Yazar Orhan Pamuk, "IŞİD ve göçmen krizi Avrupa’nın elini kolunu bağladı, bütün değerleri unuttular. Bize bir dönem Suudi Arabistan’a baktıkları gibi bakıyorlar. Bizim istediklerimizi yapıyorsa içeride ne yaparsa yapsın! Göçmenleri filtrele, IŞİD’le savaşımızda yanımızda yer al. Biz de insan haklarını ihlal etmeni, gazetecileri içeri atmanı görmemeye çalışırız!" dedi.

Orhan Pamuk, yeni romanı 'Kırmızı Saçlı Kadın'la ve gündemdeki konularla ilgili Hürriyet'ten Çınar Oskay'a konuştu. Yeni kitabının Türkiye’nin otoriterleşmesiyle ilgisi olup olmadığına dair bir soruya Pamuk, "Bu tür şeyler hep tesadüf olur. Gittikçe otoriterleşen bir toplumdayız. Ne yazık ki buna seçmen de onay vermiş. Belki o karamsarlık etkili olmuştur. Ama bir yıldır yazıyorum, seçimden 2-3 ay önceydi. Otoriterlik ve bireylik bizim için bitmez konulardır." şeklinde cevap verdi.

Türkiye'nin durumunu nasıl gördüğünü sorulması üzerine Pamuk, "Kötü görüyorum, üzülüyorum da. İktidar partisi milletvekili olsaydım üniversite hocalarına bu kadar yüklenilmesinden rahatsız olurdum. Evet, metnin kusurları, eksiklikleri var ama artık imzalanmış. 'Ben sana bunu soracağım' diye bir toplum olmaz ki. Bu kadar göstere göstere öğretim üyelerini ezmek, hırpalamak, aşağılamak, 'Vatan haini' demek kabul edilebilir değil. Can Dündar’ın hapse tıkılması var. Ne diyebilirim ki?" şeklinde cevaplandırdı.

"MEVCUT OTORİTER, KÖTÜCÜL KAMPANYALARA HEDEF OLMAK"
"Ülkenin en önemli aydınlarından birisiniz. Çevrenizde hapse girenler, işsiz kalanlar, hatta saldırıya uğrayanlar oluyor. “Ben de bir şey yapmalıyım” gibi bir suçluluk duygusu hissediyor musunuz?" şeklindeki soruya ise Pamuk, şöyle cevap verdi: "Bazen romana kaptırırsın, birileri işten atılır, hapse girer, sen hiçbir şey yapmıyorsundur. Öyle suçluluk duyduğum dönemler oluyor. Ama inan, buna vakit kalmıyor. Durmadan mail geliyor, 'İmza verir misin' deniliyor; biri telefon ediyor, 'Orhan Bey bilmem kim hapse girdi, bana yardım eder misin' diye soruyor. Unutmama imkân yok. Ama mesela akademisyenlere gösterilen kaba, duyarsız şeyleri içime sindiremiyorum. Sen o kadar kötü davranırsan insanlar başka ülkelere gider. Öğretim üyesi yetiştirmek kolay mı?"

"MUHALİFLERİN YURTDIŞINA ATILDIĞI BİR ÜLKEDE YAŞAMAK ÇOK MU İFTR EDİLECEK BİR ŞEY?"

"Bütün muhaliflerin yurtdışına atıldığı bir ülkede yaşamak çok mu iftihar edilecek bir şey? Onu istediklerini düşünmüyorum. Sistematik olarak ne yaptıklarını bilmediklerini düşünüyorum. Öfkeye kapılıp kendi üniversitelerine zarar veriyorlar. Öğretim üyelerinin önüne bir metin geliyor. “Tamam, tamam” deyip tıklıyorlar. Çatışmalara üzülüyorlar, hükümete karşı bir şey yaptıklarını düşünüyorlar. Demokratik bir ülkede insanlar en son seçimi kazananın düşüncelerini papağan gibi tekrarlamak zorunda değildir. Demokrasi dediğimiz şey budur. Senin düşüncende olmayan birinden korkmazsın. “Aynı düşüncede olmadığım bir adam geldi, şimdi ne olacak?” diye düşünürsen orası demokratik olmaktan yavaş yavaş çıkar."

"Demokrasi ilkeleri üzerinden yapılan eleştiriler hâlâ anlamlı mı? Çok kafaya takılıyor mu bunlar sizce?" şeklindeki soruya Pamuk, "Beni o korkutuyor. Ama şunu da unutmayalım, kasım sonuçlarını öğrendiğim zaman bana benzeyen herkes gibi hayal kırıklığına kapıldım. Ama ilk defa mı? Çocukluğumda da Demirel vardı. İlk hayal kırıklığı yaşayan liberal, solcu ya da özgürlükçü ben miyim? Hayatımız böyle geçti! Ama bu sefer ölçüsü kaçtı. Yalnız Türkiye’de değil Rusya’da, Hindistan’da, diğer Asya ülkelerinde de seçmen için özgürlükler, hoşgörü, ekonomik büyümeden sonra gelen değerler. İnsanı kahreden gerçek bu. Ekonomik büyüme otoriterliği gizliyor. Putin onu da yapmadan sırf otoriterlik reklamıyla kazanıyor. Otoriterlik ekonomik büyümeye de mani olacak ve yavaş yavaş değişecek. Yanlış yaptığında seni kim uyaracak? Yanlışlar, sonunda ekonomiyi, büyümeyi, şunu bunu zehirlemeye başlayınca nereden çıkış bulunacak? Kasım seçiminde seçmen biraz da anarşiden korktu. 'Şimdi boş ver özgürlükleri. Ekonomiyi koruyan otoriter 'babamız' olsun, ne olursa olsun' dedi. İç açıcı bir sonuç değil. Gazetecilere baskı var mı? Fikirlerini rahatça yazabiliyor musun? Özgür müyüz? Seçmenimiz ne yazık ki böyle bakmıyor. Asya ülkeleri de böyle. Bu beni korkutuyor çünkü artık sadece Batı değil başka kültürler de dünyayı belirliyor. Onlar için özgürlükçülük en önemli değer değil." cevabını verdi.

"AVRUPA BÜTÜN DEĞERLERİNİ UNUTTU"
Avrupa’nın Türkiye ile ilişkilerinde demokrasi değerlerinin altını çizme hassasiyetinin ortadan kalktığının hatırlatılması üzerine Pamuk, "IŞİD ve göçmen krizi Avrupa’nın elini kolunu bağladı, bütün değerleri unuttular. Bize bir dönem Suudi Arabistan’a baktıkları gibi bakıyorlar. Bizim istediklerimizi yapıyorsa içeride ne yaparsa yapsın! Göçmenleri filtrele, IŞİD’le savaşımızda yanımızda yer al. Biz de insan haklarını ihlal etmeni, gazetecileri içeri atmanı görmemeye çalışırız!"

"Şimdi gündem başkanlık. Buna nasıl bakıyorsunuz?" sorusunu Pamuk şöyle cevapladı:"Zaten başkanlık sistemi gibi bir şey yaşıyoruz artık. Cumhurbaşkanı “Can Dündar’dan hesabını sorarım” diyor, hâkimler gereğini yapıyor. Bürokrasi, hukuk sistemi Cumhurbaşkanı’ndan fazlasıyla korkuyor. Sesini çıkaran yok. Bundan başka ne isteniyor, farkında değilim açıkçası."

"ROMAN YAZARKEN KENDİMİ KISITLANMIŞ HİSSETMİYORUM AMA KÖŞE YAZISI YAZDIĞIM ZAMAN BASKI GELECEKTİR"
Kültür ve sanat yasaklansa bile insanların dertlerini ifade edeceğini söyleyen Pamuk, şunları kaydetti: "15 yıllık ekonomik gelişim, bireyliğini önemseyen insanlar yarattı. İstediğin kadar kültürü, sanatı yasakla, onlar dertlerini ifade eder. En büyük sorun düşünce özgürlüğü. Özellikle gazetecilerin, politik yorumcuların özgürlüğü... Stalin Rusya’sı, 70’lerin Rusya’sı gibi sanatçının özgürlüğüne saldırı yok. Ama politik yorumcunun üzerine çok büyük bir saldırı var. Hükümetin çatıştığı yerler gazeteler. Roman yazarken kendimi kısıtlanmış hissetmiyorum. Ama her gün köşe yazısı yazdığım zaman baskı gelecektir."

"AVRUPA'NIN EN BÜYÜK HAPİSHANESİNİ AÇMAKLA ÖVÜNÜYORUZ"
Romanının Silivri Cezaevi’nde bitmesinin sembolik bir anlamı olup olmadığına yönelik soruya Pamuk, "Kahramanın İstanbul yakınlarında bir hapishaneye gitmesi gerekiyordu. Biraz araştırınca herkesin oraya gittiğini anladım. Muhalif gazeteciler, eski askerler, Kürtler, adi suçlular... Silivri’nin hayatımızda yeri var, durmadan Silivri’den bahsediyoruz. Eskiden FİTAŞ Sineması açılır, 'Avrupa’nın ve Balkanlar’ın en büyük sineması' denirdi. Şimdi Avrupa’nın en büyük hapishanesini açmakla övünüyoruz." şeklinde karşılık verdi.

"GERİLİM BİR KORKU, TATSIZLIK YARATTI"
Gerilimin, toplumu nasıl değiştirdiğine yönelik bir başka soruyu ise Pamuk, "Bir korku, tatsızlık yarattı. Türkiye’nin ikinci büyük muhalif gazetesinin editörü içeri atılmış. 'Her şey ne güzel' diyemiyorsun. Ben sadece edebiyat konuşsak diyen biriyim. Ama imkân yok artık. İnsanlığına sığdıramıyorsun. Can Dündar tutuklandığında, oturup romanını yazamıyorsun. Sorduklarında 'Bana ne' diyemiyorsun, demek istemiyorsun. Ne kadar berbat bir toplumda yaşıyor olursan ol bireysel mutluluğun önemli olduğunu söyleyebilme hakkına sahibim. 1970’lerde insanlar sokaklarda sinek gibi ölürdü. O daha da kötüydü diyebilirim. Şimdi Cumhurbaşkanı 'Vatan haini' diye bağırıyor. Ama hiç olmazsa sokakta ölen yok. Ondan da korkuyorum açıkçası. Ayrıca 'Hükümet değişsin, her şey güllük gülistanlık olacak' diyenlerden değilim. Toplumsal dönüşme yalnızca seçimle gelmez. Edebiyatla meşgul olurken, sinemaya giderken, sokakta yürürken, evimize şekil verirken, hayatta seçim yaparken de dünyayı değiştiririz. İnsanları daha fazla itip kakamazsın. Onun profesörünü, gazetecisini daha fazla aşağılayamazsın. Belki de çaresizlikten iyimser olmaya çalışıyorum."

Orhan Pamuk, ropörtajın sonunda 'Veba Geceleri' adını verdiği uzun ve tarihi bir roman üzerinde çalıştığını 2017 sonbaharında yayımlamak istediğini sözlerine ekledi. (CN)

Kaynak: Birgun.net