DERYA AYDOĞAN

Oyuncu ve yönetmen Selen Uçer ile Türkiye sinemasında kadının yeri ve ne yapılması gerektiğini konuştuk. “Böyle gelmiş böyle gider demekle olmaz” diyen Uçer, “Bunun değişmesi için de önce herkesin kendi hakkını koruması gerekiyor”ifadelerini kullandı. Sistemin insanları kalıba sokmaya çalıştığını da vurgulayan Uçer, oyuncunun kalıba girmeden her rolü oynayabilmesi gerektiğini belirtti.

» Ece Temelkuran’ın kitabı Bütün Kadınların Kafası Karışıktır ile yönettiğiniz oyun arasında nasıl farklar var?
Kitapta ve oyunda ana karakter aynı. Oradaki kadın söylemini aldık ve biz yorumlamış olduk. Kitap nerdeyse 20 yıl önce yazılmış. Genç kadının söylemlerini alıp, kendi hayatımdan öğrendiğim şeylerle ve 4 farklı karakterle, bugünden bir yaşam öyküsü anlatmaya çalıştım. Ece zaten benim dostumdur ve hep paralel takip ettiğim biridir. Onunla yola çıktık, Seray Şahiner ilk uyarlamayı yaptı, ben de kendimden bildiğim bir hikâyeyi bu çizginin içine koydum ve bu oyun oluştu. Bizim oyun, esinlenerek bir yeniden yazım oldu aslında.

‘Kurusıkı’ kadının konumunu sorguluyor

» Kurusıkı’da sektörünüzle ilgili bir oyunda oynuyorsunuz ve “Adalet kadını sevmez” cümlesiyle dikkat çeken bir oyun...
Kurusıkı’da da ironik olarak kadına laf ediliyor. Bir oyuncu kumpanyası çok iyi niyetli değiller ve bir kadına kumpas uygulanıyor. “Adalet kadını sevmez” lafını inanın, kulisten hep dinliyoruz. Öyle günler yaşıyoruz ki, bütün bu cümleler çok hassas. Levent Kazak tabii ki Türkiye’de her gün 3 kadın ölüyor diyerek yazmış. Yani “Gülüyoruz ağlanacak halimize” gibi bir sarkastik eleştirisi var. Çok umutlu konuşamayacağım bu konuyla alakalı. Bu lafı duyduğunda seyirci gerçekten mi gülüyor yoksa her şeyin farkında olarak ironik mi gülüyor? Umarım bizim düşündüğümüz gibidir.

»Oyundaki, “Eve adamı sen aldın ve başına geleceklerden polis seni sorumlu tutar” cümlesi de, aslında bizim sokakta her gün karşılaştığımız bir yargı maalesef.
Evet. Mesela Değer Deniz cinayet var. O kadar korkunç bir hikaye ki. Oyunda aslında farklı bir tarz içinde bu ülkedeki kadının konumu ile ilgili sorgulama var. Benim için şey enteresan, bir kadın oyununun içinde olup bir yandan da Kurusıkı gibi aslında daha erkek oyunlarının içindeki kadın konumunda bir rol oynamam, hem çok hoşuma gidiyor hem de bunun beni dengelediğini düşünüyorum. Sanki iki ayrı kulvarda farklı üsluplarla aynı yönde eleştiri yapılıyor diye düşünüyorum.

»Yaşananalardan dolayı kadın oyunları da çoğalıyor. Daha çok ses çıkıyor sanki. Ne düşüyorsunuz bu konuda?
Birbirinden de güç alıyor insanlar. ‘Bunu benim de anlatmam lazım’ diyerek harekete geçiyoruz. O yüzden kadın hikâyeleri çoğaldı. Şu anki durum bu ülkede kadın açısından o kadar problemli ki tabii ki oraya yoğunlaşmak lazım. Bir yandan da eşit bir yerden de anlatsak hikâyeleri gibi bir durum var ama henüz orada değil ülkedeki durum.

» Bir kadın oyuncu ve yönetmen olarak sektörle ilgili bir oyunun anlatıldığı Kurusıkı’nın içindesiniz. Sektörle ilgili istemeyerek yapmak zorunda olduğunuz şeyler oluyor mu?
Tabii oluyor. Çok erkeksi bir söylem var sektörde. Ben kişisel hikâyeleri bilmiyorum alakam bile yok ama mesela geçenlerde Nurgül Yeşilçay’ın söylediği şey doğru bir şeydi. Bunu hepimiz biliriz. Bunun değişmesi için de önce herkesin kendi hakkını koruması gerekiyor. Yoksa ‘böyle gelmiş böyle gider’ ile bu iş olmaz. Bu nasıl değişecek bilmiyorum çünkü bu ülkeye çok eski bir miras var, ta Yeşilçam’dan kalan. Televizyon da onun devamı zaten. Sinemada ise biraz daha farklılaşabiliyor durum. Atıf Yılmaz, Lütfi Akad ya da Metin Erksan gibi özel isimler dışında kadına bakış açısı çok ikincil olmuş. Ya arzu nesnesi ya kötü kadın ya da anne rolleri var. Tabii istisnalar dışında. Dolayısıyla bu mirası setler hala yaşıyor.

Sistem bir kalıba sokmaya çalışıyor

»Bazı kadın oyuncular ‘güzel kadın’ ayrımından da şikâyetçi...
Kadınların görünüşlerinin altındaki hikayeler tüm dünyada var ama biz de daha yavaş oluyor her şey. Daha fiziği önde olan işler de var hikâyelerin anlatıldığı işler de var. Kadınların daha doğal halleriyle var oldukları bir sürü televizyon dizisi de var yurt dışında ama bir yanda güzel kadınların olduğu işler de var. Biz de hikâyelerin anlatıldığı işler daha yavaş yavaş geliyor. Ben mesela şey durumunu yaşadım ‘Güzel kadın mı? komik kadın mı?’. Komik olmak için çok güzel, esas kız olmak için yeterince bilmem ne değil! Seni bir kalıba koymaya çalışıyor sistem. Oysa oyuncu dediğin değişen kişidir. Bir rolden başlayıp hep aynı rolü oynamak gibi bir şey değil oyunculuk. Bu şu rollerin adamı yerine, ben hep farklı şeyler yapmak için uğraştım ama o da anlaşılmayı biraz zorlaştırdı galiba. Televizyonda güzel işler de oluyor. Kalitenin artması, sürelerin kısalmasıyla doğru orantılı. Tüm dünya güzel ve estetik olanı seviyor, biz de öyleyiz zaten ve bu normal bir şey. Önemli olan onun içini doldurmak.

» Yazdığınız yeni bir şey var mı?
Ben değişik dönemlerimde, özellikle oyuncu olarak nefes almam gerektiği dönemlerde, hep yazmışım. Amerika’da bir oyun yazmıştım ve oynamıştım. Bir tane de bir türlü oynanamayan bir oyunum var. Ben aslında yazarak oynuyorum. Bütün Kadınların Kafası Karışıktır’da bu sefer kalemimle oynamış oldum. Ben öyle görüyorum. Daha geride durmak ya da ileride durmak ama aslında ben bir iş yapıyorum. Oyuncu kafasıyla yazıyorum yazdığım zamanda. Şimdi bir prova başladım zaten.

»Hangi oyunun provasına başladınız? Başka şeyler de var mı?
Şimdi Mehmet Ergen ile İstanbul Tiyatro Festivali için bir projedeyim. Elif Şafak’ın ‘Baba ve Piç’ ‘i ni yapıyoruz. Sezona da yeni projeler var ama kesinleşince paylaşayım, büyüsü kaçmasın. Bu yıl sanırım televizyon işleri de var.
Bakalım...

Kaynak: Birgun.net