AŞILAMAYAN BİR DENEYİM: KÖY ENSTİTÜLERİ
HAZIRLAYAN: SERBAY MANSUROĞLU
[email protected]
@serbaymansur

NT TAYDAŞ
Yazar-Araştırmacı

1946 yılında, tek parti yönetiminden çok partili yaşama geçince, enstitüler hakkında tutucu çevreler, eleştirilerini arttırmaya başladı… Enstitülü öğretmenlerin, köyün feodal yapısını dönüştürmek için yaptıkları çalışmalardan olumsuz biçimde etkilenen toprak ağaları ve eşraf; kendi sınıfsal isteklerini, siyasal iktidara yansıtacak siyasal partiye (DP’ye) kavuşmuşlardı. Onlara göre okumak, aydınlanmak; köy çocuklarına göre bir iş değildi… Köy çocukları ancak ağanın marabası, yanaşması, davar ya da sığır sürülerinin peşinde çoban olabilirlerdi.

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) ise oy kaygısı nedeniyle DP’lilerin haksız eleştirilerinin karşısında, geri adım atmış; Hasan Âli Yücel’in Milli Eğitim Bakanlığı’ndan istifa etmesinden sonra, enstitülerin yapıları değiştirilmeye başlanmıştı.

Köy Enstitüleri, 1940’ta köye devletçi kapitalizmi ve tek parti döneminin siyasal düşüncesini (ideolojisini) sokmak için kurulmuşlardır. Siyasal iktidarlar (başta CHP, sonra DP), Köy Enstitüleri’nde filizlenmeye başlayan toplumcu (sosyalizmden kaynaklanan) akımlardan ürkmüşler, “Biz enstitüleri bunun için kurmamıştık” diyerek kapatma yoluna gitmişlerdir.

Köy Enstitüleri’nin kapatılması, şu gerçeği doğruluyor: Eğitimi biçimlendiren, siyasi iktidardır… Eğitim sisteminin arkasında, siyasi iktidar yoksa o, varlığını uzun süre devam ettiremez. Bu nedenle Türkiye’ye özgü eğitim uygulaması olan Köy Enstitüleri, ancak 6 yıl sürebilmiştir.

Ekonomik ve toplumsal gelişme, yalnız bölgelerarası gelişmeyi yakınlaştırırsa olumlu sonuç verir. Tersine, bölgeler arasında gelişme açığı büyürse, toplumsal yapı sarsılır; aşırı gelir farklılıkları, gerginlikler giderek çatışmalara yol açar. Köy Enstitüleri’yle ekonomik ve toplumsal gelişmenin dengeli yolları açılıyordu. Köy Enstitüleri’nin kurulduğu kasabalar, Van’dan Edirne’ye, Kars’tan Antalya’ya Türkiye’nin bütününe yayılıyordu. Bu nokta önemli. Çünkü bu düzenleme ile en ileri düzeyde eğitim veren kurumların bölgeler arası dengeli dağılımı sağlanmaktaydı. Bugün Türkiye, en iyi okullarını ve üniversitelerini İstanbul’a yığmanın olumsuzluklarla dolu dengesizliğini yaşıyor.

Toplumsal uyanışın önü kesildi

Türkiye’nin tutucu/ gerici güçleri, kırsal kesimin uyanışının önünü kesti. Bunun yerine, ilkel bir tarımsal üretim yapısı; altı yaş üstü nüfusun içinde her on kişiden (her beş kadından) birinin, okuma-yazma bilmediği bir toplumsal yapı yarattılar. Özgür biçimde kişilik kazanmayı engellediler, yaratıcılığı yok ettiler. Köy Enstitüleri’ni yok edenler ve onların ardılları, bölgeler arasındaki gelişmişlik uçurumunu daha da büyüttüler… Dini, siyasal çıkarlarının aracı yaptılar… Sağcılar/ Türkiye’deki sağ iktidarların hepsi, siyaseti siyaset olarak yapma yürekliliğini gösteremediler… Sağ iktidarlar, İslâmiyet’i siyasette kullandılar, “dinsel terimleri kullanarak” düşünce hokkabazlığı yaptılar. Eğitimde, kaskatı-ezberci- çevresi ve içi sarılı beyinleri, yobaz kafaları egemen kıldılar. Birbirlerini boğazlayan “nesiller” yetiştirdiler. Türkiye’de demokratik bir düzenin kurulup işler duruma getirilmesini engellediler.

Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP)’nin iktidarında, 2012 yılında, 4+4+4 yasası çıkarıldı… 4+4+4 Yasası ile müfredatı (eğitim programını) tek din, tek mezhep (Hanefilik) ekseninde yeniden biçimlendirdiler. İlkokula başlama yaşını, 5 yaşına dek indirdiler, Türkiye’nin her yanını İmam-Hatip Ortaokulları ile donattılar… Öğrencilerin, İmam-Hatip Ortaokulları’nı yeğlemeleri için kampanyalar bile düzenlediler. İmam-Hatip Ortaokulları’na kayıt yaptırmayan öğrencileri, seçmeli din dersleriyle abluka altına aldılar. Mart 2014’te, 7000 okul müdürünü görevden aldılar ve hepsinin yerine, AKP kendi kadrolarını atadı. Eğitim sistemini dört yandan kuşattılar, siyasal islâm açısından ciddi yapısal değişiklikler yapıldı.

4+4+4 Yasası ile birlikte, özellikle taşrada öğrencileri bekleyen, ciddi bir barınma sorunu ortaya çıktı. Bu süreçte 17 bin okul kapatıldı ve taşımalı eğitime geçildi. AKP İktidarı, öğrencileri çeşitli cemaatlerin ve tarikatların yurtlarına-yasa dışı evlerine yönlendirebilmek için bilinçli/ sistemli biçimde ortam yarattı. 2012 yılında, 4+4+4 Yasası’na –Meclis’te- direnen CHP, Meclis dışındaki sol-sosyalist-komünist partiler, eğitim emekçileri (Eğitim-Sen ve Eğitim-İş); bunu görmüş ve yasaya karşı direnç göstermişlerdi… 28 ve 29 Mart 2012 tarihinde, Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu’na (KESK’e) bağlı Eğitim-Sen üyesi binlerce eğitim emekçisi, görüşülmekte olan 4+4+4 yasa tasarısını protesto etmek için Türkiye’nin dört yanından Ankara’ya yürümüşlerdi. 4+4+4 Yasası, yıllarca sessiz sedasız biçimde öğrencileri yurtlarına-evlerine-okullarına-dershanelerine toplayan cemaatlere/ tarikatlara/ cemaatlerin ve tarikatların derneklerine-vakıflarına hizmet etti. Cemaatlerin ve tarikatların dernekleri/ vakıfları, AKP iktidarının kendilerine açtığı yolda; daha özgür-daha denetimsiz biçimde, üstelik devletin yönetimindeki kuruluşların/ kurumların desteğiyle barınma sorunu yaşayan her yaştan çocukları, yapılarına aldılar. Bir toplumsal dönüşüm aracı olarak eğitim, AKP iktidarının biçimlendirdiği, dinsel eğilimli vakıfların/ dinci derneklerin yönlendirdiği bir alana dönüştü.

Bugünlerde, Karaman’da Ensar Vakfı’ndaki çocukların tecavüze uğraması, benzer dinci vakıflarda, çocukların cinsel saldırılarla karşılaşmaları konuşuluyor… Muhafazakârların iktidarında, çocuklara yönelik cinsel istismar olaylarının tavan yaptığı bu dönem, hiç unutulmayacak.

*****

Enstitülerin tekrarı mümkün değil ama çıkarılacak dersler var

Köy Enstitüleri’nin yeniden açılabileceğini savunanlar, enstitüleri, tarım ve iş okulları olarak anlayanlardır. Enstitüler, yalnızca iş ve tarım okulları değillerdir… Köy Enstitüleri örneğindeki eğitimin hedefi; kendine güvenen, elini ve kafasını birlikte çalıştıran, haksızlıklara baş eğmeyen, sorgulayıcı, köylülere her alanda kılavuz olan ve emeği baş tacı eden insan yetiştirmekti. Köy Enstitüleri, -Halkevleri’yle birlikte- siyasal iktidarın desteklediği, bilimsel-lâik eğitimi ve lâik ahlâkı yerleştirmeyi/cumhuriyet devrimlerini benimseyen yurttaşlar yetiştirmeyi hedefleyen, çağdaşlaşma çabasıydı… 19 Şubat 1932’de kurulan Halkevleri ve 17 Nisan 1940’da kurulan Köy Enstitüleri tasarımından amaçlanan, devrimleri yayıp güçlendirmek, ulus bilincini kökleştirmek, yurttaş yaratmak, güçlü-yaratıcı-demokrat-lâik toplumu oluşturmaktı. Yineliyelim: Eğitim sisteminin arkasında, siyasi iktidar yoksa; o sistem, varlığını uzun süre devam ettiremez. Bugün, Köy Enstitüleri sisteminin arkasında olabilecek bir iktidarı görebiliyor musunuz?

Günümüzde, Köy Enstitülerinin yeniden açılması düşünülemez… Enstitülerin uygulamalarından çıkarılacak derslerle bilgi çağındaki bireylerin eğitimleri, bütüncül ve ulusal çerçevede düzenlenebilir.

**********

Köy Enstitüleri; merkezdeki elitlerin çevreye baskısı

Başbakan Ahmet Davutoğlu, 1990'lı yılların sonuna doğru Yeni Şafak'ta yazdığı yazılarda Köy Enstitülerini devşirme ve merkezin çevreye baskısı olarak değerlendiriyor.

Davutoğlu kaleme aldığı o yazılardan birinde şu ifadeleri kullanıyor: ...Çok partili dönemde hızla yayılan İmam-Hatip Liseleri ise yine özgün bir proje olarak Köy Enstitüleri'nin tam zıddı bir özellik taşıyordu. Bu liseler, çevrenin merkeze, toplumun devlete, toplumsal kültür unsurlarının merkezi bürokratik elite sirayet etme çabasının bir ürünü olarak görüldükleri için hızla yayılmışlardır. İslami ilimlerle 'modern' bilimleri birarada öğretmeyi hedefleyen bu liseler, felsefi olarak bir geleneği dışlamaya çalışan Köy Enstitülerinin aksine kültürel süreklilik unsurları ile yeni unsurlar arasında bir tür buluşmayı gerçekleştirmeye çalışıyordu. Merkezin öngördüğü pozitivist kültürü topluma yayma misyonu üstlenen Köy Enstitüsü eğitmenlerinin aksine, İmam Hatip mezunları inanç ile aklı, gelenek ile bilgiyi, tecrübe ile hali birleştirebilen yeni bir aydın tip olarak görülüyor ve bu yüzden hızla yayılan bir toplumsal destek tabanı sağlıyordu. Yeni unsurlarla felsefi zeminde hesaplaşamadığı için gittikçe marjinalleşmeye yüz tutmuş bulunan medreseler ile dogmatik bir aktarıma dayanan Köy Enstitüleri arasına sıkışan halk İmam-Hatipler'de yeni bir ufuk ve ümit kaynağı buluyordu... Bu açıdan bakıldığında Köy enstitüleri tutucu ve statik, İmam-Hatip Liseleri ise yenilikçi ve dinamiktir. İmam-Hatip Liseleri'nin rahatsız eden yönü de buradadır. ... Bugün aşikar bir gerçektir ki, Cumhuriyet döneminin iki önemli ve özgün eğitim projesinden Köy Enstitüleri ya da merkezin çevreye tasallutu başarısız olmuş, İmam-Hatip Liseleri, yani çevrenin merkeze sirayeti toplumsal destek bulmuştur.... BİTTİ

Kaynak: Birgun.net