BERNA ATAOĞLU [email protected]

‘’ ve ne zaman ki sen kendi halkının dilinden konuşursan halkın büyür çünkü halkın senin kelimelerinle yaşar’’.

Kelimeleri, dilleri, kültürleri, hayatları yok edilmeye çalışılan halkların ortaklığı, dünyanın hangi coğrafyasında olursa olsun hissedilenlerin benzerliği üzerine bir kitap, Galisyalı yazar Sechu Sende tarafından yazılan ‘’Rüyalarımda bile dilimi kaybetmeyeceğim.’’ Zamansız mekansız bir atmosferde masalsı öykülerle oluşturulmuş olmasına rağmen yanı başımızda yaşanan gerçekliğin ta kendisini anlatan bu kitaptan hareketle Destar Tiyatro ‘’Dil Oyunları’’ projesini hayata geçiriyor. Mirza Metin tarafından tasarlanan bu projenin ‘’ Merheba’’ ve ‘’ Çena Dengizi’’ isimli oyunlardan sonraki üçünçü oyunu, Pelin Temur tarafından yazılan ‘’ Dil Kuşu’’. Ayşenil Şamlıoğlu’nun sahneye koyduğu oyun Tülin Özen tarafından oynanıyor.

Sechu Sende İspanya’da yaşayan bir Galisyalı. Hayatının ilk 16 yılını Galisyancayı kullanmayarak, konuşmayarak geçiriyor. Çünkü kendi dilinin önemsiz olduğuna inandırılıyor. Fakat sonra Galisyancanın da diğer diller gibi olması gerektiğine karar veriyor. Dile verilen önemle birlikte kültüre, halka sahip çıkmanın yaratacağı zenginliği fark ediyor ve bilinçli bir şekilde kendi dilini kullanmaya başlıyor.Devletlerin, dilsel çoğulculuğu değil tek tipleştirici politikaları destekleyici eğilimleri olduğunu ve bu nedenle de Galisyanca veya Kürtçe gibi dillerin, bilim kültür veya ekonomik ve sosyal gelişim için yeterli olmadığına inandırılışımızı fark edelim istiyor Sende. ‘’ Rüyalarımda bile dilimi kaybetmeyeceğim ‘’ kırkı aşkın kısa fakat bir o kadar çarpıcı öyküden oluşan bir kitap. Fantastik öğeler barındıran öyküler dil, kelimeler, iletişim, kültürlerin devamlılığı, baskı unsurlarının yaratmaya çalıştığı asimilasyon, bu asimilasyon çabasına halkların tepkisi gibi bir çok konuyla hesaplaşma sürecine girmemizi sağlıyor. Pelin Temur’un öykülerdeki genel atmosferi temel alarak yazdığı ‘’ Dil Kuşu ‘’ isimli metinse dilini bulma ve ona sahip çıkma serüvenindeki bir kızın hikayesine odaklanıyor. Bir masal yazıyor Temur. Rüyasında ninesini gören küçük kız, ninesinin isteği üzerine dağlar, köyler, insanlar aşıyor. Zorlu, yorucu, tehlikeli bu yolculukta inancı, sevgisi, güvenirliliği sabrı sınanıyor ve tüm sınavlardan geçiyor. Nenesinden kendisine kalan mirası yaşatmayı başarıyor. ‘’Kim bilir düş nedir gerçek nedir’’ vurgusu yaparak yaşananların bir masal dünyasında kalmasını engelleyen Temur; benzer serüvenin, çekilen acıların, yapılan mücadelenin gerçeklikteki izdüşümleri üzerine düşünmemizi sağlıyor.

Ayşenil Şamlıoğlu sahnelemede masal atmosferini ön plana çıkarıyor. Beyaz, keskinlikten uzak çizgilerle biçimlenmiş kumaşlarla oluşturulan dekor, kostüm, ışık ve gölge oyunları, oyunculuk biçimi bu atmosferi destekliyor. Dünyanın herhangi bir yerinde herhangi bir kız çocuğu olabilir sahnede gördüğümüz. Zenginleşmeye, büyümeye ve bu yolda önünde engel oluşturabilecek her şeyi yok etmeye, kandırmaya programlı bir zihniyetle baş etme sürecinin zorluğuna ve bu zorlu süreçte kadınların rolünün önemine vurgu yapılıyor. Ritüelistik öğeler de kullanılarak performatif bir anlatım gerçekleştirilmiş. Oyuncu Tülin Özen bazen masalın dışına çıkıp bize anlatıyor bazen masalın içine girip bize yaşatıyor. İzlerken özdeşleşme ve yabancılaşmayı bir arada deneyimliyoruz. Müzik ve ışık kullanımı duygusallığı ön plana çıkaracak şekilde tasarlanmış. Yaklaşık bir saat süren ‘’Dil Kuşu’’ Şermola sahnede seyircisiyle buluşmaya devam ediyor.

Önce Boşluk, Sonra Oyun, Sonra yine Boşluk: "Mutfak Söyleşileri "

Oyun oyun içinde, izliyoruz, izleniyoruz: "Hamlet"

Kimliğini kaybetmeye zorlanan kadınlar üzerine bir oyun: Lena, Leyla ve diğerleri

Deliliğimizi yüzümüze vuran oyun: Bir Delinin Hatıra Defteri

Çarşı'da bir müstehcen oyun: "Günlük Müstehcen Sırlar"

Kaynak: Birgun.net