MUSTAFA K. ERDEMOL [email protected]

Kolombiya hükümeti ile Kolombiya Devrimci Silahlı Güçleri (FARC) arasında 2012’de başlayan müzakereler nihayet barışla sonuçlandı. Elli iki yıldır süren bir çatışma hâli son buldu böylelikle. Karşılıklı verilen tavizlerle, tutulacağı garanti edilen sözlerle sağlanan barışın en sembolik adımı da FARC’ın elinde bulunan tüm silahları eriterek üç barış anıtının dikilmesi olacak.

Bu tek örnek değil. Dünyanın çeşitli çatışma bölgelerinde sorunlar artık böyle çözülüyor. Görüşülerek, konuşularak yani. Sorunların yüzde 80’ine yakını bu yolla çözüldü. Egemen devlet İspanya’da ETA’yla, Endonezya Açe bölgesinin bağımsızlığı için 30 yıldır mücadele eden Özgür Açe Ordusu’yla, El Salvador’da devlete karşı yaklaşık 20 yıldır savaş yürüten Farabundo Ulusal Kurtuluş Cephesi’yle (FMLN), Kuzey İrlanda’nın bağımsızlığı için neredeyse bir asır mücadele veren IRA’yla, 40 yıldır hükümetle savaşan Moro İslami Kurtuluş Cephesi’yle anlaşma, ardından da barış gerçekleştirdi. FARC- Hükümet barışı bunun en son örneğidir.

Dünyanın son aylara kadar faaliyetini sürdüren en büyük silahlı halk hareketiydi FARC. Yani devletle pazarlık yapacak bir gücü oldu hep. Ancak bu gücü uzlaşmazlık yönünde değil, anlaşma yönünde kullandı ısrarla.
Tabii ki bu hiç de kolay olmadı. FARC ile hükümet arasında sayısısız görüşme, anlaşma yapıldı, barışta karar kılındı ama bir türlü gerçekleşemedi. Bu seferki artık kesin. Çünkü Küba işin içinde, BM gözlemcileri de var. Bunlar tarafların önerileri, istekleri her neyse hepsinin denetlenmesinde ciddi sorumluluklar aldılar. Şimdi Kolombiya hükümeti de FARC da artık taahhütlerinde sadece birbirlerine karşı değil tüm dünyaya karşı sorumlu durumdalar.

Barış nasıl geldi?
ABD faktörü: Yarım asırdır sürdürülen bir savaşta “artık duralım” noktasına nasıl gelindiği elbette merak konusu. Zor bir barış olduğu gerçek ama bu sürece gelinmesine yol açan “kolaylaştırıcı” kimi faktörle de var. Taraflar ne kadar güçlü olurlarsa olsunlar bunun bir sonu yok. Bu fark edildi her şeyden önce. İkincisi, belki de en önemlisi ABD faktörü. Bölgede denetleyemediği bir güç olarak FARC’tan memnun olmayan ABD’nin, kelimenin tam anlamıyla bölgedeki kuklası olan Kolombiya hükümetine, örgütle görüşmeler yapma konusunda destek vermesi belirleyici önemde.

Küba- Venezeula Katkısı: Kolombiya’daki uzlaşma/barış sürecinde başka ülkeler de yer almasına rağmen bunların arasında Küba ile Venezuela öne çıkıyor. Çünkü bölgenin en uzun soluklu sol yönetimlere sahip ülkesi olarak her ikisinin de FARC üzerinde etkisi var. Bu FARC’ı tavize yönelten değil, aksine ona garantör olan bir tutum.

Doğru uzlaşma zemini: Uzun süren müzakereler sonucunda 23 Mart 2016’da üzerinde anlaşılan 4 ana konu var. Bunların dışındakiler çözüme kavuşturulmamış olsa bile birer teferruat durumunda. Her iki taraf da bu teferruatlar üzerinde takılmamayı başardılar. Görüşmeleri başarılı kılan üzerinde anlaşılan şu dört temel madde:

1)Toprak reformu
2) Anlaşma sonrası FARC mensuplarının siyasal yaşama katılımı
3) Uyuşturucu trafiği sorunu
4) Geçiş dönemi adaleti.

Çok ama çok uzun bir süreç sonunda Kolombiya’da önemli bir devletdışı silahlı bir güç, devletle anlaştı. Şimdi anlaşma halkın oyuna sunulacak, büyük bir ihtimalle de onaylanacak.

Ülkemizde de binlerce cana mal olan Kürt sorununun en önemli muhatabı olan PKK ile devlet arasında bir anlaşma söz konusu olabilir mi peki? Bunun en azından zemini var. Çünkü Türkiye hükümetleri birçok kez PKK ile görüşmeyi denedi. Son zamanlarda ise dolaylı da olsa görüşmeler yapıldı. 90’lı yılların başında Turgut Özal’ın diyalog denemesi olduğunu biliyoruz. Necmettin Erbakan’ın da 1997’de benzeri bir girişimi oldu. İmralı sürecinin 1999’da başladığını da anımsayalım. AKP’nin Oslo süreci de akılda.

Yani bu konuda bir zemin var. Zaman zaman diyalog yolları artık kapatılmış/kapanmış olsa da görüşmelere dönülmesi her zaman mümkün.

FARC-PKK farkı
Tabii Kolombiya örneği derken FARC ile PKK arasındaki benzerlik ya da farkların da bilinmesinde yarar var. Bambaşka dinamikleri olan iki ülke söz konusu her şeyden önce. Bir kere artık ülkemizdeki Kürt sorunu uluslararasılaşmış, yani çok aktörlü bir sorun. Çözüm de çözümsüzlük de benzeri bir soruna sahip olan komşu devletlerle birlikte ele alınmaya muhtaç. Bölge dışı güçlerin de soruna burnunu soktuğu biliniyor. FARC, ABD açısından bir sorun ama bu onu uluslararası bir sorun haline getirmedi hiçbir zaman. Uyuşturucu trafiğindeki rolü nedeniyle öyle sayıldığı da oldu ama talepleri, mücadelesinin gerekçeleri açısından Kolombiya’nın iç sorunu olarak kaldı her zaman. Öncelikle bir bağımsız devlet talebi yok. Yoksulluk, adaletsizlik üzerine inşa edilmiş bir halk hareketi. PKK’nin ise etnisite kaynaklı talepleri var. FARC en önemli mesele olarak Toprak Reformu’nu isteyen, böylelikle yoksulluktan çıkılabileceğini savunan bir hareket. PKK’nin ise bir ara dile getirmekle beraber bu tür bir talebi olmadı, tam tersine bulunduğu coğrafyada Kürt toprak ağalarıyla işbirliği de yaptı.

FARC kesinlikle Anti Amerikan, anti emperyalist bir hareket. PKK, Kürt sorununun çözümü için ABD’yi de AB’yi de “göreve” çağıran bir tutumun sahibi oldu. FARC ülkenin neredeyse yarısına yakınını yıllarca yönetti. PKK’nin ise bu anlamda “yönettiği” bir toprak parçası yok.

Önemli bir noktada şu: Kolombiya ile FARC arasındaki görüşmeler hep kamuya açık yapıldı. Türkiye’de ise PKK ile yapılan görüşmelerin içeriğinden kimsenin haberi olmadı. Bu olası barışın hangi temeller üzerinde kurulacağı konusunda bir netlik olmadığını, etgk tarafın ağır basan taleplerinin olduğunu gösterir.

FARC’ın bazı taleplerinde direnmesi de geri adım atması da belirleyici değil. Çünkü FARC etnisiteye dayalı taleplere sahip olmadığı için bunlarda ısrar etmemesi anlaşılabilir. Ama PKK etnik talepleri olan bir ulusal hareket. Dolayısıyla taviz veremeyeceği çizgileri var. Bu durumu zorlaştıran bir faktör.

Yine de olanaksız değil.

Kaynak: Birgun.net