Sessizliğin kelimelerden daha anlam taşıdığı bu filmde bir hasta bakıcı olan David’in (Tim Roth) hastaları ile ilişkisini izliyoruz. Ölümcül hastalığa yakalananların resmedildiği Hollywood filmlerinde her şeyin güllük gülistanlık gösterilmesi sizi de rahatsız etmiyor muydu? Açıkçası bu sahte güzellemeler beni aşırı derecede sinirlendirmeye başlamıştı ki sonunda ölümcül hastalığa yakalanınca gerçekte neler olduğunu gösteren bir film çekildi. Chronic/Kronik, ölüm, keder kısacası hayatla ilgili izlemesi ve sindirmesi zor bir film. Ama aşk kadar doğal olan ölüm her an etrafımızda, cesareti olan bir göz atsın. Meksikalı yönetmen Michel Franco 2012’de Cannes’da After Lucia filmi ile Belirli Bir Bakış bölümünün galibi olmuştu. O sene bu bölümün jüri başkanı Tim Roth idi. Hem yönetmenliğini hem senaristliğini üstlendiği, başrolünde Tim Roth’un oynadığı son filmi Kronik ile 2015’te Cannes’dan En İyi Senaryo ödülüyle ayrıldı. Yönetmen röportajlarında büyükannesinin geçirdiği felç sonrası bakıma muhtaç hale gelmesi ve ona bakan hemşireleri gözlemlemesinin bu filme ilham verdiğini söylüyor.

Esrarengiz karakter
Tim Roth’un kariyerinin en iyi performansını gösterdiğini düşündüğüm bu filmde yarattığı David karakteri ile bir oyuncunun karakter çalışmasının da ötesinde bir noktaya geçtiği görüyoruz. Kendisi David’in adeta kafasının içine girmiş ve bu karakterin olabildiğince derinlerine inmiş. Yatağa mahkûm olan ölüm döşeğindeki hastaların en yakınları olan eş ve çocuklarının başedemedikleri veya çekindikleri bazı zor görevleri çok kolaymışçasına yerine getiren David’in sessizliği, tepkisizliği akılları kurcalayan ve merak uyandıran bir unsur. Üstüne üstlük hastalarla kurduğu kimilerine göre tekin olmayan bağ son derece esrarengiz. Filmde steadicam kullanılmış olsa da sahneler daha çok sabit kamera ile basit ve temiz görüntü verecek şekilde çekilmiş. Bu sayede seyirciyi manipüle etmeyen yönetmen yakın çekim kareleri kullanmayarak olabildiğince sadeliğe kaçmış. Zaten sabit kamera ile çekilen uzun sahneler oyuncuların kendilerini sahneye dolayısıyla karaktere daha çok vermelerini sağlayan önemli bir etken. Tim Roth’un başarısında yönetmenin doğru tercihlerinin de bunu mümkün kıldığını not düşmek gerekir.



Düşlemsel yalanlar
Ölüm döşeğindeki hastayla en yakınlarının kuramadıkları yakın ilişkiyi David’in anında başarıyor olması filmdeki en sarsıcı ve kafa kurcalayan gerçeklerden biri. Bir yabancı olarak görülen hasta bakıcı ile kendi baba/anne figürlerinin daha yakın olması ailede rahatsızlık uyandırınca bu durum çok enteresan bir psikolojik sorun haline geliyor. Ve aile fertleri baş edemedikleri bu durum yüzünden asılsız bir suç ile David’i itham altında bırakıyorlar. Düşlemsel yalanlar olarak tanımlanabilecek bu rahatsızlıkla, gerçeği (bilinçli veya bilinçdışı olarak) çarpıtarak ve yadsıyarak yalana sarılıyorlar. Daha basit söyleyecek olursak aileler hasta ile hemşiresi arasındaki yakınlaşmayı görünce kıskanıyorlar. Kızlar babalarını birdenbire bir yabancının kollarında ağlarken görünce ve bir hemşirenin kendi babasına daha yakın olduğunu görünce dağılıyorlar.

Ne kamera hareketi ama!
Bir yapboz gibi yavaş yavaş açılan hikâyesi ile seyirciyi son derece etkileyici, yer yer rahatsız edici bir yolculuğa çıkaran film şok edici finali ile unutulması güç filmler arasında kendisine yer ediniyor. Ve filmde tüm olan biten bunlardan ibaret değil. Zaman içerisinde David’in duygusal donukluğunun gerisinde kendi ıstırabı içinde yaşayan bir adam olduğu anlaşılıyor. Ölüm her an yanı başımızda fakat korktuğumuz için onu düşünmüyoruz, öteliyoruz. Ama hayatta bildiğimiz tek gerçek de ölecek olduğumuz. Bunu kabul etmek ve bu durumla barışmak gerek. Filmin şoke eden bir finali var. Filmin bu noktaya gelirken geçen 90 dakikayı tekrardan düşününce bu finalin doğru olduğunu düşünüyorum. Ve en sonunda kameranın yukarıya doğru yaptığı sadece 10 cm’lik bir hareketle filmin tüm olay örgüsünün cevaplarının verildiğine inanıyorum. Ne kamera hareketi ama! Unutması çok zor. Bu derin filmdeki kahredici kederi ve çarpıcı finali kaçırmayın derim.

Kaynak: Birgun.net