Gülşen İşeri - [email protected]

Kötü bir dönemden geçerken, sanatını her şeye rağmen devam ettirenler bugünlerde bize de umut oldu. Her sıkışmışlıktan bir ışık doğar ya, Aksine Tiyatro da öyle. Gezi Direnişi ile birlikte tiyatro oyunlarıyla ve kendi ekibiyle yola devam eden Aksine Tiyatro oyunlarından sonra kısa metraj filmleriyle de adından söz ettiriyor. 7 Mayıs’ta İşçi Filmleri Festival’inde gösterilecek olan İlker Köklük’ün yazıp yönettiği Birol Hanbayat’ın oynadığı İş filmi Aksine Sahne’nin önemli filmlerinden biri. Bir tersane işçisinin işsiz kalmasıyla bir pazar kahvaltısında tanıştığı karıncayla olan diyaloğunu anlatıyor.

Aksine Sahne’nin yaratıcılarından biri olan ve İş filmini yazıp yöneten İlker Köklük ile bir araya geldik. Hem tiyatroyu, hem Aksine Sahne’yi hem de sanatı konuştuk.

» Tiyatrodan sonra, şimdi de kısa metraj İş filmi. Toplumsal derdi sahneye taşımak zor değil mi?
Hayattaki duruşumuz da sanata bakışımız da böyle. Tiyatroyu kurma nedenlerimizden biri de bu. Oyunlarımızı yazarken şu temellerde ilerledik: Türkiye’de bugünün insanının yaşadığı dünyayı anlatmak. Amacımız daha büyük kitlelere, onların dertlerini anlatarak yolumuza devam etmekti.

» Sanattan uzaklaşılan bir yerde derdinizi sanatla anlatıyorsunuz.
Yol çizildi kendi içimde ve hep bugünün problemlerini anlatmaya başladık. Mesela “Aradığınız Topluma Ulaşılamıyor” üçlemeden oluşan, üçlemenin son oyunu. Gezi Direnişi’ni anlatıyor, Taksim’de bir barın altında geçiyor, bugünün insanını ve dertlerini anlatıyor.

» Peki İş’e gelirsek... İşçilerin işsiz kaldığı, işçi ölümlerin arttığı bir dönemde çektiniz. Tesadüf müydü?
Üniversitedeyken bir sendikada çalıştım. Bursa’da çöp işçilerinin direnişi oldu. İşçilerin çalışma koşullarını görmek, o direnişi yaşamak çok şey öğretti. Hepimizin gözlemleri, deneyimleri var vs ama birebir içinde olmak farklı bir deneyimdi. Mesela üç kardeş vardı Bursa’da, üçü de zihinsel engelliydi. Patron onları paranın rengiyle kandırıyordu. 10 lira kırmızı renk, 20 lira yeşil renk gibi. Kırmızı olan yeşilden büyük diyordu ve maaşlarının onda birini veriyordu. Vahşi bir ortamdı.

» İşçilerin arasında bulunmak sizi etkiledi diyebiliriz?
Daha da keskinleştirdi. Beyaz yakalıların problemlerini görmüş olmakla beraber, sokakta çalıştırılan, onları anlatan oyunlar yazdım; “Mendil Alır mısınız” öyle bir oyun. Pek çok şey yazdım İş onlardan biri.

» İş bir sürü soruna değiniyor.
AKP iktidarında iki rekor var: İşçi cinayetlerinde ve ölümlerindeki artış, bu sistematik uygulanan bir gidişat. Rakamlar, yasalar, yok saymalar ortada. Bu sonucu işliyoruz İş’de.

» İş tersanede çalışan ve işsiz kalan bir işçinin hikâyesini anlatıyor, Hikâye bütün işçiler için geçerli mi?
Tersane de işçi ölümleri en önemli gündem maddesi olması gerekirken olamadığı bir dönemdeyiz. Onlar inanılmaz çalışma koşulları yüzünden öldüler. Tersane patronları o ölümlerle dalga geçti. İşçilerin cahilliği, köyden gelmeleri yüzünden, o iskelelerin üzerinde duramadıkları için. Vicdanlı herkesin müdahale etmesi gereken bir insanlık ayıbıydı. Soma da öyleydi...

» İşçinin bir günü anlatılıyor?
Tersane işçisi ekmeğini kazanırken işten atılmış. Bir pazar mütevazı kahvaltısını yaparken ve iş ararken karıncayla tanışmasını, bu tanışmadan sonra o gecekonduda beraber yaşadıklarını o kısacık zaman dilimindeki olayları anlattım.

» Karınca ve işçi arasında kurduğunuz ironik bağlantı var?
İkisinin de hikâyesi birbiriyle örtüşüyor. İkisi de çalışkan, ikisi de hayatın içinden geliyor. İkisi de hiçbir şeyle ilgilenemeyecek şekilde ekmek parasının peşindeydi. Karınlarını doyurmak zorundaydı. İkisi de bunu yaparken ölüm riski taşıyordu.

» Karınca hikâyesi, işçi hikayesi. Nereye varmaya çalışıyorsunuz?
Bursa’daki işçi direnişi ve sonrasında yaşanılanlar beni etkiledi. Ortada büyük haksızlık vardı. Sonra Torunlar Center’da asansörün düşmesi sonucu 10 işçinin ölmesi. Önlemlerin alınmaması, madenlerde yaşam odalarının yapılmaması, ufacık maliyetler gerektiren bu önlemlerin olmaması yüzünden, insanların ölmesi, aç gözlülük, bunun karşısında çaresiz çalışan işçiler. Bir insan madene boşuna inmez, o şartları boşuna kabul etmez. Aç bıraktılar, yoksul bıraktılar. İktisatçıyım, gelir dağılımındaki adaletsizliğin nasıl olduğunu biliyorum. AKP’den sonra çok daha fazla katlanarak devam eden bir yol bu; zengin inanılmaz şekilde zenginleşiyor, haklar gasp ediliyor, insanlar yoksullaşıyor.

Bu arada mevsimlik işçi olarak tarım sektöründe 15 gün çalışabiliyorsan devlet seni işçi saymıyor. Bu bir çaresizlik. Bu bir suç. Koşullar böyle diyerek kabul etmemek lazım. Bu bir cinayet, ölen belli, öldüren belli. Sesimizi çıkartmak zorundayız.

» Sanat ne kadar etkili bu sesi çıkartmada?
Hayatın içinden iş yapıyoruz. Sanat da hayatın dışına çıkmayacak bir şey. Beni etkileyen, İş filmine sevk eden bunlar aslında. Bıçak sırtı bir konu. Ayrıca yaptığımız işin kalitesini ve geleceğe kalırlığı risk. Bu riski yönetebilir halde kalmak doğru sanat adına önemli.

» Doğru sanat kavramı var mı?
Doğru sanat yapılmıyor, o çok net! Baştan aşağı yok saymak da doğru değil. 25 yıldır tiyatronun içindeyim, pek çok hata yapıldı sanat adına. Hükümetlerin sanata yaptığı baskı, sanatın yapılmaması için uğraşmalar vs net ortada. Sanatçılar da yanlış işler yaptı, topluma ulaşmak, toplumu dönüştürmek, topluma doğru yerden seslenmek çoğu zaman önemsenmedi.

» İktidarın baskısı dışında bireysellik mi ön plana çıktı diyorsunuz?
Stanislavski’nin bir sözü var, “Sanatı kendinde sev, kendini sanatta degil” der. Ama Türkiye’de sanatçılar kendilerini sanatta seviyorlar.

» Tiyatroyu uzun yıllardır yapıyorsunuz ama sinema da var.
Tiyatro temel sanatımız, sinema yapmak istediğimiz bir şey. Müzik de yapıyoruz. Tiyatroyu geniş kitlelere ulaştıramıyorsunuz. Ne anlattığınız değil nasıl anlattığınız önemli ya, tiyatronun kendine has bir dili var, sinema başka. Sinema tarihinde yapılmış önemli işleri izlerken, bu tiyatroyla yapılmaz diyoruz. Ama ikisi de önemli sanat dalları.

» Projeleriniz devam edecek mi?
Seçim adında bir kısa filmimiz ve uzun metraj projelerimiz var. Derdimizi anlatma maceramız bitmez.

Kaynak: Birgun.net