Halk otobüsünde o şortlu genç kıza saldıran adamı içimizde en iyi anlayacak kişinin başbakan Binali Yıldırım olduğunu söylersem umarım kimse bunu başbakana hakaret gibi almaz. Çünkü böyle bir amacım yok. Şort sapığının eylemini “normal bir insanın yapacağı bir iş değil” diyerek eleştiren Başbakan’a kötü kelam eder miyim hiç?

Çok haklı olarak, kendisine yakışır bir tutum alıp o saldırganı eleştirirken şortlu ya da açık kadın görenlere yönelik “hoşuna gitmeyebilir, mırıldanırsın” demesi kendi deneyimlerinden süzülüp gelmiş bir öğüt. Bu öğüt ya da öneri başbakanın o zatı saldırganlaştıran “hissiyat”a yabancı olmadığını gösteriyor. Dolayısıyla o “hissiyata” değil “aksiyona” itirazı var anladığım kadarıyla. Saldırganı en iyi anlayanın Binali Bey olduğunu düşünmemin nedeni de bu.

Çünkü Başbakan’a göre de ortada, ama “tekmeyi” ama “mırıldanmayı” gerektiren bir durum var. Bu tür durumla karşılaştığında asla kimseye tekme atmayan, bunun yerine “mırıldanmayı” seçen biri Binali Bey. Kendi kendine “mırıldanıp” bulunduğu yeri terk etmişliği vardır, belki anımsarsınız.

Kendisinden duymuştuk bunu, sağ olsun. Yoksa nereden bilecektik? Ulaştırma Bakanı olduğu sırada bir söyleşide bunu ne güzel anlatmıştı Binali Bey. Boğaziçi Üniversitesi’ne de girme şansı varken neden İTÜ’yü seçtiğini anlattığı o söyleşide “önce Boğaziçi Üniversitesi’ni ziyaret ettim. Bir baktım farklı bir dünya. Bahçesinde gençler kızlı erkekli oturuyor. Ben çok şaşırdım. Burada yoldan çıkarım dedim. Ondan sonra teknik üniversiteyi seçtim” demesi “bahçede kızlı erkekli oturanlara” saldırmak yerine “burada yoldan çıkarım” diye “mırıldanmayı” seçtiğini gösteriyor. Kutluyorum.

O sırada bahçede oturan “kızlı erkekli” öğrenciler Binali Bey’i yoldan çıkaracak ne tür bir pozisyondaydılar bilemiyoruz tabii. Ama ortada olan şu ki, sayın Başbakan bir hayli gençken doğasına ters düşmeyi ahlaklı, edepli olmak sanan bir büyüğümüz. İnancın bu boyuta gelmesi cidden sıkıntılı bir durum. Okul değiştirerek “yoldan çıkmamayı” başarabilen bir Binali beye karşılık, şort giymiş genç kız karşısında “yoldan çıkmamayı” başaramayan bir saldırgan. Türkiye işte bu ikisinin ortasındadır artık.

Yaşamının merkezine kadın cinselliğini koyanların yaşamı çok zor. Kendisini tahrik edecek oval, yuvarlak, sivri ne tür nesne varsa, Freudyen bir yaklaşımla belirtirsek, hepsinden tahrik olmak bir insanın bütün ömrün nasıl alabilir? Hiç yorulmaz, hiç bıkmaz mı insan? Çok ahlaklı olanların, karşı olacağım diye her gün cinsellikle yatıp kalkıyor oluşu anlaşılır gibi değil gerçekten. Nesnelere bile şehvet duymak nasıl bir duygudur? Kır cinselliğinde başta eşek olmak üzere nefes alan her canlıyla cima etmenin diyelim ki anlaşılabilir yanı var, iyi de bir damacanada, bu cansız nesneye tecavüz edecek nasıl bir çekicilik bulabilir bir insan?

İnancın bireyi kendi doğasını reddetme noktasına getirişinin örnekleridir bunlar. Damacana, bedeninin sesini, inançla bastıran talihsizin gözüne kim bilir o an nasıl görünmüştür? Karşı cinse yönelik bir sürü, ahlaki, yasal, nedenlerle “aksiyon”a geçmek yerine, damacanayla iş tutmak “mırıldanmanın” bir türüdür elbette. O nesneye tecavüz eden sapığa, bir kadını değil de damacanayı seçtiği için neredeyse teşekkür edeceğiz.

Başbakan’ın öğüdü budur. “Tamam, haklısın, görüntü tahrik edici, ama sen mırıldanmakla sakinleş” demek işin özünün Binali Bey’ce de anlaşılamadığını gösterir. Binali Bey’in yaklaşımı saldırgana “şefkat” doludur. Onu anlayışla karşıladığının izlerini taşır bu cümlesi.

O yüzden, kadınlara yol göstermek haddime değil ama, biz de kadın arkadaşlarımıza, sevgililerimize, eşlerimize önermeliyiz diyorum.

Harekete geçin.

“Mırıldanmayı” kesin.

Kaynak: Birgun.net