Aysel Sağır

Şiirlerini her türden yaşamın ve insanın ortak hallerinden damıtan lirik şair Yaşar Miraç, bugünlerde -yeniden basılan kitaplarıyla- şiirin soluğunu tekrar hayata geçiriyor. Kuşkusuz ki, Yaşar Miraç denilince 'Trabzonlu Delikanlı' adlı şiir kitabı akla geliyor. 1980 faşist darbesinin yasakladığı, hakkında bildiri çıkardığı ve yazarının da yargılandığı kitaplardan biri olan 'Trabzonlu Delikanlı', aynı zamanda -tüm süreç boyunca- sanatın ve edebiyatın egemen sistem tarafından uğradığı saldırıyı da özetliyor. Ama şair Miraç yılmıyor; baskının ve zulmün tırmandırılmasına karşı şiirleriyle, barışın inşası çabalarıyla karşı duruyor. Türkiye halkları Miraç’ın şiirlerini, sadece kitap sayfalarında değil, müziğin sesiyle de tanıyor. 'Gurbete Kaçacağım O Lacivert Ülkeye, Rami Kışlası…' müziğin tınılarıyla bize ulaşan dizelerinin sadece küçük bir parçası. Dizelerinde insanı kırıldığı, sıkıştırıldığı yerden yakalayarak ona tekrar yaşama soluğu üfleyen bir şair olarak sanata damgasını vuran Miraç, şiirin asıl olarak “yaşama sevinci” aşıladığını söylüyor. 'Kömürkirchen' adlı şiir kitabının gelirini Soma’da hayatını kaybeden maden işçilerinin ailelerine bağışlayan Miraç ile yaşama sevincini ve şiirlerini konuştuk.

»Şiirle tanışma anınız nasıl başladı?
Şiirle ilişkim çocukluğumda ilkokul üçüncü sınıftan itibaren başladı. İlk yazdığım şiirin tarihini anımsamıyorum ama biriken şiirlerimin bir kısmını rahmetli Trabzonlu bir şair avukat Subutay Hikmet Karaosmanoğlu, -Trabzon Vakfı Dayanışma Vakfı Başkanı’nın finansmanıyla- kitap olarak yayınlattı. Böylelikle ortaokul ve lise yıllarında daha çok şiirin içine daldım.

»Bu kitap daha çok yazmanız konusunda sizi motive etmiş gibi gözüküyor. İlk dönem şiirleriniz nasıldı?
Çocuk yaşlarda şiirlerimin yayımlanmasının benim üzerimde çok olumlu etkisi oldu. İlk dönem şiirlerimde her şey vardı. Her akımdan izler vardı. Bir yerde Cumhuriyet dönemlerinin şiir akımını çocukluk yıllarında uyguladım diyebilirim. Durum buyken, çevremdekiler de şiiri bana danışır duruma gelmişlerdi. Herkes o dönemde şiir yazıyordu.
Yesenin, Eluard, Lorca…

»Akımlar derken…
Örneğin, Garip akımına, Hececiler akımına uygun şiirler. Ama böyle yazarken, bunu da başardığım duygusu yaşıyordum. 69’larda da İkinci Yeni tarzında şiirler yazdım. Yalnız oyun gibi çok benimsediğimden değil, yani bunu da yazabilirim anlamında. Aslında bu benim için alışma devresi oldu. Sonra düşündüm öyle bir şiir yazmalıyım ki, hem edebiyata önem verenler, hem de halk tarafından anlaşılabilsin. Tabii, benim kaynaklarım diyebileceğim şairler vardı. Cahit Kulebi’nin şiirlerini çok seviyordum. Bir de, Nazım Hikmet’in Japon Balıkçısı Türküsü olsun, Şeyh Bedrettin Destanı’ndan ve Kuvayı Milliye Destanı’ndan bazı bölümler. Bunlar benim için yol gösterici oldu. Ayrıca dünyadaki lirik şairleri de okuduğumda, tanıdığımda çok sevdim. Mesela; Yesenin, Eluard, Neruda, Lorca… gibi şairler hoşuma gidiyordu.

»Şiirlerinizde lirizmin başatlığı bu tanımadan kaynaklanıyor diyebilir miyiz?
Lirik olana karşı zaafım vardı, böylelikle de şiir anlayışım da bu doğrultuda gelişmiş oluştu. Şiirlerimde yaşadıklarımdan yola çıktım. Örneğin, 'Trabzonlu Delikanlı’daki şiirleri bir destan gibi yazdım. Sonra onları böldüm, her birini ayrı ayrı şiirler haline getirdim. Yerel unsurlardan beslendim, onlardan sözcükler kattım, tabii tadında bırakarak. Ama oran çok önemli, buna hep dikkat ettim.

»Şiire başladığınız dönemler ve sonrasında nasıl bir şiir anlayışı hakimdi?
O zamanlar toplumcu şiir anlayışı vardı. 'Halkın Dostları Dergi’siyle başlayan bir şiir tarzını hatırlıyorum, daha militanca şiirler yazılıyordu. O yolu izlemedim, şiirlerimde ölçü, ritim oldu. Böylelikle de şiirlerim yayımlanmaya başlayınca da ilgi gördü ve sonra da kitaplaştılar

»Kaç şiir kitabınız var ve şiirlerinizde öne çıkan unsurlar nedir diye sorsam…
Yirmi civarında şiir kitabım oldu ve şiirlerimi farklı tarzlarda yazsam da lirizm ağır bastı. Şiirlerim, yaşanılan dönemden etkiler taşır. Şiir kitaplarımın her birinde konu bütünlüğü vardır. Yani her şiir kitabımda, bir tema ağır basar. Örneğin, 'Trabzonlu Delikanlı’da Trabzon’un, yani yörenin insanlarının yaşamları vardır tamamiyle. 'Güleriz Ağlanacak' kitabımda ironi ve espri ağır basar. 'Taliplerin Ağıdı’nda, 12 Eylül öncesi faşistler, devlet ve kontrgerilla tarafından öldürülmüş devrimcilere ağıt öne çıkar. 'Barış Gülleri', Türk ve Yunan dostluğunu konu alır. 'Çan Deresi Türküleri’nde, hem çocukluğumdan hem de kırlık yerlerde geçen yaşamlar var. "Trabzon’dan Çıktım Yola"da, gurbet şiirlerim vardır.

»Uzun bir süre Türkiye’de bulunmadınız.
Evet, Almanya’ya gittim. Sonra orada da yazdım. Gelsenkirchen’de kaldım uzun yıllar, bir kömür kentiydi. Ama orada yazdığım şiirler daha çok, -bulunduğum yer kömür kenti olduğundan- kömür işçileri ve o kentin insanlarıyla ilgili. Tüm bu şiirlerimi de 'Kömürkirchen' adlı şiir kitabımda bir araya getirdim.
Yürekten aynı şekilde, devam…

»Yeni Türkü’nün albümlerinde de öne çıkıyorsunuz
Ankara’da öğrenciyken müzik yapan öğrenci arkadaşlar olarak tanıdım onları. Bunlardan Selim Atakan, Zerrin Atakan ve Derya Köroğlu şiirlerimi beğenip şarkı yaptılar. Daha sonra bu arkadaşlar, -bir buçuk sene sonra- topluluk adıyla plak çıkarmak istediler. Yeni Türkü adıyla üç sayı dergi çıkarmış, sonra da kapatmıştım o dergiyi. Daha sonra da bu ismi onlara verdim. Ama onlara, şiire sadık kalmalarını, özgünlüklerini bozmamalarını tembihlediğimi ve “Anadolu’yu daha iyi tanıyın” dediğimi hatırlıyorum.

»Biraz 'Trabzonlu Delikanlı’dan bahseder misiniz?
Trabzonlu Delikanlı kitabımın çok tanınması, Kenan Evren tarafından yasaklanması nedeniyle oldu,- ayrıca, bu kitaptan ödül aldım-. Sıkıyönetim Koordinasyon Kurulu'nca 'Taliplerin Ağıdı', 'Gül Ekmek', 'Trabzonlu Delikanlı' adlı kitaplarım 7 yıl yasaklandı. Bu kurul, sayılı bildirilerinden birini benim için çıkardı. Böyle önemli bir bildiriye de sahibim. Ama, 'Trabzonlu Delikanlı’nın benimle özdeşleşen yanı çok, yürekten aynı şekilde devam ediyoruz.

»İyi bir şair olmanın kriter(ler)i nedir? Türkiye’de şiirin niteliğiyle ilgili neler söyleyebilirsiniz?
İyi bir şairin şiiri her zaman yaşar ve genç kuşaklar tarafından da sevilerek okunur. Şiir diğer sanat dalları gibi 1980 sonrası geriledi; çok soyut, biçimci bir yere doğru gitti. Etraf Osmanlıca artıklarına kaldı. Batı da 60-70 yıl önce yapılan şeyi bizde yaptılar. Şimdilerde 20-25 yaşında iyi bir şair yok. İnsan kalitesi nasıl düştüyse, her meslekte ve alanda da kalite düştü. Ama şiirde gerileme olayını hem şiir, hem şair, hem okur belirledi. Toplumsal durumla alakalı. Baskıcı bir ortam ve yönetimin bunda payı büyük.

»Durum umutsuz gibi görünüyor sanki.
Yok aslında, yeni bir duyarlılık, yeni kabaran halk dalgası şiiri de etkileyecektir. Gezi'de bunun etkisi var ama tam değil. Kürt hareketinin gelişmesini, yüzde on barajının aşılmış olmasını da buna ekleyelim. Bütün bunlar Türkiye’de şiiri de etkileyecek. Ama ne kadar zaman geçecek bilmiyorum, bu bir süreç meselesi. Dinin kullanılmasının artık eskimiş olmasının da etkisi olacaktır şiirde. Dini kullanıp, bunun ıcığını cıcığını çıkarmanın da. Ekonomik olarak orta sınıfın ortadan kalkması, yukardaki yüzde yirminin büyürken, en dipteki yüzde yirminin artmasının da etkisi olacaktır şiirde. Bu çatışmalar, savaş ortamları, bu sahte milliyetçilikler hepsi etkileyecektir şiiri.

»Son olarak, şair ve şiiri nasıl tanımlayabiliriz?
Şair şiirle ilgili bir sürü tanım yapabilir. Şiir içimizdeki yaşama sevinci ve aşktır. Ama bu herkeste var. Biz hasbelkader şair olduysak başka şeyleri değil, onu daha öne çıkarıp vurguladığımız için. İlerde bir toplum olacak, orada herkesin şair tarafı daha da gelişecek; üstelik ben herkesin şair olacağına inanıyorum. Yaşama sevincidir şiir. Üzüntüyle sevinciyle yaşamın can damarı, yaşamın ışığıdır. Şiir her zaman yanı başımızdadır, gözetir, okşar ve moral verir. Her duyguyu şiir sayamayız ama. Kendine özgü bilinç ve yürek arasındaki özel bir sentezdir şiir ve barışla daha çok yeşerir.

Kaynak: Birgun.net