Ortadoğu’nun bugün içinde bulunduğu durumun nedenlerinden birisi olarak değerlendirilen Sykes-Picot Anlaşması’nın 100. Yıldönümüydü dün. Söz konusu anlaşma dönemin büyük emperyal gücü İngiltere ile onunla her alanda rekabet içindeki Fransa arasında gerçekleşen paylaşımın belgesidir.

Osmanlı İmparatorluğu’nun dağılmasının ardından Ortadoğu’nun paylaşımına ilişkin, İngiltere ile Fransa arasındaki sorunlar bu anlaşma sayesinde halledildi. Bu uğursuz anlaşma aslında, söylenegeldiği gibi Ortadoğu’da sınırları yeniden çizmiş değil. Ne halta yaradığı konusunda bilginin net olmasında yarar var. Sınırlar, paylaşımı yaptıktan sonra, sömürgeleri haline getirdikleri bölgelerde İngiltere ile Fransa tarafından çizildi. Anlaşma elbette masuımdur anlamına gelmez bu. Sykes-Picot sınırların çizilmesinin değil “paylaşım”ın anlaşmasıdır. Böyle bilinmelidir.

Büyük Lenin oyunu bozdu

I. Dünya Savaşı sırasında yani 29 Nisan 1916'da, şu son zamanlarda sık sık konuşulmaya başlanan Kut'ül Ammare Kuşatması sonrası İngiliz kuvvetleri Osmanlı ordusunca yenilgiye uğratıldıktan 17 gün sonra imzalanmış bir anlaşmadır bu. Osmanlı’nın İngilizleri dize getirmesi görüldüğü gibi bir “zafer”e yol açmamış, emperyal planların hayata geçirilmesini engelleyememiştir. İngiliz emperyalizmi, Mekke Emiri Şerf Hüseyin ile İngiltere’ye bağlı bir Arap devleti kurulmasında, Sykes-Picot Anlaşması’ndan önce bir anlaşma daha yapmıştı.

Fransa’nın İngiltere’ye bu anlaşma nedeniyle tepki göstermesi üzerine bu kez Çarlık Rusyası’nın da onayıyla Sykes-Picot Anlaşması imzalanmıştı. Anlaşma aslında gizli tutulacaktı. Rusya’da 1917 Ekim Devrimi gerçekleştiğinde devrimin lideri Lenin anlaşmayı reddetmiş, dünya da bu sırrı Lenin sayesinde öğrenmişti.

Yalancı Sykes ile “parmağı”

Anlaşmaya adını veren iki kişiden biri olan, kısaca Mark Sykes olarak bildiğimiz Sir Tatton Benvenuto Mark Sykes ilginç bir zattı. Aristokrat bir aileden gelen, Muhafazakar Parti’de politika yapmış bir asker ama, hem gezgin hem de diplomat olarak da tanınıyor. Diplomatlığı nasıl elde ettiği konusunda bir ipucu mudur bilemem ama İngiltere Dışişleri Bakanlığı’ndaki kariyerine bakanlığa kendisini “Osmanlı uzmanı” olarak yutturarak başlamıştır. Oysa ne Türkçe biliyordu ne Arapça, ne de sık sık gittiğini söylediği Ortadoğu’dan herhangi bir dil. Dönemin İngiliz politikasına uygun olarak, Osmanlı’nın toprak bütünlüğünü savunmanın İngiltere’nin çıkarlarına daha uygun olduğunu savundu uzun süre.

İngiltere’nin Osmanlı toprak bütünlüğünden yana olma politikası, Osmanlı’nın Almanya’yla ittifaka girmesi nedeniyle değişince, aynı bölgede gözü olan Fransa ile anlaşma gereği ortaya çıktı. Sykes’i Dışişleri Bakanlığı’na çağırdılar. Bir bölgenin kaderinin belirlendiği o binada elindeki haritayı masaya serip, parmağıyla Akka’dan Kerkük’e kadar bir çizgi çekti. Hepsi bu. O çizginin kuzey bölgesi Fransa’ya, güneyi de İngiltere’ye kalmış oldu. O parmağın sahibi Sykes fazla yaşamadı, İspanyol nezlesinden öldüğünde 39 yaşındaydı.

Fransız diplomat François George-Picot, Sykes kadar parlak sayılmazdı. Onu anlatan kitaplar İngilizlerden ölesiye nefret eden bir Fransız milliyetçisi olduğunu söyler.

Bu anlaşma iki ülke arasındaki sorunları çözemedi elbette. Rekabet, güvensizlik, espiyonaj her şey gırla devam etti haliyle. Anlaşmayla doğrudan bağı var mıdır bilinmez ama imzalanmasının üzerinden fazla zaman geçmeden 5 Haziran 1916’da Şerif Hüseyin liderliğindeki Arap isyanı baş göstermiştir. Bizim sağcı çevreler bunu “Araplar bizi arkadan vurdu” diye açıklamayı çok severler. Kiminle iş tutulduğu elbette önemlidir ama bağımsızlık için yapılan bir kalkışmanın böyle değerlendirilmesi milliyetçi bencilliği kuşkusuz.

İngiliz’de oyun çok ama. Bölgeyi Fransa ile beraber paylaşan İngiltere, Şerif Hüseyin’e de bir Arap devleti kurma sözü vermişti. Ama o söz tutulmadı, Fransa kızdırılmasın diye Sykes-Picot Anlaşması hayata geçirilmeye çalışıldı. Şerif Hüseyin’in emperyal bir güçle dans ederken o gücün çaldığı müzikle bilmediği bir dans yapması böyle olmuştur. Anlaşma gereği Suriye, Lübnan Fransa’nın olmuş, diğer topraklar da İngiltere’nin. Çok değil bir yıl sonra İngiliz emperyalizmi Balfour Bildirisi ile Siyonist Yahudilere de Filistin’de toprak vaadinde bulunacaktır.

“Arap Baharı” ha?

Sykes-Picot Anlaşması’yla bölgeyi karmakarışık hale getiren İngiltere, Fransa dahil batılı ülkelerin Arap Baharı” denen süreci desteklemeleri de pek bir gülünçtü gerçekten. Nasılsa artık önceleri kurulduklarında birer palavra devletçikler olan yapılar şimdi bölgede hala “devletler” tabii. Onları ortadan kaldırmaktansa, yine kendilerine bağımlı, en azından kendileriyle uyumlu devletçikler halinde tutmak için bölge halkının mevcut yönetimlerden duyduğu memnuniyetsizliği kendi çıkarlarıyla birleştirerek Arap Baharı’na verdikleri destek tabii ki ters tepti. Başta Suriye ile devlet dışı birçok oluşum, Kürtler başta olmak üzere, Sykes-Picot Anlaşması’nın böldüğü bölgede anlaşmayı geçersiz kılacak sonuçlara yol açtılar.

Anlaşma artık geçersiz tabii ki. Ama bu emperyalistler açısından üzüntü vericidir de kimi “sosyalistlere” ne oluyor anlamak güç. Neredeyse anlaşma geçersiz diye yas tutacaklar. Bunlardan biri, eski PDA’cı, “ABD Irak’a girmeseydi, Sykes-Picot çökmezdi. ABD’nin Irak operasyonu hataydı” diyor. Ortadoğu’nun “Arap Baharı”ndan önceki durumundan memnun olanların yakınmaları bunlar. “Bahar” sonrası sürecin belki de tek yararı gerçekten de anlaşmayı fiilen geçersiz kılmasıdır ama bölgede etnik, dini, mezhebi bir çok sorunu da ortaya çıkarmıştır. Anlaşma geçersizleşti diye üzülmek de sevinmek de bana yabancı duygular. Ortada ciddi bir belirsizlik var çünkü. ABD hiç olmadığı kadar zayıf durumda örneğin. Suudi palavra krallığının ABD’den yatırımılarını çekeceğini söyleyerek savurduğu tehdidi ciddiye alıp üç hafta içinde iki önemli temsilcisini Riyad’a yollayan ABD, Sykes-Picot Anlaşması’nın bitmesiyla ya da devam ediyor olmasıyla ilgili değil. Ortadoğu’da yönlendirici olan başta Suriye Direnişi olmak üzere, İran’ın politik gücü, Rusya’nın bu güçlere desteğidir.

Kürt gerçeği

Anlaşmayı geçersiz kılan etmenlerden biri de bölgedeki Kürt varlığıdır. Irak’ın eski sınırlarında kalmasına artık olanak yok. Orada bir Kürt Devleti kurulması ihtimali, ABD’nin de İran’ın da tüm karşı çıkışlarına rağmen gerçekleşmeye çok yakın. Suriye dengeleri lehine çevirdi ama eski Suriye’den farklı, küçük bir Suriye görme ihtimalimiz de var. Küçük küçük Sünni/Şii devletçikler de olabilir. Yani Sykes-Picot Anlşaması başka düzlemlerde varlığını sürdürüyor.

********

Sykes - Picot'ya alternatif Wilson haritası

Amerikan New York Times gazetesi, ABD Başkanı Woodrow Wilson tarafından hazırlanan ve Sykes-Picot Anlaşması’na alternatif olduğu belirtilen bir harita yayınladı. Gazete, “eğer harita böyle çizilseydi Orta Doğu kurtarılabilir miydi?” diye soruyor. Soru ilginç her şeyden önce. Wilson’un da diğer Amerikalıların da bu Sykes-Picot Anlaşması’nın Ortadoğu’yu kurtaramayacağını, açıkçası sorunları daha da derinleştireceğini kabul ettiklerini bir ifadesi bence.

Alternatif haritada da Osmanlı toprakları altı parçaya bölünüyor. Bunlar, İstanbul ve çevresini kapsayan İstanbul Devleti, diğeri İzmir Devleti, Ermenistan Devleti ( Kürdistan ve Erzurum da bu devlet içinde) Mezopotamya, Suriye ve Türkiye.

********

Anlatan en iyi kaynak

Hem Sykes-Picot Anlaşması hem de Ortadoğu’daki gelişmelerle ilgili olarak en sağlam kaynaklardan birisi bu kitaptır. Dönemin önde gelen politikacılarının görüşleri, tartışmaları da bu kitaptan okunabilir. Ortadoğu’yu, içinde bulunduğu karmaşayı, İsrail’in habercisi Balfour Bildirisi’ni, Filistin’i anlamak için önemli bir kaynak kitap.

Kaynak: Birgun.net