ÖMER FARUK EMİNAĞAOĞLU
YARSAV Eski Başkanı

Cumhuriyetin, hukuk devleti ve demokratik devlet olma nitelikleri ilk kez 1961 Anayasasında yer almıştır. Bu niteliklerin yaşanmasını sağlayacak anayasal kurum ve organlara da, yine bu anayasada ilk kez yer verilmiştir. Bu yapılırken de, anayasayı yapan kurucu güce sahip olan anlayış öne çıkmıştır. O anlayış, kuşkusuz hukuk devletini ve demokrasiyi olabildiğince etkin ve güvenceli kılma anlayışıdır.

Siyasal yarış yargıyı etkiledi
Çok parti siyasal yaşama geçince, ortaya çıkan siyasal yarış, bir anlamda kurucu irade ile ve kurucu değerlerle de yarışa dönünde. Bu hukuk ve demokrasinin de öngörülenin, olması gerekenin ötesine çekilmesine, yani iktidardaki gücün kendi gücünü mutlak kılmak için, hukuk ve demokrasiyi kendisine göre yapılandırılmasına neden olmuştur. İşte DP döneminde etkin olan ve DP’de öne çıkan bu anlayış, 27 Mayıs’ı ortaya çıkarmış, 27 Mayıs ile söz konusu olan kurucu meclisin yaptığı anayasada, Cumhuriyetin hukuk ve demokrasi ayağı da yer bulmuş, bu durum anayasal hüküm ve yine anayasal organlarla da güvencelere bağlanmıştır. Daha önce sistemde bulunan Yargıtay, Askeri Yargıtay, Danıştay, Anayasal güvenceye kavuşturulmuştur. Yargı bağımsızlığına yönelik hükümler getirilmiştir.

Anayasa Mahkemesi ve Yüksek Hakimler Kurulu ilk kez kurularak anayasada yer almıştır.

12 Mart döneminde anayasanın yargı bölümü tamamen değiştirilmiştir. Yargı konusundaki anayasal organlardan, yapısına müdahale edilmeyeni kalmamıştır.

210 Referandumu ile yargı iktidara göre yapılandırıldı
12 Eylül’den kalan süreç ve o paraleldeki düzenlemeler 2005 sonrasındaki durumu yaşatmıştır. Yargı, 2010 referandumu ile tamamen iktidara göre yapılandırıldığı için, yine aynı sorunları hatta daha fazlasını yaşatmıştır. Ortaya bir yargı reformu çıkmamıştır.

Hukuk ve demokrasinin anayasaya taşındığı 1961 Anayasasının yürürlüğe sokulduğu yıllarda hak ve özgürlükler yaşanmakta iken, bu sürece tahammülsüzlük ve iktidarların yargıyı hep kendileri için arka bahçe olarak görmesi, yargıda da ayrı bir erk kimliğinin, yargıç kimliğinin pekişmemesi, iktidarların süreçteki olağanüstü dönemlerde ve darbe dönemlerinde diledikleri gibi hareket etmelerini sağlamıştır.

Ne yapmalı?
Bakıldığında yargı ile ilgili anayasal düzenlemeler, hem olağanüstü dönemlerde yapılmıştır. Ya da iktidarın baskın olduğu dönemde yapılmıştır. Şimdi yine aynısı yapılmaktadır.

Yargı ile ilgili düzenlemelerde, erkler ayrılığı, yargının bağımsızlığı, hukukun üstünlüğü anlayışı her durumda gözetilmelidir. Türkiye’de bu gözetilmediği için, hiçbir zaman iktidarlardan hesap sorabilen bir yargı ortaya çıkmamıştır.

Olağanüstü dönemlerde yapılacak düzenlemelerdeki yargı organlarından hukuk ve adalet çıkmayacağı defalarca görülmüştür. Olağanüstü dönemlere, o dönemin gücü egemendir. O güç ise, bir kurucu irade anlayışı ile özgürlüklere güvence olabilecek anayasal hükümlerin ortaya çıkmasına engeldir. 1961’de yapılanlar farklıdır, kurucu iradeye, kurucu meclise dayalı düzenlemelerdir. Şimdi yine yaşanan bu olağanüstü dönem atlatılmadan asla yargı ile ilgili bir düzenleme yapılması yoluna gidilmemelidir. Aksi halde, yaşanan sorunları kalıcı olarak çözecek, hak ve özgürlüklere güvence olacak, hukukun üstünlüğünü yaşatacak bir yargı ortaya çıkmayacaktır.

Kaynak: Birgun.net