Bu hafta Oktay Rifat’ın ünlü dizeleriyle başlayayım, şöyle:

Geberin diyor şeytan
İşiniz ne bu dünyada
Yağma yok kör şeytan
Yaşamak tatlı

***

Hâlâ “geberin” diyorlar bizlere, işbaşındaki şeytanlar!

Demokrasi sizin neyinize! Eşitlik ve özgürlük sizin neyinize! Laiklik sizin neyinize! Adalet sizin neyinize! Eğitim sizin neyinize!

Yaşamak sizin neyinize…

Sizleri yıllardık geberttik, binlercenizi geberttik sizlerin, daha niye ve nasıl yaşıyorsunuz ki?

“Ama yine geberteceğiz sizleri” diyorlar. OHAL arkasına sığınıp canınıza okuyacağız. Milli mutabakat zokasını bile yutturduk, esir aldıklarımızı köleleştireceğiz. IŞİD olup katledeceğiz. Canlı bomba olup patlatacağız. Sadece Aslı’yı ve Necmiye’yi değil hepinizi hapislerde süründüreceğiz. Akademisyenlerinizi işten atıp medrese mollalarını yerleştireceğiz. Hayati olan her bir şeyi yasaklayacağız. Teslim olsanız bile infaz edeceğiz. Fetö’cülerin arasına katıp hayatlarınızı söndüreceğiz, diyorlar.

Bu ölüm düzeninin saltanatını sürüyoruz, diyorlar. Şimdi keyfimin kâhyası yasalarıyla, kanun hükmünde keyfimizle dereleri ve derelerdeki balıkları bile gebertiyoruz. Sırtını devlete dayayan erkeklerimizle kadınları…

ABD artık arkamızda, sermayeyi saraylarda ağırlıyoruz, emekçileri ağlatıyoruz. İyi de sizler hâlâ niye ölmüyorsunuz, ölmeseniz de hâlâ niye bizden korkmuyorsunuz?

***

Yağma yok kör şeytanlar. Çünkü hakikaten körsünüz.

Bizler elbette meleklere de şeytanlara da inanmayız, ama sizlerin kendi kutsallarınızı bile bozuk para gibi harcamanıza tanığız ey muktedir şeytanlar!

Bize “geberin, geberin” derken asıl sizler gebermektesiniz. Bakın birbirinizin kuyusunu kazmaktan da vazgeçtiniz, artık mezar kazmaktasınız. Kuşku içindesiniz. Birbirinizden korktuğunuz için bizden nasıl korktuğunuzu dahi unutmuş gibisiniz.

Farkındayız, birbirinizi öldüremeye gücünüz yetmedikçe yine bizleri öldürmeye devam edeceksiniz. İyi de neyi değiştireceksiniz?

Artık gidicisiniz. Tek üzüntümüz (!) bu kez gidişiniz muhtemelen bizim elimizden olmayabilir. 15 Temmuz dehşetinizi kendi tercihlerinizle koyulaştırırken, belki yavaş yavaş haşlanarak, belki aniden tepetaklak olarak başınıza gelecekleri yine kendi ellerinizle hazırlamaktasınız.

Ama devrilme değil devrim yoluyla ‘nihai’ gidişiniz ve bu ülkeyi bizlere, yani eşitliklere, özgürlüklere terk edişiniz mutlaka bizlerin elinden olacak, işte bundan çok eminiz.

Ama şimdi… Farkındasınız ya da değilsiniz bilemeyiz, aslında intihar etmektesiniz, intihar!

Siz intihar ederken, biz niye ölelim ki?

***

İşte bu sorunun çok yakışıklı bir cevabını buldum. Artık yeni bir şairim(iz) var. Adı Burak. Soyadı Kayaoğlu. Gençlerimizden. Ve gencecik cevabı ve feryadı şöyle:

Niye öleyim

ben şimdi niye öleyim
sağ olun ama niye öleyim şimdi
bir yaşam büyüğünü veriniz
dar geliyor bu yaşam büyütüp de veriniz
niye öleyim bu küçülmüş hallerinize
ben?
şimdi?
niye?
karanfil sardığım kâğıtlar veriniz
menekşe ektiğim saksılar
voltasını attığım bahçeler
uyandığım rüyalarımı geri veriniz
bana bir gitmek veriniz uzağınız olsun
uzağınız!
kalmalar sizin olsun gelmeyiniz
mavi bir uzağım var benim
yaklaştıkça netleşen saydamlığıyla
ben şimdi niye öleyim

(yalnızlık tutulması, Redaksiyon Kitap Yayınları)

Kaynak: Birgun.net