Doç. Dr. Hüseyin Yolcu
Kastamonu Üniversitesi Eğitim Fakültesi Öğretim Üyesi

Öğretmenlik mesleğinden ne anlamalıyız. Öğretmenlik mesleğini, okul eğitiminin kitleleşmesi sürecinde profesyonelleşen, bilimsel dayanakları olduğu düşünülen, temel bilgi ve beceriler kazanmayı gerektiren bir meslek olarak tanımlamak mümkündür. Peki, profesyonel meslek nedir? Profesyonel meslek, üniversite düzeyinde bir eğitimi gerektiren, işin standartlaştırılmadığı ve meslek sahibinin iş üzerinde inisiyatif kullanarak karar verme sürecine hakim olduğu bir iş olarak tanımlanır. Bugün öğretmenlik mesleğinin profesyonel bir meslek olduğunu söylemek mümkün mü diye bir soru yöneltirseniz ne yazık ki bu sorunun yanıtı “hayır”dır. Günümüzde öğretmenlik mesleği üzerinde yürütülen tartışmalar, öğretmenlik mesleğinin profesyonel bir meslek olmaktan çıkarak, proleterleştiği yönündedir. Konunun daha iyi anlaşılması bakımından, proleterleşme kavramından işle ilgili kararların işi yapan kişi yerine üstlerinin/başkalarının belirleyici olduğu, işlerin standartlaştırılarak çalışanların vasıfsızlaştırılmasının anlaşılmasının gerektiğini belirtmek isterim.

Cumhuriyet dönemi

Cumhuriyet’in ilan edilmesiyle birlikte, sosyal, kültürel, ekonomik ve kültürel alanlarda köklü değişimlere gidilmiştir. Cumhuriyet döneminde hedef alınan ana düşünce, modern ve laik bir toplum meydana getirmektir. Bunun gerçekleştirilmesi, eğitimin kamusal bir anlayış içinde ele alınmasını gerektirmiştir. Bu dönemde, eğitim ve eğitim reformları modernleşmenin bir aracı olarak tanımlanmıştır. Dolayısıyla, öğretmenlere de toplumun gelişimine katkıda bulunmaları bakımından önemli toplumsal sorumluluklar verilmiştir. Cumhuriyet’in başlangıcından itibaren öğretmenlik mesleğine yönelik kavrayış yukarıda belirtilen “geleneksel profesyonalizm” kavramının profesyonele yüklediği özellikleri içermektedir. Yani öğretmen öğretme/öğrenme işini bilen ve “bilgisine güvenilir” bir kişidir. Bununla birlikte, ilerleyen yıllarda, özellikle 1980’lerden sonra, toplumsal, siyasal ve ekonomik alanda meydana gelen değişim ve dönüşümlerin öznesi konumundaki neoliberal politikalar, kamusal eğitimin yapı ve işleyişinin ötesinde, öğretmenlik mesleğinin dönüşümü üzerinde de belirleyici olmuştur.

Cumhuriyetin ilk yıllarında öğretmenlerden Cumhuriyet ideallerini yaymaları, modern ve ulusal bir eğitim sistemini biçimlendirmede ulusa rehberlik etmeleri beklenilmiştir. Öğretmenler kendilerinden beklenilen bu sorumlulukları yerine getirirken, bir idealizme de kendilerini adamışlardır. Bu süreçte öğretmenlerin, kimi sorunlara karşın, halkın gözünde özellikle idealist nitelikleriyle önemli ölçüde iz bıraktığı görülmektedir. Örneğin, okuma yazmanın yaygınlaştırılması, karma eğitimin kırsal alanlara ulaştırılması gibi başarılarıyla Cumhuriyetin Aydınlanma politikasında önrmli rol oynamıştır.

Kamusal eğitimden piyasacı eğitime

Türkiye’de kamusal eğitimin yeniden yapılanmasında sermayenin 1970’lerde girdiği krize bir çözüm olarak sunulan neoliberal politikaların belirgin rolü bulunuyor. Bu doğrultuda, Türkiye’de 1980’deki “ 24 Ocak Yapısal Uyum Kararları“ ve onu izleyen 12 Eylül 1980 Askeri Darbesi, devletin kamusal yönü hedef alarak, piyasaların ve temelde devlet-piyasa ilişkilerinin yeniden kurgulanmasında belirleyici olmuştur. Neoliberal politikalarının kamusal eğitim üzerindeki etkisi 1990’larda belirgin biçimde görülmeye başlansa da, bunlar için gerekli olan siyasi alt yapının 1980’lerde atıldığının belirtilmesi gerekir.

Öğretmen ve kaynak arayışı

Kamu bütçesinden eğitime gittikçe daha az kaynak ayrılması kamu okullarını finansman sorunuyla karşı karşıya getirmiştir. Dolayısıyla kamu okulları bütçe dışı kaynak arayışına yönelmişlerdir. Bu konuda yapılan bir araştırma, okul yöneticilerinin okul finansmanına daha fazla katkıda bulunan öğretmenleri “iyi öğretmen”, az katkıda bulunan öğretmenleri “kötü öğretmen” ya da “görevini yerine getirmeyen” öğretmenler olarak değerlendirdiklerini göstermektedir. Okula finansman sağlamak öğretmenlerin mesleki görevleri arasında olmamasına karşın, öğretmenlerden bu süreçte aktif rol oynamalarının beklenmesi onları öğrenciler ve ailelerle birtakım çatışmalarla karşı karşıya getirmiştir. Bütün bunlar öğretmenlerin toplumdaki saygınlığına ve statüsüne zarar vermiş, aynı zamanda da değersizleştirmiştir.

Sınav ve öğretmen

Türkiye’de öğrencilerin ilköğretimden ortaöğretime, ortaöğretimden yükseköğretime geçiş merkezi sınav sonuçlarına göre olmaktadır. Öğrencilerin bu sınavda başarılı sonuçlar elde etmesi ve bu sonuçlara bağlı olarak görece daha nitelikli üst öğrenim kurumlarına gitmeleri, hem okulların hem de öğretmenlerin niteliklerinin bir göstergesi olarak kabul edilmektedir. Öğretmenin niteliğinin merkezi sınavlarda başarılı olacak öğrenci yetiştirmeyle eşdeğer görülmesi, öğretmenlerin müfredattaki konuların testlerde sorulup sorulmama durumuna göre öğrenciye verilmesine, sorulacak olanların üzerinde daha geniş ve ayrıntılı olarak durulurken, sorulmayacak olan konular üzerinde ya hiç durulmaması ya da geçiştirilmesi ve derslerde öğrencilere daha çok problem çözdürmek gibi hiç de pedagojik olmayan birtakım uygulamaların önünü açmıştır. Öğretmen bu aşamada artık sınava hazırlayıcı teknisyen öğretmene dönüşmüştür.

Kaynak: Birgun.net