İLKER GEDİZLİ

O kadar hayatımızın içindedir ki, hiç biçimde ilgimizi cezbeder. Ömrü 'rekabet' duygusuyla geçen ademoğlu, doğuştan gelen fiziksel özellikleri ve çekiciliğiyle yapamadığını, giyim kuşamıyla başarmaya çabalar. Bazıları bunu (Koenig'in tabiriyle) neofilliğe (ateşli moda takipçisi) kadar götürür. Sözgelimi, yeni aldığı cep telefonunun üçüncü taksidini ödememişken tutkunu olduğu markanın yepyeni 'S' modeline kavuşabilmek onu haraç mezat satıp yeni borca girmek neofillik kapsamında mı değerlendirilir yoksa tedavi gerektiren bir hastalık mıdır, takdir sizlerin.

Yaşantımız boyunca yaptığımız tercihler, dönemin moda akımı tarafından sizin önem verdiğiniz oranda belirlenir. Israrla moda olandan kaçınmak diye bir şey ise, ne imkan dahilinde ne de elzem bir çabadır.
Fakat bu, tüketim davranışlarımızın kesintisiz yönlendirmelerden, ihtiyaç duygumuzun moda olan ürünü tasarlayan ve pazarlayanların 'bitimsiz' emellerinden azade olduğu anlamına da gelmez.

Sadece para yetmez
'Şıklık' ve 'zarafet', ilgi ve kabul görme çabasının en merhametsiz cephesinde soluklanır. İşin ucu hem paraya, hem de belli bir eğitim ve görgünün yarattığı beğeni düzeyine dayanır. Bu, geçim gailesiyle hayatı oradan buraya savrulan kişinin harcı değildir. O vakit rahatlıkla söylenebilecek şey, moda cephesinin askerleri, orta ve üst gelir grubundan silah kuşanır.

Yinelemek gerekirse, şıklık ve zarafet savaşı, makul ölçülerde cereyan ettiğinde eğlenceli ve zararsız addedilebilir. Bir kısmımızın da "Ben yapamıyorum ama bunu yapan ünlüleri hayranlıkla izlemeyi seviyorum" demesi de işin magazin ama bir o kadar da hazin tarafıdır.

Onu hep birlikte yaratırız
Paris Modasında Japon Devrimi (2004) ve Moda ve Giysi Araştırması Yapmak (2011) gibi kitapları da bulunan Japon akademisyen yazar Yuniya Kawamura, New York Üniversitesi Moda Teknolojisi bölümünde dersler veriyor ve birçok moda dergisinde editörlük yapıyor.
Yuniya Kawamura, yeni kitabı Moda-loji'de, modanın üzerinde pek de düşünmediğimiz önyargımızın aksine, modanın toplumsal yönüne dikkat çekiyor:
"Moda tek bir birey tarafından değil moda üretimine dahil olan herkes tarafından yaratılır, bu nedenle moda kolektif bir etkinliktir..." (Moda-loji Syf. 16)
Moda-loji, özellikle moda üzerine teorik ve pratik eğitim görenler hedeflenerek kaleme alınmış bir çalışma. Ancak yazar, hem konuları ele alış biçimi hem de rahat üslubuyla modaya dair spesifik bilgi sahibi olmak isteyen her ilgi ve bilgi düzeyinden kişiyi kucaklamayı başarıyor.
Kitapta modaya dair bir hayli pratik bilgi var. Mesela, Fransızca kökenli moda teriminin 500 küsur yıllık bir geçmişi olduğunu öğreniyoruz Kawamura'dan. Meğerse moda, sözcüğü ilk kez bugünkü anlamıyla 1482 tarihinde kullanılmış. Yani kolayca yanılgıya düşebileceğimiz üzere, moda, sanayi devriminin sonrasına, fabrikasyon üretimler dönemine dair bir terim ve etkinlik değil.

Her giyim bir moda ürünü mü?
Peki ne olursa bir moda faaliyeti kapsamında değerlendirilir? Öyle ya, her giyim kuşam tercihi bir modanın kaçınılmaz yansıması mıdır? Elbette hayır. Bir kere Kawamura'ya kulak verirsek, "Belirli bir giysi tarzının moda olabilmesi için geniş bir kesime yayılması ve sonrasında bu kesim tarafından kabul edilmesi gerekir." (Syf. 17)

Kawamura, kitabında, insanın giydiği kıyafetin moda olduğuna inanmak istemesinden söz ediyor. Bu, her defasında modanın sunduklarının albenisine kapılıp gözlerimizin kamaşmasının nedeninini de açıklıyor. İnsan, üstün ve farklı, daha çok tercih ve takdir edilir olmak istiyor.

Bir inanç tezahürü
O halde, "modanın maddi bir ürün olmayıp kendiliğinden öze sahip olmayan sembolik bir ürün olması"ndan ne anlamalıyız? Yine yazarın saptamasıyla "modanın bir inanç olarak yaratılmasını."

Bu yüzden modanın yönlendiren ve yöneltilen özelliğini kavramak gerekiyor. O vakit modanın bizi daha çok tükettirmek istemesini çok daha yadırgamamak gerkiyor. Çünkü üretim kesildiğinde tasarım ve talep de kesintiye uğrayacaktır. Bu akışın tam tersi de doğrudur, bizim arzularımızı tetikleyen, kırbaçlayan, tanıtımlar, envai çeşit özendirmelerle aklımız çelinmezse şayet, moda ürüne de dikkatimiz azalacaktır. İki durumdan hangisini tercih edeceğimiz çoğu zaman ideolojik bir tercihtir.
Zaten adaletsizce yağmalanan dünyanın kıt kaynaklarını, daha da anlamsızca tüketmek istemiyorsak, talep ettiklerimiz, açlıktan hayatını kaybetme tehlikesiyle karşı karşıya milyonlarca Afrikalı için düşlerin ötesinde bir şeyse, modanın yörüngesi olmak istemeyiz.

Öte yandan moda ve ürünlerinin hayatımıza renk kattığını nasıl inkar edebiliriz? Biricikliğimize destek veren, abartılmadığı sürece tatlı bir rekabetle, zaman zaman çok anlamsız gelecek fani hayatı katlanılır kılan bir şeydir de moda. Kim ister 7 milyar küsur kişinin Daltonlar'ın enine çizgili mahkum tişörtüyle yaşamasını.
Belki de doğrusu, bir günah gibi izlediğimiz moda ile barıştığımız bir an vardır ya da olmalıdır.

Kaynak: Birgun.net