Kültür ve turizm kapsam ve işlevleri açısından ayrı ayrı önem taşıyan iki alandır.

Kimi özellikleri ile iç içe geçmiş olması, bu iki alanın bir çatı altında toplanması ve yönetilmesini gerekli kılmaz…

Nitekim kültür ve turizmin aynı bakanlığın bünyesine alınması, yaşamsal özen gösterilmesi gereken kültür ve sanat alanının turizmin gölgesinde kalmasına neden olmuştur.

Ülkemiz açısından turizm hiç kuşkusuz ciddi bir ekonomik potansiyeldir. Ancak unutulmamalıdır ki, kültür ve sanat da bir ülkenin varlığındaki tüm olguların temel taşıdır!..

Üstelik, geçmiş uygarlıkların kültürel varlıklarını ve yaşadığımız doğayı korumak, çağdaş insanlığın vazgeçilmez görevidir.

Kültürel gelişim olmadan ne sosyal, ne demokratik ne de ekonomik gelişme olur.

Yaşam standardı yüksek olan ülkelere bakıldığında bu gerçeklik hemen görülmektedir…

Kaldı ki, dış politikada AKP’ce yapılan temel yanlışlar, turizm sektörünü ciddi bir krizle karşı karşıya bırakmıştır. Bu kriz, aynı çatı altındaki kültür ve sanat âlemini de yakından etkileyecektir.

Bizim kültürümüzün temelinde, Yunus Emre’nin sevgisi, Mevlânâ’nın hoşgörüsü, Pir Sultan’ın mücadelesi ve Hacı Bektaş’ın akılcılığı vardır.

Ama şimdi aynı şeyleri söylemek zor!..

Son 13 yıla baktığımızda; acıları, sevinçleri birlikte yaşayan, dayanışmayı paylaşmayı şiar edinen bir toplum; yanındakine güvenmeyen, değişik ırk, dil, din, mezhep hatta cinsiyetten olana düşmanca yaklaşan, giderek nefret ve kin söylemini arttıran bir hale geldi.

• • •

Kültür kavramı, bir toplumun ürettiği etik, sosyal, siyasal, sanatsal, dini tüm değerlerin toplamını kapsar, insana dair niteliklerin saygınlığını sağlar ve bu yönüyle toplumu bir arada tutar!

Eğer bu değerlerin bir kısmını yok sayar, tek bir boyuta indirgemeye çalışırsak, diğerlerini dışlamış oluruz!

Bu da toplumu kutuplaştırır! Ayrıştırır!..

Örneğin Yurttaşlarımız; terör saldırılarında yitirdiğimiz şehitlerimiz, Ankara’nın kalbinde, garında, Uludere’de, Suruç’ta, Diyarbakır da bomba ile parçalanan ve de Soma’da, Ermenek madeninde rant uğruna ölen binlerce insanımız yerine, neden Suudi Arabistan Kralı için yas tutulduğunu bir türlü anlayamıyor?..

Ülkesi ile ilgili olmayan birinin kendi değerlerinin önüne geçmesini kabul etmiyor. Sorumlularına kızıyor.

Bu ayrımcılığın hesabını sormak istiyor. Soramıyor!

Haklarını kullanamayan, özgürlükleri elinden alınmış toplum giderek özüne yabancılaşıyor,

Bilinmeli ki, yaşam biçimi değişiyor! Gericileşiyor…

Yurttaşlarımız; ölüm korkusu, bölünme travması ve aileden başlayarak tüm kurumsal ahlak ve değerlerin yok olması ile karşı karşıyadır!..

• • •

Bu nedenle AKP’ce uygulanan kültür politikası, kültür tanımı dışındadır. İnsan odaklı değildir.

Hükümetçe sanat ve sanatçıyı yok sayan bir anlayışın kalıcı olması istenmektedir. Çağdaşlık, Osmanlıcılık adı altında dini motiflerle süslenerek köreltilmeye çalışılmaktadır.

Hal böyle olunca; devlet Tiyatroları, opera ve bale ile tüm sanat kurumları müthiş bir baskı altında. Sanatçıların özlük hakları kısıtlanıyor. Sanatçılar ve sanat kurumlarında çalışanlar yarınlarından korkuyorlar. Yardım yapılırken “Özel sanat kurumlarının” arasında siyasi ayırım yapılıyor. AKP döneminde sıkıyönetimleri aratacak şekilde tiyatro oyunu, film, sergi, kitap ve gazete yasaklanmış, toplatılmış ve müellifleri hapse atılmış..

“Anadolu Uygarlıklarının mirası değil, bize Müslümanların eserleri yeter” diyen bir söylem sinsice bakanlığa yerleşiyor...

Restore ediyoruz diye antik varlığın duvarlarını sıvayan, Aspendos’un koltuklarını beyaz mermerle kaplayarak hamama çeviren, ucube diyerek heykel yıkan, sanatın içine tüküren bir zihniyete kucak açılıyor.

Kısaca kültür ve sanat, yani insanın yaşamı ve yaratımı yok sayılıyor...

• • •

Oysa sanat avangarttır.

Düşüncenin özgürleşmesine, edebiyatın güçlenmesine, yaratının çoğalmasına ve böylece toplumun gelişmesine öncülük eder.

Kendisini ifade etmekten korkmayan bir toplum yaratır... Farklı olanların yaşam biçimleri, zengin kültürün temelidir. Anadilini kullanan, eğitimini anadilde alan, kültürel gelişmesinin önündeki engelleri kaldıran, dünyadaki gelişim ve değişimi takip eden insan, özgürleşir.

Türkün, Kürdün, Arabın, Lazın ya da Boşnağın bir arada yaşaması, kültürel değerlerinin özgürleşmesi ve karşılıklı olarak kabul edilmesiyle mümkündür. Özgür birey, örgütlü toplumda eşit yurttaş haline gelir. Sanatın gücüne dayanan kültürel gelişme, toplumlarda öncelikle barışı sağlar.

Ama ne yazık ki bugün, barış değil çatışma kültürü destekleniyor. Oysa, kültürel geleneğimizin temel taşı hoşgörüdür!..

Yüzyıllardır caminin, cemevinin, kilisenin, havranın yan yana yer aldığı, farklı etnik kökenlerin ve değerlerin birbirleriyle kaynaştığı bir ülkede, etnik ve mezhepsel farklılıklar giderek keskinleşiyor!..

Neden? Tek adamın kaprisi yüzünden!..

Hak, hukuk, adalet ve eşitlik ortadan kalkınca, insanın yaşam biçime müdahale edilince, orada sevgi de, saygı da, kalmıyor!..

Kültüre yapılan baskı, topluma yapılan zülümdür.

Zulme göz yumanlar zalime biat ederler.

Zalimin olduğu yerde , Kültür de sanat da, kültüre bakan Bakanlık da olmaz!..

Kaynak: Birgun.net