Rus uçağını düşürdüler ve hemen arkasından NATO’ya müracaat ettiler, “Burası aynı zamanda NATO hava sahası, bizi koruyun” diyerek.

Dertleri NATO üzerinden ABD ile Rusya’yı birbirine düşürmekti; zira her iki devlet de PYD’yi meşru bir kuruluş addetme konusunda birleşiyorlardı.

Kürt düşmanlığı diyeceksiniz; ama aslında ondan daha fazlası: Cumhuriyet’in ulus-devlet takıntısı ötesine geçip özyönetim, yani ulus-aşan bütünsel demokrasi yönünde yol alma ihtimali karşısında kapıldıkları panik.

Molla/ilkel/neoliberal kapitalizmin çavuşluğuna soyunmuşluğu ölçüsünde ne Kürt’le ne de Yahudi’yle bunların bir sorunu olmaz: Yaşasın Barzani ve aynı zamanda da “Kobane, düştü, düşüyor” kına yakmacılığı.


Neo-liberalizmin periferik çavuşluğu, bunların ortak yolu, ortak vizyon ve misyonu. İsrail, tabii çok daha şahsiyetli.

Bizdeki çavuş, kendisini herkesten çok daha kurnaz zannediyor; patronuna diyor ki, “Ben senden daha fazla senciyim”; çiftlik halkının karşısına da “Bak, ben patrona herkesten yakın ve güçlüyüm; sen başkalarına bakma, bana biat et, patronla meseleleri senin lehine en iyi ben çözerim” rolünde çıkıyor; tabii hep Şam’daki bilmemne camiinde Cuma/Fetih/Şükür namazı kılabileceği ümidiyle.

Neredeyse 20 yıldır tekrarlıyorum, en başta da BirGün’deki yazılarımda: Siyasal İslamcının ılımlısıyla radikali arasındaki mesafe, aynı bir fotoğrafın negatifi (arabı) ile pozitifi arasındakinden daha fazla değildir. Miting meydanına dantela süslü kefenlileri çıkartanla, çiğ çiğ insan yüreği yeme gösterileri düzenleyen Nusracı arasında hiçbir fark yoktur; tabii Yezidi ve Alevi/Nusayri kadın ve çocuklarını pazarlayanla “bir defadan bir şey olmaz” diyen Ensar’dan beslenme utanmaz arasında da.
“Sistem fiilen değişti, bekleme odasına alındı, mevzuatı bir kenara atın, anayasa ne söylerse söylesin…” diyerek kendi meşruluk temellerini yok eden iktidarın, kendisinden daha gayrimeşru bir gösteriye ihtiyacı vardı: Kontrollü saldırganlık ve kontrollü kaosun ardından kontrollü ‘darbe’nin de önünü açtılar.

‘İdam da idam’ diye bağırttıkları ise, Antik Roma’da yöneticilerin aç, işsiz ve umutsuz kitlelerin zengin ve seçkinler için tehlike arz eder hale geldiklerinde ‘panem et circenses’ (aş/ekmek ve de sirk oyunları/eğlenceleri) diye bağırtıp sucuk-ekmek/bir dilim börek karşılığında arenalara topladıkları ve gladyatör dövüşleriyle kendilerini yarınlarını düşünmekten uzaklaştırmak için yenilen gladyatörün ölümünü seyrettirdikleri canlı birikintileri.

Bu arada şunu da ekleyelim: Cumhuriyet, kelime olarak République (res-publica/herkese eşit derecede ait ve açık olan şey)in çok yanıltıcı bir tercümesi; zira, ‘cumhur’ insan topluluğu/kitle/birikinti anlamına geliyor ve de Erdoğan “Ben cumhurun başıyım” derken bu açıdan haklı, ama başkanı olduğu şey kesinlikle ‘république’ değil.

Kaynak: Birgun.net