Kolombiya’da hükümet ile FARC arasındaki barış anlaşmasının halkın onayına sunulduğu referandumda kabul edilmemesi gerçekten sürpriz oldu. Referandum öncesi yapılan kamu oyu yoklamalarında oylamaya katılanların yüzde 66’sının barışa “evet” diyeceği tahmin ediliyordu. Kamu anketlerinin aslında çoğu zaman gerçeği yansıtmadığı bir kez daha kanıtlanmış oldu. AKP’yi büyük çoğunlukla önde gösteren seçim, İngiltere’de de AB’de kalma taraftarlarını çoğunlukta gösteren Brexit öncesi kamuoyu anketlerinin sonuçları da büyük oranda yanlış çıkmıştı. Demek ki artık bu anketlere bir hayli temkinli yaklaşmak gerekiyor.

Seçim sandığı sanki karar verme aşamasında son hesaplaşmanın yapıldığı bir yer. Oraya gitmeden önce kesinleşen bir karar yok, öyle anlaşılıyor. Kolombiya halkının, daha doğrusu sandığa gidenlerin yüzde 50.3’ünün barış anlaşmasını reddetmesinin nedeni ne olabilir? Böyle bir konuda kararsız kalmak ya da kararı son dakikaya bırakmak nasıl mümkün? Oylamanın neler getirip neler götüreceğine ancak sandık başında karar verecek kadar “rahat” bir seçmen mi Kolombiyalı seçmen?

Bunların da etkisi olabilir ama “hayır” oyu çıkmasının çok az ama etkili birkaç nedeni var. İlki, barış anlaşmasının reddi için “hayır” kampanyasının başını çekenler toplumun intikamcı duygularını harekete geçirdiler. Anlaşmayı sadece FARC gerillalarının “suçlarının” affı gibi anlattılar kamuoyuna. Bir af elbette var, ancak bu affın ülkeye neler getirebileceğini hesaplamasına izin vermediler. Bunca yıl süren iç savaşta 500 bine yakın insanının yaşamını yitirmesinden sadece FARC’ı sorumlu tutmak gibi tek taraflı bir propaganda yürüttüler. Aslında af edilenin gerillalar olduğu görülmesine karşın aslında gerillalar ile onlardan yana olan yoksul insanların devleti af ettiğini ustaca unutturdular.

Oysa ülkedeki, iç savaşın başlatıcısı da yıllarca sürdürücüsü de Kolombiya devleti oldu. ABD destekli olarak yoksul halka karşı açılmış bir savaştı bu. Toprak sahiplerinin çıkarı için yoksul halka karşı politikalar geliştiren Kolombiya yönetiminin bu tutumu Ulusal Kurtuluş Ordusu (ELN) ile Kolombiya Silahlı Devrimci Güçleri’nin (FARC) ortaya çıkmasına neden oldu. ABD’nin büyük desteğine rağmen halkın neredeyse yarısı özellikle FARC’ı destekledi. Örgüt, ülkenin büyük bir kesimini alternatif bir devlet gibi yönetti. Çünkü FARC, çokça yanlış da yapmasına rağmen, halkın talepleri doğrultusunda mücadele yürüttü.

FARC’ın yasal mücadele denemesi

Kolombiya FARC ile barışa neden hayır dedi?

Ama özellikle şu anımsanmalı. FARC daha önce de ülkede yasal yollardan mücadele etmeyi denedi. Bu amaçla 1985’de yasal Yurtseverler Birliği’ni oluşturdu. Bu yasal örgütün çok sayıda üyesi ülkedeki ABD destekli paramiliter sağcı güçlerce öldürüldü.

Hayır kampanyasının başını çekenlerin en başarılı olduğu yerlerin FARC’ın hiç etkili olmadığı, faaliyette bulunmadığı bölgelerde başarı kazanması bile barışı kimlerin neden istemediklerinin kanıtı sayılabilir.

Silah satıcıları için büyük pazar

Kolombiya’da gerçekleşecek bir barıştan en çok mutsuz olanlar elbette iç savaş sırasında ülkeye silah satan silah üreticileri. Bunlardan biri Almanya'nın dünyaca tanınan silah üreticisi Sig Sauer şirketi. Bu uğursuz şirketin Kolombiya’ya ABD üzerinden yasa dışı yollardan silah taşıdığı biliniyor. Alman medyası bu konuda sayısız haber yaptı., başta NDR , WDR televizyonları ile Süddeutsche gazetesi olmak üzere.

Firmanın 2022 model olarak adlandırılan binlerse silahı ABD üzerinden Kolombiya’ya soktuğu, bu silahların ülke polisine 2010 yılında teslim edildiği biliniyor. Almanya Kolombiya’ya silah satışını yasaklamıştı ama devlet göz yummasa asla bu satış gerçekleşemezdi.

Kolombiya devletinin ABD’den silah alan dünyadaki üçüncü ülke olduğunu da anımsayalım.

İlaç tekelleri de engelledi

Barış anlaşmasının referandumda reddedilmesine sevinen ikinci kesim ise herhalde büyük ilaç tekelleri olmuştur. Glivec çok önemli bir kanser ilacı. Novartis adlı İsviçre ilaç tekeli bu ilacı Kolombiya’da satmak için lisans peşinde. Bunun için ABD eliyle Kolombiya’ya baskı yapıyor. Eğer Kolombiya bu lisansı vermezse ABD barıştan sonra kullanılmak üzere Kolombiya’ya vermeyi taahhüt ettiği 450 milyon dolarlık yardımı yapmayacak.

Kolombiya hükümeti neden bu ilaç için lisans vermiyor peki? Çünkü hem pahalı buluyor, hem fiyatının aşağı çekilmesini istiyor, hem de en önemlisi bu ilaç kadar etkili olan başka ilaçlar ülkede bulunuyor. Kolombiya hükümeti 12.5 milyon tasarruf yapabileceğini düşündüğü için Glivec ile birlikte ona eşit başka ilaçşarın satılmasına onay vermeye hazır. Ama aç gözlü Novartis piyasaya sadece kendi ilacını sokmak istiyor. Bunun için de satın aldığı ABD’li senatörleri Kolombiya’ya baskı yapılması için zorluyor. Eğer lisans vermezse başlatılan barış görüşmelerine maddi destek verilmeyeceğinin Kolombiya’ya anlatmalarını istiyor senatörlerden. Yani düpedüz tehdit, şantaj giriyor devreye.

Kolombiya hükümetinin muadil ilaç kullanma konusundaki tutumu Dünya Ticaret Örgütü’nün kurallarına da aykırı değil, ABD ile daha önce yaptığı anlaşmalara da. Ama ABD, ilacın gerekli olduğu konusunda Kolombiya’yı da zor durumda bırakacak özel bir rapor hazırladı. ABD Ticaret Odası tarafından yıllık olarak hazırlanan "Special 301" raporu bu. Üçüncü ülkelere telif hakları, patent, ticaret markası ve fikir mülkiyeti gibi hakları düzenliyor. Bu raporu Kolombiya gibi gelişmekte olan ülkeler üzerinde bir baskı aracı olarak kullanıyor ABD.

Sadece bundan ötürü değil belki ama bu ilaç tekelinin de ilacına lisan verilmediği için Hayır kampanyasını desteklediğini biliyoruz. ABD ile yaptığı “Serbest Ticaret Anlaşmaları”nın Kolombiya’yı ABD’nin sömürgesi haline getirdiği de bir gerçek. Barış buna rağmen istenen bir durumdu.

Diğer etmenler

Sandığa giden seçmenin barışa hayır demesinde öne çıkan iki unsur var: İlki gerillaların onca “suçlarına” rağmen affedilecek oluşlarına, ardından ülke politikasında yer alacak olmalarına tepkileri, ikincisi, özellikle FARC’ın uyuşturucu üreticisi olduğuna inandırılmış olmaları.

Öncelikle sanıldığı gibi bir af yok. FARC “bizi affedin barışalım” gibi bir istekte bulunmadı hiçbir zaman. Ortaya çıkmasına yol açan topraksızlık belirleyici oldu barış anlaşmasında. Örgüt, topraksız köylülere toprak dağıtılmasını birinci koşul olarak belirledi. Bunun ardından söz konusu köylülerin temsiliyetini parlamentoda sürdürme kararını dile getirdi. Bunu anlaşmanın koşullarından birine dönüştürdü. Barış sonrası sürece yasal olarak da katılmanın yolu buydu çünkü. Yani bir af söz konusu değil, siyasi katışım talebi söz konusu. Bunun içinde açılan tüm davaların düşürülmesi istendi. Hükümet de bunu kabul etti.

Uyuşturucu üreticisi yalanı

Bu Latin Amerika devrimci örgütleri için hep söylenegelen bir yalan. FARC’ın kimi üyeleri bu ticarete karışmış olabilir ama FARC ülkedeki kokain üretimine karşı olan, uyuşturucu çeteleriyle de yıllardır çatışan bir örgüt. Ama FARC, ülke yoksulunun tek geçim kaynağı kabul edilen koka yaprağı üretimini destekliyor. Uyuşturucu üretiliyor gerekçesiyle koka yaprağı üretiminin ABD’nin isteği üzerine yasaklanmasına karşı da mücadele veriyor. Çünkü Kolombiya yoksulu sadece koka üretiyor. Bundan ilaç da yapılıyor, kokain de. Kokaini yapan da yine ABD tarafından öldürülen, ama uzun yıllar ABD tarafından gerillalara karşı desteklenen Pablo Escobar gibi uyuşturucu baronları. Hiç bir resmi belgede ya da konuyla ilgili resmi bir kurumun raporunda FARC’ın uyuşturucu ürettiği/sattığı yolunda bir bilgi yer almadı.

Şu açıklamayı hatırlayalım

BM Uyuşturucu Kontrol Programı Kolombiya Temsilcisi Klaus Nydlholm’un 8 Mayıs 2001’de yaptığı bir açıklama var. Nydlholm, Ülkede devlet içindeki kontgerilla ile sağcı paramiliter güçlerin “gırtlaklarına kadar” uyuşturucu ticaretine bulaştığını belirtmişti.

Referandum: Kötü bir demokrasi oyunu

Kolombiya referandumu gösterdi ki bir halkın kaderi kararsızların, duyarsızların insafına bırakılamaz. Referandum, propagandayı en iyi becerenlerin elinde halka, onun çıkarlarına bizzat halk tarafından dönüştürülen bir silah olabiliyor. Kolombiya’da çatışmalarda FARC’tan zarar gördüğüne inanan, dolayısıyla objektif olması da beklenemeyecek olanlara “barış ister misin?” demek riskliydi. Hayır yanlılarının intikamcı duyguları kolayca manipüle ettiklerine sık sık rastlanır.

Bu kötü oyunun kazananı “hayır Kampanyası”nın başını çeken eski Devlet Başkanı Alvaro Uribe oldu. Bu ABD yanlısı sağcı politikacı FARC’a karşı savaşı hayatının amacı yapmış biri. 2003 yılında yeni geliştirdiği güvenlik politikası sonucu (“bu demokratik bir politikadır” demesiyle de alay konusu olmuştu)FARC üzerine acımasızca çullanmıştı. Bunu yaparken ABD-Venezüela gerginliğinden de yararlanmış, zaten var olan ABD desteğini daha da çoğaltmak amacıyla FARC’a Venezeüla’nın destek verdiğini iddia ederek adı geçen ülkeyi bir kez daha ABD’nin hedefi haline getirmişti. Uribe sadece Venezüela’yı değil komşusu Ekvator’u da kendi savaşına dahil etmekten çekşinmedi. Amacı FARC’la savaşını tüm kıtaya yaymak, ABD ile emperyallerin desteğini toplamaktı. 1 Mart 2008’de Kolombiya, komşu ülke Ekvator topraklarına girip bir FARC kampını basarak aralarında örgütün iki numaralı yöneticisi Raul Reyes'in de aralarında olduğu 20 kişiyi öldürmüş, bu olay Ekvator, Kolombiya ilişkilerini krize sokmuştu.

Tarihi bir fırsat kaçırılmış denebilir. Ama Santos yönetimi ile FARC çok az bir farkla çıkan “hayır” oyuna aldırmayıp anlaşmayı sürdürebilirler. Artık savaş seçeneği gündemden çıktı çünkü.

Kaynak: Birgun.net