlı olun, ciğerimizi yiyin.

***

İndim havuz başına, ilan çıktı karşıma

Geçen hafta 3. köprü açılışı öncesinde yaşanan ilan şantajını anımsarsınız. Bu köşede de “İlan varsa sürmanşet, yoksa çift sütun” başlığıyla yayınlanmıştı. Güneş gazetesi, açılış öncesi ilan almayınca müteahhit firmaya “İsveç dostu” diye çakmıştı. Açık açık ilan alamadığından şikayet ederek hem de.

Havuzun huyu kurusun, bu alandaki tek örnek Güneş değilmiş. Çok çarpıcı bir “çark” da Sabah cephesinde yaşandı.

Darbeden hemen sonra Sabah gazetesinin finans sayfasında manşet: “Ak Yatırım’dan kara propaganda.”

24 Temmuz tarihli habere göre şirket, yatırımcılara gönerdiği e-postada “Erdoğan’ın darbeden haberdar olduğu” ifadesini “bir iddia da bu” diye rapora eklemiş.

24 Temmuz Pazar günü yayımlanan bu haberin devamında ne mi oldu? Sabah’taki haber bıçak gibi kesildi... Geçen pazar (28 Ağustos) Sabah’ın aynı finans sayfasını incelerken bir de ne göreyim? Tesadüf bu ya, Akbank’ın yatırım ilanı.

Faredir fare.

Kaynak: Birgun.net