NURCAN GÖKDEMİR / BURCU CANSU

AKP hükümeti, ‘kiralık işçi’ ısrarından vazgeçmiyor. Emek örgütlerinin işçileri köleleştireceği gerekçesiyle yıllardır karşı çıktığı tasarı, dün üçüncü kez TBMM’ye sunuldu.

Gül veto etmişti
AKP’nin 2009’da TBMM’den çıkartarak yasalaştırdığı ancak sendikaların karşı çıkışları üzerine dönemin Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün “işçilerin emeğinin istismarına ve insan onuruna yakışmayan durumların doğmasına, olumsuz uygulamalara ve çalışma barışının bozulmasına yol açabileceği” gerekçesiyle veto ettiği tasarı, hükümetin gündeminden hiç düşmedi. Gül’ün ikna edilmesinden sonra 2011’de ‘Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın içinde yeniden TBMM’ye sunulan, ancak yükselen muhalefet nedeniyle son dakikada geri çekilen düzenleme, yeniden Meclis gündemine geldi.

Başbakan Ahmet Davutoğlu imzasıyla TBMM’ye sunulan ‘İş Kanunu ile Türkiye İş Kurumu Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın genel gerekçesi şöyle:

“Çalışma mevzuatının, değişen ekonomik koşulların gerektirdiği dinamik bir yapıya kavuşturulması, özel istihdam büroları aracılığıyla geçici iş ilişkisinin kurulması ve uzaktan calışma gibi esnek çalışma modellerinin çalışma mevzuatına kazandırılması önem arz etmektedir. Bu nedenle tasarı ile çağdaş çalışma ilişkileri ile uyum sağlayan, sosyal ve ekonomik değişimlere ayak uydurabilen düzenlemelerin mevzuatımıza kazandırılması amaçlanmaktadır.”

Tasarı ne getiriyor?

* Kiralık işçilik ile işçi komisyonculuğu yasal hale gelecek. İşsizler özel istihdam bürolarına başvuracak ve iş sözleşmesi yapacak. Bu bürolar ile işçi arasında işçi-işveren ilişkisi kurulacak, bürolar işverenlere işçileri ihtiyaç duydukları süreler için kiralayacak. Bürolar bu işçilerin işvereni olacak.

* Bürolar aracılığıyla kiralanma ile iş güvencesi ve işyeri kavramları ortadan kalkacak.

* Bürolar amele pazarlarındaki işçi simsarları gibi çalışacak. Daha fazla kâr elde etmek isteyen bürolar ile işveren arasında kalan işçilerin işgücü daha da ucuzlayacak.

* Normal çalışma düzeninde var olan tazminatlar, yasal izinler, hastalık durumunda çalışmama gibi haklar ortadan kalkacak. İşçiler çalıştıkları sürece ücret alabilecek.

* Kiralık işçilik uygulaması nedeniyle işçiler sendikal örgütlenme, toplu pazarlık ve grev haklarını kullanamayacak.

İnsan onuruna aykırı

* İşçiler insan onuruna uygun olmayan koşullarda çalışmak zorunda kalacak. Bürolar en az ücret talep eden ve iş bulabilmek için her türlü fedakârlığa hazır işsizleri en yüksek kârı elde edebilecekleri koşullarda kiralayabilecek.

* Kayıtdışılık yasallaşacak. İşçilerin çalışma sürelerinin eksik gösterilmesi, ücretlerini düşük göstererek düşük prim ödenmesi gibi uygulamalar nedeniyle hem devlet hem işçiler kayba uğrayacak.

* Aynı işyerinde farklı statülerde işçilerin istihdam edilmesi nedeniyle çalışma barışı daha da bozulacak.

***

‘Güvence lafta kaldı, esneklik genişledi’

DİSK Genel Sekreteri Arzu Çerkezoğlu: Neoliberal programın temel çalışma yaşamına ilişkin düzenlemelerinden bir tanesi, çalışma yaşamının bütünüyle esnek ve güvencesiz hale getirilmesidir. Bu düzenlemelerin temel kod adı da ‘güvenceli esneklik’ kavramıdır. Oysa ki Avrupa ülkelerinde, işçi sınıfının kazanılmış haklarını, başta da iş güvencesini sulandırmak için gündeme getirilmiş bir stratejiydi güvenceli esneklik… Sendikalaşma haklarının çok daha yüksek olduğu Avrupa ülkelerinde dahi, bunun sonuçlarının çok ağır olduğu görüldü. Yani güvencelilik lafta kaldı, esneklik olabildiğine genişledi. AKP hükümeti ise ‘güvenceli esneklik’ kavramını sihirli bir kavrammış gibi yeniden gündeme getiriliyor. Bu noktada da taşeron çalışma daha da yaygınlaştırılacak, kıdem tazminatı fona devredilerek en temel iş güvencesi ortadan kaldırılaca; ‘kölelik büroları’ dediğimiz özel istihdam büroları, evden çalışma, kısmi zamanlı çalışma, tele çalışma gibi çeşitli esnek çalışma biçimleri de yaygınlaştırılacak. Esnek çalışma stratejisinin temel hedefi işçi sınıfının kazanılmış tüm haklarını ortadan kaldırmaktır. Bu çalışma biçimi yaygınlaştıkça Türkiye’de zaten çok az düzeyde olan sendikalaşma da aşağıya çekilecek ve sermaye açısından tümüyle bir cennet, işçi sınıfları açısından da cehennem yaratılacak.

***

‘Sendikacılık tehlike altında’
Ankara Üniversitesi SBF Çalışma Ekonomisi ve Endüstri İlişkileri Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Metin Özuğurlu:

Türkiye’de zaten sendikalaşma oranı çok düşük. OECD verilerine göre yüzde 5’lerde sürünüyor. Toplusözleşmeden yararlananlarla sınırlı tutuyorlar. Üye aidatlı bir sendika perspektifi olduğu için ufuk dar. Dolayısıyla sendikacılık ‘esnekliğin’ dışında, mevcut üretimde uygulanan sermaye stratejisi gereği ‘sendika’ olma vasfını kaybetmek üzere… Esnek ve güvencesiz çalışma tasarısı, sendikalaşma oranından ziyade doğrudan doğruya sendikacılık vasfının kendisini tehlikeye düşürüyor. Halihazırda olan duruma uygun bir yasal çerçeveyi Meclis’e taşıyorlar.

Kaynak: Birgun.net